Paylaş
Fasa fiso ile toplumu işgal etme çabası direkten döndü.
Çevremde alkı başında tek bir kişinin ortaya atılan bağımsız başbakan ve arkasından seçim önerisine sıcak baktığını görmedim.
CHP ve ANAP'taki tepkiler parti içi demokrasinin çok çekingen de olsa hareketlenmeye başladığını gösteriyor.
Sokak, zaten seçim değil çözümün işaretlerini bekliyor.
Sanırım Türkiye'nin dünkü gündemi, nasıl alındığı belli olmayan seçim kararı değildi. Bugünkü gündem ise bu seçim kararından Başbakan Yılmaz'ın nasıl çark edeceği hiç değil.
Kabak tadı veren bu çapsız oyunlar gazete manşetlerine otursa da büyük bir ilgi uyandırdığını sanmıyorum.
Çünkü Türkiye büyük gündemin arayışında.
Bir siyasi dizayn olarak açık ve somut olan da bu.
Büyük günden nedir?
Sözü uzatmaya gerek yok, üç açı var Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek olan.
Birincisi, ekonomik istikrar ve büyüme.
İkincisi Türkiye'nin Avrupa politikası, üçüncü temel eksen ise demokratikleşme.
Bu üçgenin dışındaki tüm siyasi oyun, hizip, bilmem ne dedikodusu ve de karşılıklı restleşmenin hiçbir anlamı ve de piyasası yok artık.
Çünkü toplum, bu manevraları, duymak, gözlemek ve yaşamak istemiyor.
Ekonomik istikrar, Avrupa politikası ve demokratikleşme büyük gündemin çatısıysa bu çatıya göre siyaseti yönlendirmek de büyük siyaset yapmak demektir.
Seçim hükümeti, bağımsız başbakan ve de her türlü ufak ayak oyunu bu büyük gündemden kaçıştır.
Bir büyük siyasi firardır.
Ekonomik istikrar, yüz kere de yazılsa Türkiye'nin öncelikli gündemini işaret ediyor. İçerdiği bütün makro ekonomik denge hedefi, para politikalarının tutarlığı, devlet harcamalarındaki düzenlilik, enflasyonla gerçek mücadele, yatırımlar, büyüme, enerji-alt yapı yatırımları, bilim ve teknolojiye tanınacak öncelikler, rekabet gücünün tekstil dışında da uzun soluklu olacak biçimde geliştirilmesi, bölgesel ekonomik politikalar, kamu ve sosyal reformlar...
Bu bütünü öngörmeyen kıytırık ekonomik kararların hiç inadırıcı olmadığını, ayak oyunlarıyla siyaset yapanlar atlayabilirler. Ama yarın endişesi taşıyan her birey artık siyasi sınıftan bu ciddiyeti bekliyor.
Büyük gündemin ikinci ve en önemli hedefi Avrupa politikası olduğu da bir başka gerçek.
Lüksemburg kararlarının bütün olumsuzluklarına rağmen, Türkiye'yi Avrupa Birliği normlarıyla yakınlaştırmak ciddi bir siyasi partinin en ciddi politik stratejisi olmalı.
Bütün enerjisini seçim hesapları ve ayakta kalma katakullisine adamışların bu köklü stratejileri üretmekte yaratıcı olabilmeleri düşünülebilir mi? Sanmıyorum.
Ve de demokratikleşme, büyük gündemin ikinci maddesiyle doğrudan bağlantılı olan bu konuda da köklü açılımlara ihtiyacı var Türkiye'nin.
Kimilerine göre soyut bir kavram, entellektüellerin kafa bulma biçimiydi demokratikleşme çabaları.
Bugün, Türkiye'yi tıkayan pıhtının yetersiz demokrasi olduğu görülmüyor mu? İrtica tartışmasından laikliğin yorumuna ve de yakalanan teröristlerin ifadeleriyle miletvekillerinin, gazetecilerin karalanmasına kadar varan tehlikeli süreçten çıkış yolu demokratikleşme değil mi?
Türkiye'nin büyük gündeminin ısrarlı takipçisi olmalıyız. 21.yüzyılın saygın toplumunu yaratabilmek için.
Paylaş