Zeynep Atikkan: Beyaz suça hoşgörü

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Öyle durup dururken beş bankaya el konmadı.

Diğerleri de yakın takibe alınmadı. Yani göz göre göre banka hortumlatan düzenin soluğu kesilmedi.

Gönülleri fetheden Clinton Ankara'dan geçtikten sonra IMF'nin ‘kendine gel’ programı kapıyı neden çaldı ki? Bu gelişmenin bir dinamiği olmalı elbet!

Bilindiği gibi IMF, bir süredir dünyaya ekonomik ahlakçılığı yerleştirmek için paçaları sıvadı. 1998'de Dünya Bankası ile ortak bir açıklama yaparak yolsuzluk, uğursuzluk ve rüşvetle mücadelenin başarılı bir ekonomi yönetiminin koşulu olduğunu açıkladı. Tabii Uzakdoğu'da ‘mucize’ adı altında her türlü karanlık işlere göz yumup iyice tökezlendikten sonra. Ve de Rus ekonomisinin mafyaya devir teslimine bir güzel seyirci kaldıktan sonra.

Dünya'da ‘Piyasayı şeffaflaştırma’ örgütleri bile var artık. IMF içinde etkili olamayınca Peter Eigen'in 1993 yılında kurduğu Transparency International gibi NGO'lar. Piyasaların saydamlığını ölçüp kapitalizmin sağlık raporunu veriyorlar.

Değişimin mihenk taşı da bu.

Ve de IMF ilk kez krize girmeden müdahele edebileceği ve de bazı kuralları dayatabileceği bir ülke buldu. Bastırıyor. Kurallılığın ilk uygulamalarını Türkiye'de yapıyor.

Yani düne kadar ‘Benim memurum işini bilir’ vecizesini bir ‘yaratıcı yolsuzluk’ diye can-ı gönülden alkışlayanlar bugün ‘şeffaflık’ istiyorlar. Bir dizi láfın, niyet mektubunun özeti bu kadar basit.

İyi ahlak derneği kimliğindeki Uluslararası Para Fonu şimdi Türkiye'ye dönüp, ‘Cavitler’in bankasına gitmemesi koşuluyla kredi açarız.Diğer ülkelerin vergi mükelleflerinin parasıyla sizin rantiyeleri sübvansiyone etmeyiz' diyor. Cavitler'in kurduğu düzene göz yumanlar ortada dolaştığına ve de pekçoğu koltuğunda oturduğuna göre bu iş dışarda pişirilip, dışardan denetlenip götürülüyor.

Bu duruma kızacak halimiz var mı?

Tabii bu noktada ilginç olan Türkiye'deki yolsuzluk, rüşvet, organize suç üçgeninin nasıl bir seyir göstereceği.

Susurluk'a açıklık getirememiş. Çakıcı karşısında kararsız kalmış. İktidara gelince yakınına, akrabasına milletin parasını çaldırmış. Hükümeti banka pazarlarken yakalanmış. Daha bir dizi garip, karanlık, acayip iş ortaya çıkmamış. Avantayı kırışmak için iktidarı talep etme reflekslerinden bir türlü kurtulamamış. Özelleştirmeleri pis kokulu. Mavi Akımlar'ı nedense örtbas edilmiş vs. Böyle bir düzen var ortada.

Bu karanlık dünya aydınlanmadığı sürece alınan kararlar ne kadar ciddi, gerçekçi, harika olursa olsun herhangi bir sonuca ulaşması mümkün değil.

Uluslararası normlar sadece reform açıklayarak yakalanmaz. Bu aşamada Türkiye'yi bu duruma sürekleyenlerin teşhir edilip yasaların öngördüğü biçimde cezalandırılmaları gerekir.

Türkiye'nin aday olduğu ligdeki ülkelerin temel özelliği ‘rezaletleri sınırlama kapasiteleridir’. Yani bir Alman, bir Türk'ten daha ahláklı değil. Ama Almanya'da toplumsal irade partisine bağış alan bir liderin peşini bırakmamakta kararlı.

Reformlardan sonuç almak pisliği sineye çekme alışkanlığından vazgeçmekle mümkün!

Bağış kabul eden siyasi partiler, rüşvet yiyen belediyeler, hortumlanmış bankalar, villalarda oturan eski bürokratlar vs...Toplumsal hoşgörü nedeniyle birer ‘beyaz suç’ sayılıyor bütün bu kepazelik.

Yolsuzluk, siyaset, toplum ilişkisini inceleyen A. Heidenheimer'in belirttiği gibi ‘Elitlerin kabullendiği, toplumun da hoşgörüyle karşıladığı her suç beyazlaşır’!

Karanlık da gücünü toplumun bu hoşgörüsünden alır!

Yazarın Tüm Yazıları