Paylaş
Salı günü bu sütunda çıkan yazımızda, Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel'in son siyasi davranışlarını değerlendirerek başkanlık sistemini düşündüğünü yazmıştık.
Çünkü Demirel'in son Isparta mitinginde meydanları özlediğini ve otobüsün üstünde Başbakan gibi konuştuğunu gözlemiştik.
Bize göre, Cumhurbaşkanı başbakanlaşırken, Başbakan Mesut Yılmaz da aynı otobüs üstünde Demirel'in iki adım gerisinde bir parti genel başkanından çok partinin Isparta il başkanı izlenimi yaratmıştı.
Türkiye'nin çok özel siyasi ortamında bu görüntülerin ciddi mesajlar taşıdığını gözden kaçırmamak gerekiyor.
Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, demokrasinin ve siyasi kurumlaşmanın yerleşmediği üçüncü dünya ülkelerinde siyaset sembollerle yapılır. Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi.
Olay böyle olunca, otobüsün üstündeki görüntü, ilginç bir semboldü siyasi duyarlılığı olanlar için.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, salı günü bu sütunda çıkan ‘Siyaset Dörtgeni’ başlıklı yazıyla ilgili olarak şu açıklamayı gönderdi.
‘Sizin bana atfen yazdığınız şeyler aklımın kenarından geçmemiştir. Başkanık veya yarı başkanlık sistemini ben tartışmıyorum.
Tartışılsın, ama ne yapılacaksa benim görev süremden sonra yapılsın, diyorum.
Bu beyanlarımdan, sizin dediklerinizi çıkarmak mümkün değildir’.
Yukarıdaki açıklama, başkanlık sisteminin tartışılması için bir davet gibi geldi bana.
Başkanlık sistemi tartışması bir Fenerbahçe-Galatasaray kamplaşması yaratacak gibi önümüzdeki günlerde.
Toz duman kalkmadan önce gerçek manzaranın fotografını çekmekte yarar var.
1-Türkiye'deki sorun, başkanlık veya başbakanlık meselesi değil kesinlikle.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de başarılı ve başarısız liderler ve siyasetçiler var. İster başbakan olsun ister başkanlık sistemindeki güçlü Cumhurbaşkanı, buradaki tek ölçü başarıdır.
Başarılı ve kendisine güvenen bir başbakanın, başkanlık sistemi diye tutturmasını anlamak mümkün değildir.
2- Özal ve Demirel partilerini bırakıp Cumhurbaşkanı çok büyük bir yanlış yapmışlardır.
Özal'ın Cumhurbaşkanı olması ANAP'ı ciddi biçimde zaafa uğratmıştır. O günden bugüne ANAP'ta ciddi bir liderlik boşluğu doğmuştur.
Demirel de Cumhurbaşkanı olarak DYP'yi Tansu Çiller'e teslim edip partisini bugünkü acıklı duruma sürüklemiştir.
Eğer Özal, kendi kurduğu partinin başında kalıp seçime gitseydi, o cesareti gösterseydi, bugün hiçbir köşesi dikiş tutmayan merkez sağ bu kadar süflileşmezdi.
Süleyman Demirel de partisini terk etmeseydi Türkiye, Tansu Çiller belasını yaşamak zorunda kalmazdı. DYP'nin merkez sağdaki işlevi tartışılmazdı.
3- Hem Özal hem Demirel güçlü oldukları noktada Cumhurbaşkanı olmadılar. Sırf iktidarlarını uzatmak için geldiler o makama. Özal'ın Cumhurbaşkanlığı hep tartışıldı o dönemde. Demirel'inki ise sırf bugünkü siyasi konjonktürden dolayı rejimin güvencesi olarak sunulduğu için tartışılmıyor.
Başkanlık sisteminden önce Türkiye neden yönetilemiyor'u tartışmak gerekiyor galiba...
Paylaş