Paylaş
Bir kere yanlışlık başladı mı düzeltmesi çok zor oluyor. Yanlışın maliyeti artarak gidiyor.
Kosova trajedisi aslında Bosna'da başlamıştı.
Avrupa'nın kendi bağrındaki soykırımına göz yummasıyla. Ve de bir Avrupa sorununu Amerika'ya ihale etmesiyle.
Kosova'dan gelen haberleri izledikçe görülüyor ki NATO harekatı tek başına Amerika'nın girişimi olarak algılanıyor. Çünkü Bosna örneği belleklerde. Bosna soykırımındaki ataleti nedeniyle Avrupa artık neredeyse muhatap kabul edilmiyor. Hem Kosovalı Arnavutlar'ın hem de Sırplar'ın gözü Amerika'da. Bu arada Başkan Clinton çıkıyor, durmadan ‘Kosova krizi, Türkiye ile Yunanistan arasında bir savaşa neden olabilir’ diyor.
Clinton konuştukça Avrupa üç maymunlar gibi, ne duyuyor, ne görüyor ne de konuşuyor. Çünkü Türkiye'yi bir kere Lüksemburg ayırımcılık belgesiyle bünyesinden dışlamış. ‘Benim meselem değil’ demiş işi bitirmiş. Şimdi durumu kurtarmak için Avrupa'nın ikinci üçüncü halkalarında Türkiye'ye yer arama peşinde. Ama ayırımcılık virüsünün tahribatını gidermek o kadar kolay değil.
Bu arada Avrupa, Bosna'da kendi sorumluluğunu iptal etmiş. Yüksek sesle olmasa da içinden ‘Oradaki etnik temizlik nasıl olsa müslümanlara yönelik’ diyerek sorunu kendisinden ayırmış. Keyfine bakmış.
Ve Avrupa kendi bölgesinde siyaseten yok olmuş.
Balkanlar'ı, Pax Americana'nın etki alanına sokarken de kılı bile kıpırdamıyor.
* * *
Bosna, Kosova'yı üretti.
Üç yüz bin kişinin katledilişi karşısındaki o korkunç sessizlik birçok Kosova'nın tohumlarını attı. Her gece televizyon ekranlarında izlenen soykırım kareleri belleklerde yer etmeyecek kadar sıradanlaştı. O kadar sıradanlaştı ki belki de yirminci yüzyılın son soykırımının ne Oscar getirecek filmi yapılacak ne de o vahşet tarih kitaplarına geçecek.
Bosna'yı sıradanlaştırıp Kosova'yı ateşleyen zihniyetin takıntılarını iyi anlamak gerekiyor. Bu, sadece Milosoviç gibi bir diktatörün macerecılığıyla izah edilemez.
Balkanlar'ı bugün Pax Americana'ya teslim eden AB'nin entegrasyon anlayışının izleri ve takıntıları da seziliyor bütün bu gelişmelerde.
Bosna'da yaşananlar, Avrupa entegrasyonunda Türkiye'nin önemini ortaya çıkartmıştı. Eğer Avrupa bir dünya gücü olmak istiyorsa Türkiye'yi mutlaka bünyesinde barındırmalıydı.
Büyük Avrupa vizyonunun önkoşuluydu bu.
Ama entegrasyon politikasına dar ve güdük Avrupa anlayışı hakim oldu. Bu anlayış Lüksemburg kararlarına yansıdı.
Geçen yılın sonunda Makedonya'yı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Üsküp'e gitmiştim. Kosova krizinin tedirginliği sinmişti bütün ülkeye. Makedonya Cumhurbaşkanı Gligorov düzenlediği basın toplantısında ‘Sorunlar o kadar büyük ki tek çözüm bölgenin Avrupalaşmasıdır’ diyordu.
Gerçekçi beklenti bu yönde idi. Ne oldu?
Avrupalaşma değil, Avrupa'nın yardımıyla 21. yüzyıl balkanlaşması gerçekleşti. Ve de Pax Americana'ya teslim edildi.
Paylaş