RTÜK’ten TV’de içkiye yasak, kumara devam

70’li yıllarda Florya Atatürk Köşkü ile Yeşilköy arasındaki sahil şeridinin büyük bölümünde İstanbul Belediyesi’nin yazlık dinlenme tesisleri vardı.

Çocukluk ve ilk gençlik yazlarımın her yıl iki ayı bu eğlenceli ve renkli tesislerde geçerdi.

Bazen canımız macera istediğinde ailelerimizden habersiz tesislerden çıkar, yürüyerek Yeşilköy’deki lunapark alanına giderdik.

Lunapark’a giderken pek kimseye görünmemek için arka sokaklardan geçmeyi tercih ederdik. Bir seferinde, Lunapark’a çıkan caddeye pararel sokaklardan birindeki boş arsada ilginç bir kalabalıkla karşılaştık. Arsa ile cadde arasındaki tahta perdenin arkasında biriken kalabalık, büyük bir sessizlik içinde tahta aralıklarından caddeyi seyrediyordu.

Merak ettik yaklaştık. Başlarımızı biz de bulabildiğimiz aralıklara yapıştırdık. Kaldırımda içinden iki banknotun ucu çıkmış bir cüzdan duruyordu. Klasik ip bağlanmış, olta cüzdan numaralarından biri sandık önce.

Derken kaldırımda, bir genç belirdi. Hemen üç adım arkasından bir başka genç daha yürüyordu. Öndeki cüzdanı görür görmez atılıp aldı. İçini açıp bakacaktı ki, arkadaki genç "dur" dedi.

Öndeki bulduğu cüzdanın gerçek sahibi çıktı sandı herhalde ki, hayal kırıklığına uğramış bir ifadeyle döndü. "Dur", diye seslenen adam devam etti, "Ben de görmüştüm cüzdanı ama sen önde gittiğin için şanslısın. Cüzdana ve paralara dokunma, şu ucu görünen paraların her biri için tek mi çift mi oynayalım. Var mısın?"

Öndeki adam şaşırdı, bir an tereddüt etti. İkinci ısrar etti, kısa bir diyaloğun sonunda anlaştılar. Tahta perdenin ardından heyecanla izliyorduk. Birinci parada arkadaki adam, ikincisinde cüzdanı bulan kazandı.

İkinci adam, birinci adama bugün şansın yerinde dedi, "Şuradaki lunaparkta, korku tünelinin arkasında barbut oynatıyorlar, git bir oyna istersen. Kaybedecek neyin var ki, ama kazanırsan belki paranı iki katına çıkartırsın".

Adam lunaparka doğru uzaklaşır uzaklaşmaz, tahta perdenin arkasındaki seyirciler arasından biri elinde tef çalarak dolaşmaya, bahşiş toplamaya başladı. Görebildiğim kadarıyla saymaya çalıştım. Adamın bulduğu cüzdandaki paraların iki katından fazlasını toplamıştı sanırım.

"Var mısın Yok musun" yarışmasında yapılanın kumar oynatmaktan farklı olmadığını yazınca, itiraz yağdıran programın sadık seyircilerine ithaf ederim.

Son olarak bir kez daha söyleyeyim. Televizyonda kumar oynatıyor diye "Var mısın Yok musun" programına herhangi bir yaptırımda bulunulması değil isteğim. Dikkat çekmek istediğim şey 2. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin sözünden tıpkı YÖK Başkanı gibi çıkamayan RTÜK Başkanı’nın tutarsızlığı.

Sevgililer Günü’nde otele gidilir

Geçen yıl Sevgililer Günü’nü eşimle sinemada kutlamıştık. Kozyatağı’ndaki Bonus Premium Cinecity’deki sinema salonlarından birinin özel davetler için kapatılabildiğini öğrenmiş ve sevgililer gününe şampanya eşliğinde bu salonda başbaşa bir film izleyerek merhaba demiştik.

Dünyanın en ünlü otel zincirlerinden biri olan Marriott’un İstanbul şubesi de bu yaz Kozyatağı’nda açılınca kararımı hemen vermiştim. Sevgili eşimle Sevgililer Günü’nü bu yıl Marriott Otel’de geçirecektim.

Evdeki hesap çarşıya uymadı tabii. Yarın Sevgililer Günü ve ben Dünya Mobil Kongresi için Barselona’dayım.

Şehrin turistik merkezinin dışında ama iş merkezine yakın sıradan bir otelde kalıyorum.

Marriott Otel’in yer olarak Kozyatağı gibi şehir merkezinden uzak bir yeri seçmesini yadırgamıştım. Barselona’da oteller şehrin dört bir yanına dağılmış durumda. Dünyanın belli başlı büyük şehirlerinde de hep böyle. Şehirlerin sadece turistik merkezlerinde değil, başta iş merkezleri olmak üzere her yerlerinde ünlü otel zincirleri de dahil olmak üzere bir sürü otel var.

Kozyatağı, İstanbul’un en hızlı büyüyen iş ve yerleşim merkezlerinden biri. Böyle bakınca Marriott gibi seçkin bir otelin yer olarak Kozyatağı’nı seçmesi de çok doğal.

Hele İstanbul’un trafiğini düşünecek olursanız, Kozyatağı’ndaki uluslararası şirketlerden birine iş için gelenlerin Taksim’deki oteller yerine Marriott’u seçmesi çok doğal.
Yazarın Tüm Yazıları