Paylaş
Ortak hukuk alanı
AB müktesebatı denilen o kurallar bütünü Susurluk'un hayat tarzıyla bağdaşabilir mi? Susurluk zihniyetinin kural koyuculuğuyla, AB'nin ortak hukuk alanında varolmak mümkün mü?
Susurluk ve de Susurluk'umsu müktesebatın kokusu, İstanbul ve Ankara'da açılan ölüm çukurlarından buram buram bütün Türkiye'ye yayılıyor. O müktesebata mutlak itaatla gelindi bugünlere. Yargıya müdahele, tehdit, kollama, adamını bulma, hukuka aykırılık ve racon kesmeyle kuralsızlığın anayasası yazıldı bu şekilde.
Susurluk müktesebatı, gazeteciyi döverek öldüren polisi kolu kanadı altında korudu. Faili malûmleri faili meçhulleştirdi. Aynı müktesebat, kamyonun çarptığı Mercedes'i önce kutladı, kolladı sonra da kutsadı.
O müktesebatın mantığıyla düşüncesini açıklayan aydın hapishaneyi boyladı. İşkence gördü. Acı çekti. Yaşamı iptal oldu.
Susurluk müktesebatının uygulayıcıları, iş bitirmeye yurt dışına giden çetenin arkasından bir maşrapa ‘yolun açık olsun’ suyu döktüler.
Mafyanın yeşil pasaport işlemleri ‘hizmete özel’ hızıyla çıktı.
Ve de kuralsızlık ‘Türkiye seninle gurur duyuyor’larla büyüyüp, serpildi.
Kuralsızlığın kural koyuculuğunda, dün bilmem kimlerin hesaplaşması vardı gündemde. Ve de ekranda. Bugün ise dinci grupların vahşet görüntüleri. Arkası yarından şüpheniz olmasın!
İlginç olan şu ki ‘bizden değilmiş gibi’ görünen bu insanlara devletin göz yumduğu günlerdir yazıldığı halde kimse çıkıp yalanlamıyor. Ve de toplum, bu ‘hoşgörünün’ varlığını yadırmamıyor!
Asıl vahim olan da bu, zayıflayan bir otoritenin yetkilerini çapulculara kaptırabilme kapasitesi. Bir zavallılığın tescili. 1993 yılında kurulan TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu üyesi SHP'li Mustafa Yılmaz ‘Devlet Hizbullah’ı görmezden geldi. Örgüt hakkında bilgi veren yetkililer pasif göreve atandı. Bilgiler raporumuzdan çıkarıldı' diyor.
Bu ne demek?
O dönemin siyasi sınıfının susma günü mü bugün?
Yoksa Susurluk müktesebatına mutlak itaat sükûtu mu gerektiriyor?
* * *
Bu vahşet filminin bir tasfiye gerçeğine dönüşmesi için Susurluk müktesebatının AB müktesebatıyla yer değişmesi gerekiyor. Bu, büyük bir zihniyet değişikliği, bir ortak hukuk mekánında çağdaş ölçüler içinde yaşama tercihi.
Bu değişim ancak ‘kurallılık düzeninin’ insan hak ve özgürlüklerine öncelik tanıyan bir sosyal mekán yaratmasıyla mümkün.
Bugünkü yapı ise adamını bulup işini kılıfına uyduran, pasaport kuyruğunda beklemeden ayrıcalık mutluluğunun keyfini çıkartan, nüfuz ticareti yapan, yani en küçük çaplı ‘kural ihlalcisinden’ en büyük Susurlukçuya kadar uzanan bir azınlığın denetiminde. Bu çarpıklığa karşı sıradan orta sınıfın kurallılık talebi ve takipçiliğinden başka hiçbir güvencesi olamaz!
AB'ye adaylık hukuk felsefesinde ciddi bir değişimi öngörüyor. Hukuk sistemindeki zaaf önce hukukçuları isyan ettiriyor. Yasaların değil zihniyetin AB kriterlerine uymakta zorlanacağını belirten avukat Fikret İlkiz, önceki gün ‘Hukuk’a aykırılığın mazarereti olamaz', diyordu.
Türkiye, yıllardır pekçok soruna ‘demokrasi ve insan hakları’ açısından bakmadığı için ‘hukuksuzluğun mazaretini’ üretmekle geçirdi zamanını.
Bugün ise yeni yolun yolcusu.
Avrupalı hukuk çevreleri Türkiye'ye adaylık statüsünün tanınmasından sonra ‘hukuk alanında’ çok ciddi işbirliği imkánlarının doğduğunu belirtiyorlar. Ve ‘bağımsız yargıyı ancak iyi eğitilmiş hukukçular yaratır’ diyorlar.
Hukuk'un, kurallılığın takipçisi olmalıyız. Eğer gelecek kuşaklara kurallı toplumun güvencesini miras bırakmak istiyorsak!
Paylaş