Ya marka ya merro

Intel ve e.yaşam tarafından düzenlenen ‘Bilişimde Markanın Önemi’ seminerinde Intel Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Marka ve Kurumsal Pazarlama Grubu Direktörü Arnold Vlas ile bilişimde marka olmanın önemi üzerine konuştuk.

Sorumluluk alanında 50 ülkenin bulunduğu Vlas, aynı zamanda hemen herkesçe bilinen 'Intel Inside' gibi bir markalaşma başarısının mimarlarından birisi. Vlas, Intel'in ilk reklam filminde logolarına yer vermediklerini ve 2 ay sonra yanlışlarını anlayıp yeni reklam filmi çektiklerini anlattı ve 'Kurum olarak yapılan hatalardan ders çıkarmak son derece önemli. Biz bugünkü tecrübelerimize yaptığımız hatalardan çıkardığımız dersler sonucunda ulaştık.' dedi.

Vlas sorularıma şu yanıtları verdi:

Bahsettiğiniz reklam filmleri Türk televizyonlarında yer almadı. Bunun sebebi nedir?

Kurum stratejisi olarak, kriz döneminde sınırlı kaynaklarımızı başka alanlara aktardık. Sizin de bildiğiniz gibi, ekonomik durgunluk ya da kriz dönemlerinde şirketler giderlerini minimuma indirgemeyi hedeflerler. Kriz döneminde olmasa da geçmişte bu reklam filmlerimizden bazılarını izlemişsinizdir. Yakın gelecekte de bilişim teknolojilerine yön veren bir şirket olarak tüm kampanyalarımızı izlemeye devam edeceksiniz.

Çokuluslu birçok şirket, faaliyet gösterdikleri farklı ülkelerde yerel reklam kampanyaları kullanmayı tercih ederken, bilişim şirketleri genellikle global reklam kampanyaları kullanmayı tercih ediyor. Bunun sebebi nedir?

Bilgisayarlar tüm dünyada herkese aynı duyguları hissettiriyor. Yani bilgisayar, her yerde bilgisayar. Dolayısıyla biz de bu konuda kampanyalar düzenlediğimiz için reklamlarımızda kültür farklılığı öne çıkmıyor. Ayrıca kampanyalarımızda insan öğesinden çok, hız ve performans gibi ürün özelliklerini öne çıkaran reklamları kullanmayı tercih ediyoruz. Yerel kültürlerle markanın bağdaştırılması ise genellikle halkla ilişkiler faaliyetlerinde öne çıkıyor. Bilgisayarların dünyanın her yerinde insana kattığı şeyler aynı.

Yerel ya da global kampanyalar yürütülmesine kim karar veriyor?

Genelde şirketler markalarını konumlandırırken merkezi bir karar alma mekanizması kullanırlar. Bu size bir genelleme gibi gelebilir ama kampanyalar yürürtülürken yerel ekiplerle merkez arasında çatışmalar yaşanabiliyor. Yerel ekipler, kendi yarattıkları kampanyaları yürütmeyi tercih ediyorlar. Çünkü markayla aralarında duygusal bir bağ oluşuyor. Ancak önemli olan böyle bir çatışma yaşanmasını önlemek. Zaten esas başarı da merkezle yerel ekibin uyum içinde birlikte hareket etmesinden doğuyor.

Marka konumlandırmadan bahsettiniz.. Kurumsal markanız Intel ile farklı ürünlerinizin örneğin Pentium ya da Centrino gibi markalarını faaliyet gösterdiğiniz değişik ülkelerde nasıl konumlandırıyorsunuz? Ürün markaları mı öne çıkıyor yoksa kurumsal markalar mı?

Intel kurumsal markamız olarak bizim en önemli markamız. Aslında bir marka hiyerarşisinden bahsetmek mümkün. Intel Inside bir ürün ya da bir kurumsal marka pazarlama programı neticesinde yaratılan alt bir marka ve bu programın marka konumlandırmasına yatırım yapmaya devam ediyoruz.

AMD gibi giderek büyüyen rakiplerinize karşı ne gibi stratejiler geliştiriyorsunuz?

Aslında AMD gibi bir rakibimizin olması bizim için oldukça iyi. AMD, deyim yerindeyse bizi her zaman uyanık tutuyor. Üstelik Intel olarak, herhangi bir sektörde tek başına faaliyet gösteren hiçbir şirketin başarıyı yakalayacağını düşünmüyoruz.

İnat et kazan ama kaybedersen ağlama


Bilinen bir örnektir. Damlaya damlaya göl de olur, kaya da oyulur. Kayayı oyan damlanın gücü değil, inadıdır... Yıllarca hep aynı noktayı, bıkmadan usanmadan dövmesidir...

Hıncal Uluç da inatçı yazarlardan. Fikri takibin önemini bilen eski topraktan. Sapına kadar gazete yazarı yani. Ama bazen başka önemli ilkeleri unutunca, kararlılığı kör inada dönüşüyor. Kim 500 Milyar İster'in ezber küpü yarışmacısı Fırat Zengin'e haksızlık yapıldığı kanaatine düşmüş ve bu inancını yazmıştı. Sayfa komşusu Emre Aköz de dahil olmak üzere pekçok yazarın, aynı konu hakkında çok daha tutarlı fikirler yazacakları tuttu. Hıncal Uluç hemen e.posta kutusuna düşen bir mesaja sarıldı. Yarışmada sorulan soru, sözde yanlış hazırlanmıştı. Soru şöyleydi; ''Amerika Başkanı Rutherford 1877'de, 'bu çok şaşırtıcı bir icat ama bunu kim, niye kulansın ki' sözünü hangi icat için söylemiştir?'' Cevap seçenekleri ise gramofon, televizyon, düdüklü tencere ve telefon olarak sıralanıyordu.

İşte Hıncal Uluç, kendisine gönderilen e.posta mesajından yola çıkarak B. Hayes sitesine girdiğini ve orada Başkan'ın bu sözleri 1876'da söylediğinin yazılı olduğunu söylüyordu. Hıncal Uluç'a göre soruda 1876 yerine 1877 denilmesi yarışmacıyı yanıltmıştı. Çünkü yarışmacı ''telefon 1876'da, gramofon 1877'de icat edilmişti'' diye fikir yürütmüştü. Yani soruda 1876 denilseymiş, 1877'de bulunduğunu sandığı gramofonu da eleyip doğru cevabı kolayca bulabilecekmiş.

Ama ne yazık ki Fırat Zengin gibi Hıncal Uluç da dersini yeterince çalışmamış. İnternet'e girip doğru düzgün bir araştırma yapsa (ya da en azından basını takip edip, geçen haftaki yazımı okusa) gramofonun 1877'de değil 1887-88 yılında icat edildiğini öğrenebilecekti. Ve Fırat Zengin'in, soruda ister 1876 ister 1877 tarihi kullanılmış olsun, gramofonun icat edildiği tarihi doğru biliyor olsa cevabı da kolaylıkla bulabileceğini anlayacaktı. Kaldı ki biraz daha araştırma yapsa Rutherford'un bu sözü söylediği yılla ilgili farklı kaynaklar arasında bir konsensus olmadığını, sözün söylendiği tarihin kimi kaynaklarca 1876, kimi kaynaklarca ise 1877 olarak kayda geçirildiğini tespit edebilecekti.

Zengin inadı


Fırat Zengin'e 125 milyar kazandıran tutumu gösterdiği kararlılıktı. Kazandığı 125 milyarın 109 milyarını kaybettiren tutumu ise inatçılık. Kararlılık böyle bir şey işte. Bilgi ve akla dayandığı sürece kazandırıyor. Bu ikisinden biri ya da her ikisi eksik olduğunda ise kör bir inada dönüşüp, sahibine zarar veren bir tutum olabiliyor.

Yarışmadaki kritik sorunun içeriği de ironik bir şekilde kararlılıkla ilgili. Graham Bell, ABD Başkanı'nın bile burun kıvırdığı icadını kararlılığı sayesinde geliştirip insanlığın hizmetine sunuyor.

İroni bununla da kalmıyor. Fırat Zengin, daha önce boş yere kullandığı telefonla joker hakkını, bu soruya saklamış olsa belki de doğru cevabı bulmasını sağlayacak yardımı alacak. Kendisine 109 milyar kaybettiren 'telefon' böylece 250 milyar kazandırmış olacak. Ah şu telefon, ah! Ne kadar ilginç bir icat ama kim onu 500 milyar istemek için kullanır ki?

Ve işte alın size son bir ironi daha. Rutherford, kimi kaynaklara göre 1876'da, kimi kaynaklara göre ise 1877'de telefon için bunları söylemiş ama Beyaz Saray'a telefon bağlatan ilk ABD Başkanı kim olmuş dersiniz? Bildiniz; Rutherford Birchard Hayes'ten başkası değil. Telefon Beyaz Saray'a 1879 yılında bağlanmış. Ve daha birkaç yıl önce ''bunu kim, niye kullanır ki'' diyen Rutherford, 1880 yılına gelindiğinde telefon sahibi olan her bin ABD'liden biri arasına girmiş olmuş.

İlk kişisel İnternet tarayıcısı e-kolay'dan


Piyasaya geç girmesine rağmen çok büyük bir hızla markalaşma başarısını gösteren e-kolay, adına yaraşır bir şekilde İnternet kullanımını kolaylaştırmaya yönelik sürekli bir başka yeniliğe imza atıyor.

İşte bu kolaylıklardan en yenisi kişiselleştirilebilir Türkçe İnternet tarayıcısı. MS IE teknolojisi taban alınarak geliştirilen e-kolay tarayıcısı e-kolay'ın zengin içeriğine en kolay ve en verimli bir şekilde erişmeyi mümkün kılmasının yanı sıra, İnternet'teki diğer siteleri gezmek için de ideal bir araç vazifesi görüyor.

Yeni tarayıcıyı bir haftadır test ediyorum. Hoşuma en çok giden özellikleri kolay kurulumu, şık görünümü ve kısa yol tuşları oldu. Hem evden modemle, hem de işyerinde yerel ağ üzerinden kulanılabilmesi bir başka hoş özellik. Kullanıcılara kendi ilgi alanlarına göre kişisel anasayfa yaratmaya yarayan ''My e-kolay'' seçeneğini de adına rağmen çok beğendim. Bu özelik sayesinde kullanıcılar haber, spor, kadın, sağlık, finans, araba, sinema, gezi ve TV rehberi kanallarını diledikleri gibi kişiselleştiriyor ve böylece sayfa açıldığında öncelikle kendi ilgi alanlarına giren konuları görüyorlar. Yeni tarayıcının sağladığı en büyük kolaylık ise e.posta filtresi kuşkusuz. Bu özellik kullanıcıya, istemediği mesajları önceden filtreleme olanağı tanıyor.

Disk sabit hız uçuyor


Seagate'in Momentus isimli yeni sabit diski taşınır bilgisayarlar için 5400-rpm performansını, 4200-rpm enerji tüketimine düşüren ilk sürücü oldu. Bugüne kadar taşınırlarda daha süratli bir sabit disk kullanmak pratik değildi çünkü pilin çabuk bitmesine yol açıyordu. Momentus 5400-rpm dönüş hızı ekonomik enerji tüketimiyle sunarak taşınır bilgisayarlara performans artışı sağlıyor.

Microsoft Türkiye 10 yaşında


Microsoft Türkiye kuruluşunun 10. yılını çeşitli etkinliklerle kutluyor. Fotoğrafta yer alanlar Microsoft Türkiye'nin 10 yıl önceki kurucuları. Fotoğraftakilerin isimleri ve bugünkü görevleri şöyle:

Haluk Maga MS Türkiye Genel Müdürü, Emre Berkin MS EMEA Başkan Yardımcısı, Sinan Terek (4 yıl önce ayrıldı), Şeniz Ciritçi MS Türkiye Eğitim Sektörü Satış Md, Çetin Uygun MS Kuzey Afrika Satış & Paz. Grup Md, Murat Özturan MS Türkiye Çözüm Geliştirme Servisleri Md.

Polis Türkçe istiyor


İki hafta önce yayınlanan ''Polise Türkçe bilmeyen bilgisayar'' başlıklı yazımın ardından, yazımda konu ettiğim Trafik Bilgi Sistemi Mobil Uygulamalar Alt Sistemi projesinin mimarlarından Baki Özer ile telefonda sohbet ettik. Baki Özer, Trafik Araştırma Merkezi Müdürü. Bilişim teknolojilerine çok hakim. Tek bir kusuru dışında geçen yazımda da övdüğüm modern altyapıyı kurarken kılı kırk yarmışlar. Ve sonuçta ortaya dünya standartlarında e.devlet uygulaması çıkmış. Sistemin tek kusuru olarak alınan tablet bilgisayarların Türkçe el yazısını tanımamasını eleştirmiştim. Madem Türkçe el yazısı tanımıyor, neden daha ekonomik bir taşınır bilgisayar çözümü seçilmedi diye sormuştum. Baki Özay, tablet bilgisayar seçimini dizüstü bilgisayarlar tarafından karşılanamayacak başka kriterleri de göz önüne alarak yaptıklarını aktardı. Projenin henüz bitmediğini, yeni alımlar da olacağını ve bu alımların şartnamesine Türkçe el yazısı tanıma özelliğinin aranmasını da ekleyeceklerini söyledi. Çok sevindim. Belki bu sayede tablet bilgisayarlar Türkçe’yi tanır.
Yazarın Tüm Yazıları