Türkiye'deki İnternet adreslerinin tescil yetkisini elinde tutan ODTÜ'nün (ki bu yetkinin aslında kişi olarak Attila Özgit'in elinde olduğu da söyleniyor) durumu, o meyhane şarkısındaki Katina'nın dramına benzedi.Ne diyordu şarkıda: ‘‘Katina'nın elinde makası... Kesemeeez, ahh kesemez!’’. ODTÜ'nün durumu da farklı değil, ‘‘ODTÜ'nün elinde yetkisi... Yetemeez, ahh yetemez!’’ODTÜ ve Attila Özgit'in İnternet'in yaygınlaşmasında olmasa bile, İnternet'in Türkiye'ye girişindeki emekleri yadsınamaz bir gerçek. Attila Özgit'in gerek bilgisi, gerek enerjisiyle kişi olarak, daha uzun yıllar Türkiye'nin İnternet altyapısına katkıda bulunması, sanırım İnternet'e gönül veren herkesin ortak arzusu. Ancak Türk İnternet kamuoyundan yükselen sesler, aynı durumun ODTÜ için geçerli olamayacağının ipuçlarını veriyor. Evet ODTÜ, üniversite kimliğine yaraşır bir şekilde, bir üniversitenin görevleri dahiline giren konularda İnternet'in gelişmesine yönelik birçok konuda hizmet vermeye devam edebilir. Ancak bir üniversitenin görevleri arasına hiçbir zaman sokulamayacak bir iş olan, Türkiye'deki İnternet adreslerinin tescili sevdasından bir an önce vazgeçmeli ve bu sorumluluğu hiç vakit geçirmeden, bu işi yapabilecek nitelikteki bir kuruma devretmelidir. Ya da devretmeye yanaşmazsa, İnternet'e gönül veren sivil toplum örgütlerince devretmeye zorlanmalıdır.İnternet'in tarihine bakacak olursak, özellikle ABD'de bu denli hızlı bir şekilde yaygınlaşmasının en önemli nedenlerinden birinin, İnternet adreslerinin ‘‘ilk gelen alır’’ prensibine göre tescil edilmesi olduğunu görürüz. Ancak ODTÜ, başarısı kanıtlanmış bu uygulamayı örnek almak yerine, İnternet'in Türkiye'de yaygınlaşmasına köstek vuracak garip kurallar koyma yolunu seçmiş ve Türkçe içerikli sitelerin büyük bir bölümünün ABD kaynaklı adreslere kaçmasına yol açmış ve açmaya da devam etmektedir. ODTÜ'nün bu tutumunun en garip yanı ise ‘‘ilk gelen alır’’ prensibini uygulamaktan ısrarla kaçınırken, elinde tuttuğu yetkiyi de bu ‘‘ilk gelen alır’’ prensibine benzer bir yoldan almış olduğunu unutması ya da hatırlamak istememesidir.Peki, başarısı kanıtlanmış bir uygulamayı örnek almaktan kaçınan ODTÜ'nün kendi icat ettiği uygulamalar neler? Birincisi, ODTÜ, İnternet adresi tescil etmek için kendisine adres talebinde bulunan kişi ya da kurumlardan, ticaret sicil belgesi istemektedir. Bunun bir anlamı tüzel kişiliği bulunmayan herhangi bir bireyin adres tescil ettiremeyeceğidir. ODTÜ bu uygulamasında yıllarca ısrar etmiş, binlerce adresin yurtdışına kaçmasına yol açtıktan sonra, ancak geçtiğimiz aylarda .gen.tr ve .nom.tr gibi Türkiye'ye özgü adres uzantıları keşfederek bu kaçağı durdurmaya çabalamıştır. İnternet adreslerinin tescili konusunda kendini hem yasama, hem yargı, hem de yürütme mercii olarak gören ODTÜ, ticaret sicil belgesine göre tescil ettiği adreslerde de, sayısız haksızlığa yol açmış, çifte standart kullanmıştır. ODTÜ bu çifte standartlarını ‘‘jenerik isim’’ adını verdiği bir kuralla ayyuka çıkarmış, tescil başvurusunda bulunan şirketleri kafasına göre yargılamış, kimini bu senin istediğin adres ‘‘jenerik’’ diyerek başvurusunu reddederken, kimini -artık her ne hikmetse- jenerik olarak değerlendirmeyip, kabul etmiştir.Sayısız kişi ve kurumun mağdur durumda kalmasına yol açan ODTÜ'nün, İnternet adreslerinin tescili konusundaki yasama, yargı ve yürütme organı olma sevdasından vazgeçmesinin zamanı çoktan gelmiştir. Bizce bu konuda Türkiye Bilişim Vakfı, Türkiye Bilişim Derneği, İnternet Servis Sağlayıcıları Derneği ve benzeri sivil toplum örgütlerine büyük görev düşmektedir. Türkiye İnternet adreslerinin tescili görevi hiç vakit kaybedilmeden sivil toplum örgütlerince oluşturulacak bir konsorsiyum tarafından üstlenilmelidir. Aksi taktirde tarih, ODTÜ kadar bu sivil toplum örgütlerini de yargılayacaktır.yurtsan@hurriyet.com.tr