Paylaş
‘‘Ortada bir virüs dolaşıyor. Ölümcül bir virüs muamelesi yapılmalı Avusturya'ya. Yani tecrit edilmeli. Avusturyalılar karantinayı hak ediyorlar.’’
Bu sözler 80'li yıllarda Amerika'nın Ankara Büyükelçiliği'ni yapmış Strausz Hupe'nin New York Times Gazetesi'ne gönderdiği mektuptan.
Bugün 96 yaşındaki diplomatın Avusturya doğumlu olduğu anımsanırsa aşağıdaki şu satırlar daha anlam kazanıyor:
‘‘Joerg Haider'nin Hitler olmadığını söylüyorlar. Bu söz, soğuk bir konfor sağlamaktan başka bir işe yaramaz. Haider'in açıklamaları, Avrupa uygarlığını felakete sürükleyen nefret çağrılarına çok benziyor.’’
Avusturya'nın siyasi karantinaya alınıp alınmaması noktasında şekillenecek Avrupa'nın geleceği.
Yani kimin nasıl bir Avrupa istediği Avusturya özelinde kendisini ele veriyor. Bu noktada Avrupa Birliği'nin tavrı çok net oldu.
AB dönem başkanlığını sürdüren Portekiz Başbakanı Antonio Guterres daha hükümet kurulmadan ‘‘AB'nin Avusturya'ya karşı gerekli önlemleri alacağını’’ açıkladı.
Fransa özellikle duyarlı bu konuda.
‘‘Cumhuriyet değerlerini’’ sahiplendiği için ırkçı Le Pen'i dışlayan Fransız merkez sağı ‘‘Haider'e karşı nasıl tepki vermeliyim'' tereddüdünü yaşamadı. Avusturya'daki tehlikeli gelişmeye karşı ilk ciddi tepki, ‘‘AB üyesi bir ülkede ırkçı bir partinin mensupları hükümete girdiler. Bu ideoloji bizim demokrasilerimizin prensiplerine karşıdır’’ diyen Fransa'nın de Gaulle'cü Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'tan geldi.
Ghirac, Le Pen'in oylarının yüzde 15'lere tırmandığı sırada da ‘‘cumhuriyet değerlerini’’ korumak için merkez sağı ırkçı bir partiye karşı tavır almaya çağırmıştı.
Peki Haider'i karantinaya alma refleksi Avrupa'da ne kadar yaygın?
Yani AB'nin bugünkü karar mercilerine hákim olan ‘‘Avrupa değerlerine’’ sahip çıkma refleksi Avrupa genelinde ne kadar kabul görüyor?
Bu, hayati bir soru.
İlginçtir ‘‘sol çöktü’’, ‘‘tarihin sonu geldi’’ diye kimileri kendisini avuturken ‘‘Avusturya vakası’’ Avrupa merkez sağının ipliğini pazara çıkarttı.
Haider olayı, merkez sağın aşırı sağ ile olan hısım akrabalık ilişkilerinin tarihten hiç ders almadığını hatta birbirine meşruiyet kazandırdığını ortaya koydu. Çünkü Avrupa Birliği'nin karar odakları Avusturya'ya karşı anında tepki verirken Avrupa sağı genelde Hadier'e destek yarışına girdi.
Helmut Kohl'ün yolsuzluk ayıbı yetmiyormuş gibi Alman Hıristiyan Demokratları neo-Nazilerin ortak olduğu koalisyonu desteklediklerini açıkladılar. İtalya'da muhalefetteki Berlusconi'nin partisi de Haider'e yeşil ışık yaktı.
Danimarka'da liberal Anders Fogh Rasmussen yaptığı açıklamada Avrupa Birliği'nin aldığı kararı kaldırmasını istedi. Kararı aptal ve duygusal bulduğunu söyledi.
Ve bu yönde bir takım açıklamalar, tepkiler.
Tabii bu aşamada en ilginç gelişme Vatikan'ınki.
Papa, ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı yaptığı açıklamalarla mangalda kül bırakmazken Vatikan, Avusturya vakasını geçiştirdi.
Vatikan'dan önceki gün yapılan dikkatli açıklamada ‘‘Siyasetçiler eylemlerine göre değerlendirilmeli. Papalık, ancak Hıristiyan ahlakı sorgulandığı zaman tavır alır’’ denildi.
Nüfusunun yüzde 90'ı Katolik olan Avusturya'da bu açıklamanın yankısını kestirmek pek de zor olmamalı. Hele Naziler'le işbirliği yapmış olan Avusturya'nın eski Cumhurbaşkanı Kurt Waldeim'ı bütün dünyanın dışladığı anımsanırsa!
Neo-Nazi Haider bugün ırkçı görüşlerini Samuel Huntington'un ‘‘uygarlıklar çatışması’’ tezi üzerine oturtuyor. Bu nedenle Avusturya vakası Avrupa'nın geleceğini belirleyecek çapta bir gelişme.
AB artık bir yol ayırımında.
Ya çoğulcu bir toplum temeli üzerinde ‘‘ortak değerlerin Avrupası’’ kurulacak. Ya da Huntington'ların postuna bürünmüş neo-Naziler Avrupa'nın kural koyucuları olacaklar!
Paylaş