Paylaş
Seçimleri izlemek üzere Türkiye'ye çok sayıda yabancı gazeteci geliyor. Ankara'yı ve birkaç ili turladıktan sonra bir de Kırklareli'ne uğruyorlar.
Sonra gelip bizim görüşlerimizi alıyorlar.
Yabancı basına gönüllü danışmanlıktan fazlasıyla sıkıldığım için ben de onların görüşlerini soruyorum bazı ipuçlarını yakalamak için.
Geçen hafta görüştüğüm Avrupalı bir gazetecinin gözlemlerinden aldığım notlar şöyle:
‘Bosna’da Avrupa'nın kılının kıpırdamadığını söylemek yanlış. Çok sayıda Fransız askerinin Bosna'da acı günler çektiğini biliyorum'!
Kendi vicdanını rahatlatmak isteyen Batılı'yı çok tatmin ediyordur bu yorum.
‘Öcalan konusunda en büyük yanlışı, Almanya yaptı. Alman yönetimi ülkede yaşayan Türkler’le Kürtler'i karşı karşıya getirip huzurun bozulmasından ürktü.'
Bu gözlemden anlaşılıyor ki Almanya dışında kalan Avrupa ülkeleri böyle bir açıklamaya ihtiyaç duymaktalar. Sorumluluktan kurtulup ferahlamak için.
‘Yunanistan’a gelince, AB Yunanistan'ı bünyesine katmamalıydı. Çünkü Yunanistan tipik bir Ortadoğu ülkesidir. Zaten Lüksemburg'da alınan genişleme kararı da tarihi bir hatadır'.
Bu sözler, Yunanistan'ı da Ortadoğu ülkesi olarak gören bir tür Avrupa bilinçaltını yansıtıyor. Lüksemburg ayırımcılık kararlarının analizi için gerekli ipuçlarını sunduğu için ilginç geldi bana.
Ve de kendisini katıksız bir Avrupalı olarak tanımlayan gazeteciden son yorum:
‘Şok geçirdim. İstanbul sinemalarında Yol filmi oynuyor. Bu nasıl oluyor?
Yarım saat içinde duyduğum bu sözlerin hangi bilinçaltını yansıttığı çok açık.
Bütün Avrupalılar’ın bu hastalıklı bilinçaltına sahip olduğunu sanmıyorum. Örneğin, Türkiye'yi Avrupa'dan dışlayan Lüksemburg kararlarından sonra görüştüğüm Fransız sosyolog ve düşünür Edgar Morin, ‘Bosna konusunun vahametini anlayamayan Avrupalı yöneticiler Türkiye’yi AB'den dışlayarak bir tarihi hatanın daha altına imza attılar' demişti bana.
Çokkültürlü bir Avrupa fikrinin militanlarının haklı çıktığı bir dönemece geliyor yaşlı kıta.
* * *
Hızlanan ve de şeffaflaşan dünyada hataların konservesini yapmak mümkün değil. Kızsak da kızmasak da küreselleşmenin büyüsü de burada.
Cumartesi günü Reuters'in bir haberini okurken acaba Avrupa, Morin ve onun gibi düşünen Avrupalılar'ın çizgisine mi geliyor diye düşündüm kendi kendime.
Reuters'in Almanya'dan geçtiği bir habere göre Balkanlar'daki kriz nedeniyle Alman diplomasisi paçaları sıvamış ve ‘Bölgeye istikrar gelmesi için AB’ye tam üyelik ışığı yanmalıdır' diyor.
Alman dışişlerinin hazırladığı rapor,‘Güneydoğu Avrupa’da istikrar' teması üzerine kurulu. Yüzyıllık kavgaların bitmesi ve de bölgenin barış içinde gelişmesinin sağlanması için serbest piyasa koşullarının ve de demokrasinin güçlenmesi öneriliyor. Bu bağlamda AB üyeliği için ışıklardan, projektörlerden söz ediliyor.
Lüksemburg'dan beri gırtlağımızı patlatıncaya kadar söylediğimiz sözler bunlar. İlginçtir iki gün içinde Avrupa'dan bu iki değişik yaklaşımı duyuyoruz.
Bilindiği gibi Lüksemburg'un tanımına göre Avrupa'nın güneydoğusu Yunanistan'da bitiyordu. Ne yazık ki bugün Balkanlar'daki istikarsızlığa cüret edenler o korkunç Lüksemburg zihniyetinden de ilham aldılar.
Almanlar'ın hazırladığı rapor çok önemli.
Sanırım, ‘Yunanistan bir Ortadoğu ülkesidir’ deyip Türkiye'yi kendi kafasına göre bir yerlere oturtan zihniyet Kosova olaylarında duvara çarptı.
Bu büyük vahşetin sorumluluğundan kurtulmak o kadar da kolay değil!
Paylaş