Paylaş
Borsalar bayram tatiline toparlanarak girdi. ABD ve Almanya başta olmak üzere dış borsalarda görülen tepki yükselişleri Borsa İstanbul’a da yansıma gösterdi. Ancak kayıpların bir kısmı telafi edilse de güç kazandığını söylemek için erken. Risk iştahı halen zayıf. ABD Merkez Bankası (Fed) başta olmak üzere merkez bankalarının parasal sıkılaşma ve faiz arttırım süreçlerinin devamına karşılık ekonomilerdeki yavaşlama riski nedeniyle bu süreçlerin uzun süre korunmasının zor olacağı, ayrıca olumsuz beklentilerin belli ölçüde fiyatlanması, tepki çıkışına katkı yapan gelişmeler olarak görülebilir. Ancak bu daha çok olayın algı tarafı. Somut gelişmeler henüz ortaya çıkmış değil. Küresel ekonomideki durgunluk beklentilerini açıklanan verilerin desteklemesi, parasal sıkılaşma ve faiz arttırım politikaları gibi piyasaları baskılayan koşullar korunuyor. Buna karşın, düşük faiz ortamında borsalar önemli bir alternatif olarak görülüyor. Borsalarda düşüşle birlikte şirket fiyatları ucuzlayınca tepki olarak da olsa alıcıların ortaya çıkması olağan bir durum. Borsa İstanbul ve dış borsalarda son birkaç gündür yaşanan tepki çıkışına bu açıdan bakmak yararlı olabilir. Fed ile başlayan faiz arttırım dalgasına 21 Temmuz’daki toplantıyla Avrupa Merkez Bankası’nın katılmasına kesin gözle bakılıyor. Son Avrupa Merkez Bankası toplantı tutanakları bunun sinyallerini verdi. Geçen hafta yayınlanan tutanaklarda, “enflasyonun bir süre daha kalıcı olacağını ve üyelerin 25 puan artırmayı kabul ettiği” bilgisine yer verildi. 27 Temmuz Fed toplantısı için de faiz arttırımı yönünde öngörüler gelmeye devam ediyor. Fed’in şahin kanadının temsilcilerinden Christopher Waller ve James Bullard, resesyon endişelerine rağmen enflasyonu kontrol altına almak için bu ay da 75 baz puanlık faiz artışı olabileceği, görüşündeler.
TAVRI NET GÖSTERİYOR
Ayrıca Waller “Temmuz’da 75 baz puanlık, Eylül’de de muhtemelen 50 baz puanlık faiz artışını destekliyorum. Sonrasında 25 baz puan civarında artışları tartışabiliriz. Eğer enflasyon düşmezse daha fazlasını yapmak gerekir” dedi. Bu açıklamalar öncü merkez bankalarının tavrını net olarak gösteriyor. Resesyon riskine rağmen tercihin yüksek enflasyonu kontrol altına almak olduğu açık. Türkiye’de ise bu dönem için tersi veya büyüme öncelikli farklı bir politikadan söz etmek mümkün. Merkez bankaları politikaları değişmez, katı politikalar değildir. Zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına göre revize edilebilirler. Ancak bu aşamada mevcut para politikaları en azından bir süre daha enflasyonda yükseliş eğilimi yerini düşüşe bırakana kadar korunacak gibi görünüyor. Bir takvim vermek zor. Bu açıdan piyasalar yüksek enflasyon ile yaşamaya devam edecek gibi.
EMTİA FİYATLARINDA DÜŞÜŞ DEVAM EDİYOR
Ekonomilerdeki yavaşlama beklentilerinin diğer yansıma gösterdiği önemli parametreler arasında emtia fiyatları da var. Genelde bir geri çekilme olsa da özellikle demir çelik ve bakır gibi sanayi emtialarında düşüşler daha belirgin. Sert düşüş sonrası birkaç gündür zayıf da olsa tepki alımları gelmeye başladı. Ancak tepkiler oldukça zayıf. Altın ve gümüş gibi kıymetli metaller de benzer görünümde. Altının ons fiyatı bu yılki kazançlarını geri aldı ve 1.800 doların altına salınım göstererek Eylül 2021 fiyatlarına geri döndü. Gümüş de altını takip etti ve Temmuz 2020 fiyatlarından işlem görmeye başladı. ABD dolarının değer kazanarak Dolar Endeksi’nin 107.00 seviyesinin üzerine çıkması, ABD tahvil faiz oranlarının tekrar yükselmeye başlaması altın fiyatlarındaki baskıyı artırdı. ABD 10 yıllık bono faiz oranı, yüksek enflasyonun kontrol altına alınacağı varsayımına bağlı olarak gelen alımlar ile yüzde 2.75 seviyelerine kadar gerilemişti. Ancak haftanın sonuna doğru faiz artırım sürecinin devam edeceği beklentileriyle tekrar yükselerek yüzde 3.00 seviyesinin üzerine çıktı. Petrol fiyatlarına bakacak olursak, resesyon beklentileriyle ‘Brent Petrol’ 100 doların altına çekilmişti. Ancak kalıcı olamadı ve tekrar bu seviyenin üzerine çıksa da düşüş eğilimi sürüyor. Özetle, ekonomiye ilişkin beklentileri emtia fiyatları üzerinde okuduğumuzda, durgunluk olasılığı güçlü diyebiliriz. Fakat bu konuda da bir görüş birliğinden söz etmek zor. Wells Fargo Investment Group, ABD durgunluk sürecine girdi derken St Louis Fed Başkanı Bullard, ABD ekonomik büyümesinin devam ettiğini düşünüyor ve Fed’in kabul edilemez derecede yüksek olan enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını keskin bir şekilde artırmasına rağmen ABD ekonomisinin bu yıl büyümeye devam etmesini bekliyor. Hem keskin faiz artışı hem büyüme, ikisi bir arada. Sanki “imkansız ikili” gibi. Nasıl olacak bakalım, göreceğiz. 372 bin olarak cuma günü açıklanan ABD haziran tarım dışı istihdam artışı beklentilerin üzerinde ama geçen ayın altında geldi (Beklenti 268 bin, geçen ay 390 bin). Beklentileri aşması parasal sıkılaşmanın devamı olasılığını artırdığı için ABD dolarındaki değer kazanımına ve ABD 10 yıllık tahvil faiz oranındaki yükselişe katkı yaptı. Diğer yandan dış borsalardaki tepki yükselişlerini biraz törpüledi.
BORSADA HACİM ARTMALI
Borsada tepki çıkışı sürmekle birlikte hacim artışı henüz zayıf. Çıkışın güç kazanması için hacim artışı ve katılımın artması önemli olacak. İlk destekler 2.400-2.360 seviyelerinde görülürken sonraki destekler 2.320-2.300 seviyelerinde. İlk direnç ise 2.475 noktasında. Çıkışın devamı için bu seviyenin üzerinde kalınması önemli olacak. Sonraki dirençler 2.560-2.590 seviyelerinde bulunuyor. Endekste görülen tepki yükselişi direnç noktalarında satışla karşılaşabilir.
YABANCI ÇIKIŞI İVME KAYBETTİ
TCMB’nin açıkladığı verilere göre yabancı yatırımcı çıkışları 01 Temmuz ile biten haftada sürmekle birlikte biraz ivme kaybetmiş görülüyor. Yabancılar aynı hafta hisse senetlerinde 59.7 milyon dolar satış, tahvil bonoda (DİBS) 22.1 milyon dolar alım yaptılar. Borsa İstanbul’da düşüşünü sürdüren hisse senetlerindeki yabancı payı yüzde 33.60 seviyelerinde seyrediyor. TCMB tarafından cuma günü yayınlanan mayıs ayına ait ‘ödemeler dengesi’ tablosunda; ocak-mayıs döneminde cari açık 28.1 milyar dolar, portföy yatırımlarından çıkışlar 6.4 milyar dolar (hisse senetleri 2.8, tahvil bono 3.6) oldu. ABD doları son 20 yılın en değerli dönemini yaşarken buna karşılık euro aynı dönemde en zayıf değerinde. Bu dolar ağırlıklı borçlanan ve ithalat yapan, buna karşılık euro ağırlıklı ihracat yapan Türkiye’nin dış ticaret verilerine olumsuz yansıması olası bir durum olarak görülebilir. Diğer yandan kısa bir geri çekilmenin ardından Türkiye’nin 5 yıllık CDS oranı (risk primi) geçen hafta tekrar 800 seviyesinin üzerinde işlem görmeye devam etti. Bankalardaki döviz mevduatlarında 01 Temmuz haftasında 3.7 milyar dolar azalış ile 209,8 milyar dolar seviyesine belirgin bir düşüş görüldü. Bunda parite etkisinin dışında BDDK’nın geçtiğimiz günlerde şirketlerle ilgili döviz ve kredi varlıklarına yönelik olarak yaptığı düzenlemenin payı da var. Cuma akşamı Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan B’ye indirdi, görünümünü ise “negatif” olarak teyit etti.
YUKARIDA YER ALAN BİLGİLER TAVSİYE NİTELİĞİ TAŞIMAYIP YATIRIM DANIŞMANLIĞI KAPSAMINDA DEĞİLDİR, YATIRIMCI PROFİLİNİZE UYMAYABİLİR.
Paylaş