Zeynep Atikkan: Bir paşanın konuşması

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Eski NATO Komutanı General Wesley Clark, ‘‘Benim görevim sadece plan hazırlayıp sivillere sunmaktır. Kosova'daki hava harekátı öncesinde böyle oldu. Planları yaptık ve de NATO üyesi ülkelerin siyasi liderlerinin onayı ile harekát başladı’’ diyor. Verdiği konferansta sivil otoritenin kararlılığını sürekli ön plana çıkarıyor.

NATO'nun Kosova'daki hava operasyonu sırasında televizyonlarda sık sık izlediğimiz bir figür Wesley Clark.

Kariyerinde çok çabuk yükselmiş bir asker olarak tanınıyor. Philadelphia'daki Foreign Policy Institute'ta yaptığı konuşmada yönettiği NATO hava harekátının başarısını anlatıyor. Atılan 28 bin adet bombanın hedefini bulduğunu ve bu başarının kahramanlarının hayatını tehlikeye atan pilotlarla NATO üyesi ülkelerin liderleri olduğu söylüyor.

Bu beklenen bir söylem. Dolayısıyla hiç şaşırtıcı değil.

Burada benim asıl dikkatimi çeken, söylenenlerden çok üslubun sadeliği oluyor.

Clark iki yüz kişilik salona üniformasıyla geliyor. Kendisine salonun gerisinde bekleyen sadece iki yaver eşlik ediyor. Onlar da ortada fazla görünmemeye özen gösteriyorlar. General bir ‘‘profesyonel’’ gibi geliyor bir ‘‘profesyonel’’ gibi konuşup gidiyor. Mesleğiyle ilgili teknik bir konferans veren bir mühendisten ya da doktordan farklı davranmıyor.

Modern çağın özelliği bu.

Modernite her alanda uzmanlığı ve sadeliği gerektiriyor.

* * *

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyanın en büyük hava harekátının komutanlığını yapan General Clark konuşmasında Avrupa barışının Balkanlar'daki istikrara bağlı olduğunu söylüyor ve ‘‘Berlin Duvarı yıkılınca 1989'u herkes bir mucize yıl olarak gördü. Hatta tarihin bittiği gibi söylendi. Ancak on yıl sonra görülüyor ki tarih bitmedi. Ve de dünya çok sayıda yeni belirsizlikle karşı karşıya’’ diyor.

Bu, son zamanlarda çok sık tekrarlanan fakat anlamı yeterince kavranamayan bir gerçek. 1989'u yorumlarken Batı'nın bazı temel hatalar yaptığı artık daha net biçimde görülüyor.

1989'da ortada çöken büyük bir imparatorluk ve ittifak vardı.

Batı Avrupa, Sovyet İmparatorluğu'nun çöktüğü yerde her şeyin bir günde değiştiğini sandı. Çünkü tarihte bütün imparatorluklar kanlı savaşların sonrasında yok olmuştu. Bunun en yakın ve çarpıcı örneği Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki siyasi gelişmelerdi.

Sovyetler'in kansız, savaşsız ve silahsız şekilde tarihe gömülmesi Batı'da ciddi bir rehavete ve kolaycılığa yol açtı. Sovyet İmparatorluğu savaşsız çöktüğüne göre değişim de yirmi saatte olacaktı.

Olmadı. Batı bu noktada yanıldı. Bugün ‘‘tarihin bitmediğini’’ kabullenmek aslında bu hatanın itirafı anlamına geliyor.

Çünkü bitti dendiği noktada tarih, Bosna'da ortaya çıktı ve Kosova'ya kadar uzandı. Şimdi Balkanlar'daki istikrarın Avrupa barışının önkoşulu olduğunu kabul etmekten başka çare yok. Ve de tarihin bittiği düşünüldüğü sırada Türkiye'yi Avrupa'dan dışlamaya kalkanlar bugünün yeni gerçekleri karşısında Türkiye'nin Avrupalılığını tescil etmek zorunda kalıyorlar.

Amerikalı general konuşmasında, Kosova krizinden sonra Avrupa'nın bölge güvenliğinin korunmasında daha aktif rol oynamaya karar verdiğini söylüyor. Ve de Kosova'dan sonra gündeme gelen Avrupa savunma kimliğinin şu anda Batı'nın ve de NATO'nun en aktif tartışması olduğunu sözlerine ekliyor.

General Clark'e göre, ‘‘Bu noktada çok sayıda belirsizlik mevcut. Avrupa savunma kimliği yeni kurumlar mı yaratacak? Yoksa, NATO içinde kalarak mı varlığını sürdürecek? Bu soruların yanıtı 21. yüzyılın tasarımı açısından önemli.’’

Kosova krizinden sonra Avrupa savunma kimliği daha çok tartışılıyorsa bu tartışma Kosova'ya nasıl gelindiğini de içermeli. Yani Avrupa'da etnik temizliğe cüret edenlerin güçlerini nereden aldıkları çok iyi anlaşılmalı.

Ancak o zaman tarih bitmez ama tarihten ders alınmış olunur!



Yazarın Tüm Yazıları