Paylaş
AİHM, iç hukuk yollarının tükenmesini beklemeden verdiği ‘ara karar’ ile bu davaların bazılarını ‘inceleme’ye değer bulduğunu açıkladı ve hükümete bazı tereddütleriyle ilgili sorular yönlendirdi.
Öncelikle şunu söyleyeyim…
AİHM, Ergenekon davasında yargılananların, ‘makul sebepler nedeniyle yargılandığı’, davacıların tutuklanmaları ile ilgili kararın ‘makul sebeplere dayandığı’ tespitini yaptı. Bu bağlamda yakalama ve tutuklama kararlarının ‘yasalara uygun’ olduğunu söyledi.
Yani Ergenekon davası ve yargılananlara yönelik suçlamaları ‘ciddiye’ aldığını birçok kez yineledi.
AİHM’in bu konuda bir tereddüdü yok.
Ama, yargı sürecinin ‘adil olup olmadığına’ bakacak. Bir hukuk devletinde adli kuralların eksiksiz uygulanıp uygulanmadığı üzerinde duracak. Bunun için de iç hukuk yollarının tüketilmesini bekleyecek. Buna rağmen, birkaç başvuruda verdiği ara kararda, bazı ‘ihlaller’ üzerindeki tereddütlerini açıklama gereği duydu. İç hukuk yollarının tüketilmesini beklemeden ‘ara karar’ vererek bunlarla ilgili Türk Hükümeti’ne ‘bilgiler’ sordu.
Mesela, Levent Bektaş’ın başvurusu üzerine, iddianamede ‘özel hayatın korunup korunmadığı’na yönelik şüphelerini ortaya koydu. Poyrazköy’de ele geçirilen mühimmata ilişkin olarak 22 Nisan 2009’da tutuklanan emekli Binbaşı Levent Bektaş’ın başvurusu hakkında “ilk kez” iddianamede özel hayatı ve aile hayatını ilgilendiren telefon görüşmelerine yer verilmesi ve bunun basın yoluyla yayılması nedeniyle “insan hakları ihlali olup olmadığı”nın incelenmesine karar verdi. AİHM, “özel hayatın ve aile hayatının korunması”nı güvence altına alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesinin ihlal edilip edilmediğine yönelik Ankara’dan ayrıntılı bilgi istedi.
Hem Levent Bektaş, hem de emekli Albay Mustafa Levent Göktaş’ın ‘tutukluluk süreleri’ ile bu sürenin uzunluğu konusundaki kanuni itiraz yolunun etkin olarak kullandırılmadığı yolundaki başvuruları konusunda da ‘tereddüt’ taşıdığını belirterek Ankara’dan ayrıntılı bilgi istedi.
AİHM, Tuncay Özkan’la ilgili de benzer bir ‘ara karar’ almış ve tutukluluk süreci ve tahliye istemleri konusunda ‘kanuni itiraz yolunu etkin olarak kullanıp, kullanmadığı' konusundaki tereddütlerini Ankara’ya yazılı olarak bildirmiş ve bilgi istemişti.
Adil yargılama tereddüdü
AİHM ve genel olarak Avrupa'da Ergenekon davası, ‘Türkiye'deki demokratik kurumların uygun işleyişine ve hukukun üstünlüğüne güvenin güçlendirilmesi için bir şans olarak’ görülüyor. Tereddüt, bu davaların ‘adil yargılama’ çerçevesinde gerçekleşip, gerçekleşmediği...
Avrupa Birliği birçok defalar; dava sürecinde savunma hakları, uzun tutukluluk süreleri ve aşırı derecede uzun ve geniş kapsamlı iddianamelerle ilgili kaygılarını dile getirdi.
Yargısal süreç içinde, savunma hakkını garantiye almak, davalarda şeffaflığı desteklemeyle ilgili bazı önlemlerin alınmasının gecikmesi, AB de eleştiri konusu yapıldı. Genel olarak sadece polis tarafından toplanan ya da gizli tanıklar tarafından sağlanan kanıtların asıl olarak kabul edilmesine tepki gösterdi.
Sonuçta, Türkiye’de birçok kesimin iddia ettiği, dava sürecinde bazı hukuk kurallarının ihlal edildiğine yönelik söylem, Avrupa da ciddiye alınıyor.
Bu nedenle, Ergenekon kararlarının, gerek Strasbourg, gerekse Brüksel’de daha çok tartışılacağını ve bu merkezlere ulaşacak başvuruların derinlemesine incelenip, insan hakları prensiplerinin ihlal edildiğinin saptanması halinde Türkiye’nin ‘mahkum’ edilebileceğini şimdiden görmek mümkün…
Paylaş