Geride bıraktığımız seçimlerde sol da belki biraz çuvalladı ama asıl çuvallayan tartışmasız kamuoyu araştırma şirketleriydi. Türkiye’de yapılan araştırmaların, Yılmaz Esmer gibi ciddi bir imzaya da sahip ve akademik olan bazıları hariç büyük çoğunluğuna hiçbir zaman itibar etmemişimdir.
Büyük bir çoğunluğu halkın aklındakini değil, söylediğini ölçer. Bu yanıltıcı, taraflı meyili düzeltmeye yönelik tekniklerin kullanılması çoğunlukla ihmal edilir. İhmal edilince de, çıkan sonuçlar halkın olası davranışlarını ya da tutumlarını değil, söylemeye cesaret ettiklerini ölçmüş olur.
İki hafta önce Ali Atıf Bir, bilgisayar markalarının bilinirliğiyle ilgili Taylor Nelson Sofres tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçlarını yayınladı. Araştırma sonuçlarına göre Türklerin aklına en çok gelen bilgisayar markası Casper çıkmış. Halkın aklına bilgisayar denilince IBM, HP, Toshiba değil Casper markası geliyormuş sözüm ona.
Geçenlerde benim de elime, aynı konuda yapılmış bir başka araştırmanın sonuçları geçti. Microsoft tarafından CRC’ye(Consultancy & Research Center) yaptırılan araştırmanın sonuçları, Taylor Nelson Sofres’inkinden çok farklı. Bu araştırmada da, ilk akla gelen bilgisayar markaları sorulmuş. Araştırma İstanbul, İzmir ve Ankara’da yapılmış. Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’nin en büyük üç ilinde yaşayanların bilgisayar denilince aklına gelen ilk üç marka, sırasıyla IBM, HP ve Toshiba. Casper bu araştırmada Compaq, Dell ve Escort’un da gerisinde kalarak, ilk akla gelen bilgisayar markası sıralamasında ancak yedinci olabilmiş.
Peki taban tabana zıt sonuçlar veren iki araştırmadan hangisine güveneceğiz? Bilgisayar sektörünü yakından tanıyanlar için, CRC tarafından yapılan araştırma sonuçlarının çok daha güvenilir olduğu apaçık. Ancak bu Taylor Nelson Sofres araştırmasının sonuçlarının tamamen yanlış olduğunu da göstermiyor.
Biraz karışık gibi ama değil aslında. Türkiye’de yapılan ankete dayalı kamuoyu ya da pazar araştırmaları, taraflı meyillere sahip olmalarına rağmen anlam çıkartılabilecek sonuçlar da veriyorlar. Yani çıkan sonuç taraflı olmasına rağmen anlamlı da oluyor. Taraflı bir sonuçtan doğru anlam çıkartmak ise ancak uzmanlıkların birleştirilerek kullanılmasıyla mümkün.
Örneğin yukarıda sözü geçen iki araştırmayı ele alacak olursak, bu iki araştırmanın birbirine zıt iki farklı sonucundan çıkartılacak anlam, tekinin sonucuna bakılarak çıkartılacak anlama göre çok daha değerli olur.
Sektörü yakından tanıyan biri ikinci araştırmanın sonuçlarının, birinciye göre daha tarafsız olduğunu görebilir. Sektörü yakından tanıyor olmasına ek olarak istatistik bilimine de hakimse birinci araştırmanın sonuçlarından çıkartılması gereken anlamlar olduğunu da görebilir.
Casper’ın son günlerde yaptığı televizyon reklamlarıyla, marka bilinirliğini artırması doğal. Yine de gazete ve dergi reklamlarıyla desteklenmeyen, derli toplu bir pazarlama stratejisi olmayan, televizyonda da öyle bangır bangır bağırmayan basit bir kampanyayla Casper gibi yerel bir markanın, teknoloji geliştiren dünya devlerini geçmesi gerçekçi değil.
Bu nedenle Ali Atıf Bir’in ‘Bilgisayar sektöründe bir şeyler olduğu kesin. Bu sektöre daha geniş açıdan baksak hiç fena olmayacak’, çağrısına katılıyorum. Kafa kafaya verip, uzmanlık alanlarımızı birleştirip, sektörü daha bir derinden kurcalasak iyi olacak diyorum.
Sigara yasağı kalkındırıyor
Kaliforniya ve New York
işyerinde sigara içilmesini yasaklayan ilk eyaletlerdi. İrlanda ise geçen gün yürürlüğe giren bir yasa ile işyerlerinde sigara içilmesini ülke çapında yasaklayan ilk ülke oldu. Kanunun ardından Dublin’deki bir restoran, sigara bağımlısı, zavallı müşterilerini memnun etmenin yolunu, fotoğrafta gördüğünüz gibi pencerelerde açtığı deliklerle bulmuş. Zaten İrlanda’da yasaya en büyük muhalefet, New York’ta olduğu gibi bar ve pub sahiplerinden geliyor. Sigara yasağının işlerini bozacağını sanan bar işletmecilerinin kopardığı yaygaranın yersiz ya da en azından erken bir sızlanma olduğu ise New York’tan gelen bir haberlerle kanıtlandı. Tüm işyerlerinde olduğu gibi barlar ve restoranlarda da sigara içilmesini yasaklayan kararın ardından New Yorklu barcılar da işlerimiz bozulacak diye yaygara koparmışlardı. Ancak geçenlerde açıklanan vergi beyannameleri, New Yorklu bar ve restoranların sigara yasağının ardından daha kárlı bir yıl geçirdiklerini kanıtladı. Böylece Fatih Altaylı’nın tezi de güme gitmiş oldu. Bu arada genellikle yazdığı fikirlerin takipçisi olan Hıncal Uluç’tan, Sabah’taki sigara içme serbestliğine dair hálá bir ses seda yok. Fikri takip uzmanı Hıncal Uluç’un bu konudaki sessizliğine bakıp da, patronu kulağını çekmiş olmasın diye düşünmemek elde değil doğrusu... n ash.org
iPod’un cazibesine hırsız dayanmıyor
İngiliz polisi, Apple’ın çok şık MP3çalar modeli iPod kullanıcılarını, cihazın şık orijinal kulaklıkları yerine daha ucuz kulaklıklar kullanmaları yönünde uyardı. Apple iPod’un ilk bakışta tanınan, farklı tasarıma sahip beyaz kulaklıkları, hedefini bilen İngiliz kapkaççılar için mıknatıs görevi görüyor. Yaklaşık 500-600 dolar fiyata sahip Apple iPod’lar, kapkaççılar için yükte hafif, pahada ağır bir hedef teşkil ediyorlar. Apple’ın şık müzikçalarının kullanıcıları arasında David Beckham ve Craig David gibi ünlü isimler var. n www.ipod.com
Bilgisayar misafir odasında
Aziz Nesin’in kitaplarından öğrendiğim, buzdolaplarının evlerin misafir odalarına kurulduğu günlere yetişemedim. Ama misafir odalarının baş köşesine kurulan televizyonlara yetiştim. Zaten kuruluş o kuruluş, bir daha da kalkmadılar o köşeden. Siyah beyaz ve tek kanallı olarak oturdular, renklenip çok kanallılaşarak oturmaya devam ediyorlar.
Önceleri voltaj regülatörlerini misafir ettiler yanlarına. Voltaj regülatörleri gitti, video kaydediciler geldi yerlerine. Devasa Betamax’ların yerini VHS’ler aldı bir süre sonra. Video kaydedicilerin üstüne şifreli kanal çözücüleri geldi. Ardından uydu alıcılar... Derken DVD oynatıcılar da eklendi.
Misafir odalarını terk etmeye niyeti olmayan televizyonlar şimdi de yepyeni bir cihazı almaya hazırlanıyorlar yanlarına. Bu cihazın adı ‘eğlence bilgisayarı’...
Endüstrideki son trendleri izlemek için ziyaret ettiğim Intel’in Swindon’daki merkezinde en çok ilgimi çeken trend de ‘eğlence bilgisayarı’ olarak adlandırılan bu aletler oldu. Intel sayısal ev teknolojilerindeki en son yenilikleri canlı olarak sergilemek üzere İngiltere’nin Swindon kentindeki merkezinde bir şov odası kurmuş. Tipik bir misafir odası şeklinde dekore edilen odada, sayısal ev teknolojileriyle üretilmiş aletleri, kendi evinizdeymiş gibi test edebiliyorsunuz.
Eğlence bilgisayarı denilen alet aslında tam bir bilgisayar. Misafir odasında, sakillik yaratmaması için boyutu küçültülmüş, ebatları video kayıt cihazlarınınkine benzetilmiş, tasarımları şıklaştırılmış. Ama hepsi bu değil tabii ki. Asıl marifeti, evin merkezi eğlence dağıtıcısı olarak kullanılabilmesinde.
Eğlence bilgisayarı tüm sayısal fotoğraflarınızı, videolarınızı, müzik dosyalarınızı saklayıp, istendiğinde bu dosyaları evin farklı odalarına kablosuz olarak iletebiliyor. Televizyon programlarını sayısal olarak kaydedebilen, ses ve video dosyaları üzerinde değişiklikler yapmanıza olanak veren, bilgisayar oyunlarını çalıştıran sistem adına yakışır bir şekilde evin eğlence merkezi görevi görüyor.
Eğlence bilgisayarını kullanarak evin örneğin mutfağında ve balkonunda aynı anda farklı müzik dinlemek mümkün. Yine evin oturma odasında farklı, salonunda farklı filmleri aynı anda izlemek de mümkün. Tüm bunları yaparken yine aynı eğlence bilgisayarı üzerinden, yatak odasındaki ekranda fotoğraf albümünü karıştırmak da olası. Üstelik tüm bunlar merkezi eğlence bilgisayarından evin dört köşesine kablosuz olarak iletiliyor. n intel.com.tr
Eğlence bilgisayarı adıyla anılan yeni bilgisayarlar DVD-çalarların yerini almaya hazırlanıyor. Evin farklı odalarına aynı anda farklı müzik ve video yayınlarının kablosuz olarak gönderilmesini sağlayan sistem, gücünün büyük bölümünü Intel’in aynı anda birden fazla bilgisayar programını verimli olarak çalıştırabilen Pentium4 Hyper-Threading işlemcilerinden alıyor. Rakı sofrasında balık
Fırsat bulup da bir türlü dahil olamadığım eski bir polemiği, Emre Aköz’ün geçenlerde yayınlanan bir yazısıyla hatırladım. İstanbul, Caddebostan’da açılan Rakı&Balık isimli bir restorandan bahsediyordu Aköz. Aklıma düşen polemik ise balık sofrasında rakı içilip içilmeyeceğiydi. Bir grup yazar rakının balığın yanına çok yakıştığını savunuyor, aralarında gurmelerin kralı rahmetli Tuğrul Şavkay’ın da bulunduğu bir başka grup ise rakının keskin tadının balığın narin tadını bozacağı gerekçesiyle, balık sofrasında rakı içilmesine şiddetle karşı çıkıyorlardı. Tezime gelince... Balık sofrasında rakı içilmeyeceğini savunanların sonuna kadar yanındayım. Ama rakı sofrasında balık içilir diyorum. Var mı bir itirazı olan?