Paylaş
GALATASARAY'ın başarısıyla Avrupa heyecanı yenilendi. Bu heyecan Atatürk'ün ‘‘çağdaş uygarlık’’ rotasının toplum tarafından ne kadar derinden benimsendiğinin en çarpıcı örneği.
Toplumsal bilinçaltı garip bir sezgiyle, Avrupa'yı sorunların çözümünde güçlü bir mekanizma olarak algılıyor. Bu sadece bir sezgi.
UEFA Kupası'ndan sonra pusula Brüksel'i gösteriyorsa, Brüksel'i artık yakın takibe almak gerekiyor. Parçası olmak istediğimiz birliğin ruh halini, sağlık raporunu, hedef ve stratejilerini anında izleme titizliğini göstererek. Brüksel'in üstü kapalı, içeriği ayrıntılı açıklamalarını anında değerlendirerek. Bunların Türkiye'ye yansımalarını çok iyi kavrayarak. Ve de toplumla paylaşarak.
* * *
‘‘Avrupa neyi konuşuyor, hangi bunalımdan geçiyor’’ gibi soruları sürekli gündemde tutmak ‘‘hoplayan zıplayan, zırlayan, çığırtkanlaşan borsadan’’ filan çok daha önemli.
Geçenlerde AB'nin gündemine aniden bir ‘‘federasyon’’ tartışması giriverdi. Devletler birliğinden federasyona geçiş fikrini elli yıl önce Robert Schuman telaffuz etmişti. Federasyon kavramı yıllardır hep ağızlarda gevelendi.
Bu kez Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, Berlin'de Humboldt Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada, AB'nin nihai yapısının bir federasyon olması gerektiğini söyledi. Üzerinde ciddi biçimde çalışıldığı belli olan ayrıntılı bir plan sundu.
Alman bakana göre, ‘‘genişleme’’ sonrasında AB'nin hareket kabiliyetini artıracak hayati bir adım bu. Bir Avrupa Anayasası'nın üzerine oturacak olan bu yapı, pek çok egemenlik hakkının AB'ye devrini öngörüyor.
AB ülkeleri, Fischer'in cesur önerisini ‘‘ilginç’’ diyerek geçiştirdiler.
Peki Alman Dışişleri Bakanı neden bu çıkışı yaptı?
AB'nin gelişme sürecinde tek paraya geçiş önemli bir kilometre taşıydı. Bu önemli aşamaya Almanya ve Fransa'nın siyasi iradesiyle gelindi. Liderlikler değişti, fakat Almanya ile Fransa, Avrupa politikasının şekillenmesinde aktif rollerini belli işbirliği perspektifinde bugünlere kadar taşıdılar.
Artık yeni bir dönem açılıyor.
Avrupa Para Birimi'nin hayata geçmesinin (Euro) ardından ‘‘genişleme politikasıyla’’ Avrupa'nın geleceği ne olacak sorusu artık bütün yönleriyle gündemde. Bu noktada ne tam bir Alman-Fransız uyumundan söz etmek mümkün, ne de AB üyesi ülkeler arasında berrak pozisyonlardan.
Fischer'in çıkışı işte böyle bir zamanlamaya denk geliyor. Fransa ve Almanya genişlemenin nasıl bir rota izleyeceği konusunda ortak bir iradeye sahip değiller.
Bu arada Almanya, Hitler travmasından sonra ikame kimlik olarak kabullendiği Avrupalılığa ‘‘yeni bir ivme’’ kazandırmaya çalışıyor. Bu hamlenin Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonunun hedefi olması şaşırtıcı değil.
Avrupa Birliği bugün kurumsal bağlamda, ‘‘genişleme politikasındaki’’ perspektifsizliğin sıkıntısında. Bu sıkıntı başta Almanya ile Fransa'nın Avrupa politikaları olmak üzere pekçok ülkenin Avrupa duyarlılığını tepeden tırnağa gözden geçirmesini gerektiriyor.
* * *
AB'nin kendisini yeniden tanımlama arayışına girdiği sırada ‘‘dışarlıklı’’ bir Avrupalı sayılan İngiltere, birlik üzerindeki etkisini artırmaya çalışıyor. Avrupa Para Birimi'ne geçmek (Euro) için İngiliz kamuoyunu ikna edemeyen Tony Blair, siyasi bilançosuna ‘‘aktif bir Avrupa tasarımcısı’’ imajını eklemek istiyor. Tony Blair'in çok boyutlu Avrupa politikası, geleneksel İngiliz çizgisinden ne kadar farklı? Bu sorunun yanıtı açık değil. Ancak Tony Blair, kendi kamuoyunu rahatlatacak kadar İngiliz, kıta Avrupası'nın liderlerini ‘‘AB İngilizleşiyor mu?’’ diye panikletecek kadar Avrupalı görünmeyi başarıyor. Ama herkes çok iyi biliyor ki İngiltere'nin Avrupa tasarımına ‘‘federasyon’’ gibi kavramlar çok yabancı.
Bütün bunlar sadece ‘‘onların’’ değil, ‘‘bizim’’ de sorunlarımız.
Avrupa Birliği, Soğuk Savaş sonrası dönemin en ilginç sürecinden geçiyor. Bu süreçte her gelişme, aday ülke statüsündeki Türkiye'nin gündemine girmek zorunda. Eğer toplumun Avrupa coşkusuna saygı duyuyorsak!
Paylaş