Gülümseyin çeken var

Para parayı, fotoğraf makinesi fotoğraf makinesini çekermiş. En azından manzara ya da aile fotoğrafı çekmediğinde...

Benim için de öyle oldu. Para parayı değil ama makine makineyi çekti. HP'nin yeni dijital fotoğraf makinesi Photosmart 850'yi bizzat kullanarak test edip, izlenimlerimi yazınca Kodak kıskanmış. Yüzlerini kara çıkartmayacağına inandıkları Kodak Easyshare LS443'ü denemem için bir süreliğine yanıma yolladılar. Ben de en acımasız patron tavrını takındım ve şarj edilirken emdiği elektriği tam dört hafta boyunca objektifinden getirdim.

Hemen belirteyim ki Kodak'ın tam 4 megapiksellik bu yarı profesyonel modeli, HP'nin test ettiğim benzer sınıftaki modeline göre çok daha uzun bir süre kullanma fırsatını buldum. Bu yüzden hem artılarını, hem de eksilerini daha yakından tanıyabildim.

LS443'te beni ilk rahatsız eden özellik harici bellek olarak SD kart kullanması oldu. İki dijital makine çaldırmış eski bir Kodak kullanıcısı olarak, Kodak'ın yıllardır desteklediği Compact Flash (CF) kartlardan vazgeçmiş olması beni çok yaraladı. Bugün yeni bir dijital kamera alacak olsam ilk dikkat edeceğim özelliği CF kartları desteklemesi olur. Çünkü elimde yüzlerce dolarlık CF kart ve CF okuyucu gibi aksesuarlar atıl olarak yatıyor. Bu aksesuarlara bir daha para vermeye de hiç niyetim yok doğrusu.

Ancak LS443'ün 16 MB'lık dahili bir belleğe sahip olmasını hafifletici sebep olarak kabul edip, hemen küsmemeye karar verdim. Makinenin kişisel zevkime uymayan bir başka yanı ise eski cep fotoğraf makinelerini andırır görünümüydü. Ama bu bir kusur değil tabii ki. Hatta taşınabilirliği kolaylaştıran bu derli toplu tasarım, pek çok kullanıcı için artı bir özellik olacaktır.

Kodak LS443, eski kullandığım Kodak marka dijital kameralarda yakından tanık olduğum görüntü kalitesini birkaç adım daha öteye götürmüş. Özellikle az ışıklı ortamlarda, flaşsız çekimlerde Kodak'ın üstüne dijital fotoğraf makinesi tanımam. LS443'te kullanıcılara sunulan farklı çekim konumları, görüntü kalitesini artıran bir özellik. Bu çekim konumları ''otomatik'', ''hareketli nesne'', ''gece'', ''manzara'' ve ''yakın çekim'' seçeneklerinden oluşuyor.

LS443, çok cana yakın bir alet. İnsan çabucak ısınıyor. Huyunu suyunu çabuk belli ediyor ve özelliklerine kolay alışılıyor. Kamerayla birlikte gelen yazılımlar ve masaüstü beşiğin kurulumu ve kullanımları da çok basit. Kurulum bir kez yapıldıktan sonra, fotoğrafları bilgisayar aktarmak ve kağıda basmak çocuk oyuncağı.

Sonuç olarak, kullanıcıyı tatmin edecek bir model. Profesyonele yakın bir modeli, çok da ekonomik olmayan ama makul bir fiyata edinmek isteyenler için ideal.


Devlerin Türkiye ziyareti


Hayırlısıyla 2003'e hızlı girdik. Bilişim ve iletişim sektörlerinin haklı olarak çok şey beklediği yeni yılın ilk haftalarında İstanbul, bu iki sektörün dünya çapında iki dev ismini ağırladı. Bu iki önemli misafirden biri Maddog lakabıyla da anılan Linux Uluslararası Yöneticisi efsanevi isim Jon Hall, ikincisi ise Ericsson Dünya Başkanı Kurt Hellströrm'dü. Yardımcı editörüm Hüseyin Gönüllü, bu iki önemli konuğun katıldığı her iki toplantıyı da izledi. Gönüllü'nün aktardığına göre Hellströrm, İstanbul'da 1890'lardan beri Türkiye'de bulunan Ericsson'un son yıllarda birçok başarılı projeye imza atan ve mobil telefon altyapısının yüzde 70'ini kuran yeni nesil çalışanlarıyla bir araya gelerek, başarılarını kutladı. Maddog ise müşterilerine ekonomik ve yüksek performanslı bir alternatif olarak Linux kurulu sistemleri sunmaya başlayan HP Türkiye'ye destek vermek amacıyla Türkiye'deydi. Maddog HP toplantı dışında Linux Uluslarası Türkiye Yöneticisi Siyami Kahyaoğlu birlikte pek çok etkinliğe daha katıldı.

Hall, HP tarafından düzenlenen toplantıda dünyanın pek çok ülkesinde Linux'un ve benzeri açık kaynak kodlu yazılımların tercih edildiğini belirterek, 'Bu sayede bu kadar çok paranız dışarıya akmamış olur, bir üniversitenin geliştirdiği uygulamayı diğer tüm üniversiteleriniz kullanabilir, hatta başka bir ülkenin üniversitesinde geliştirilmiş bir uygulamayı Türkçeleştirmeniz yeterli olacaktır.' dedi.

Hüseyin Gönüllü'nün John Hall ile gerçekleştirdiği özel söyleşiyi, her ayın son cuma günü Hürriyet'in ücretsiz eki olarak yayınladığımız e.yaşam dergisinin ocak sayısında okuyabilirsiniz.


Tanrım Kürtçeyi başlattan kapat


Kara adamlar dizini dövsün... Bunca sene uğraştılar Kürtçenin köküne kibrit suyu dökecek bir yol bulamadılar. Ve tam ipin ucunu koyverip, vazgeçmişlerdi ki, Kürtler kendileri kaşındılar...

Vatan gazetesinin Cafe Pazar ekinde geçen hafta Sefer Darıcı imzasıyla yayınlanan habere göre Kürtler, ''Kürtçe Windows istiyorum'' (rojname.com) kampanyası başlatmışlar. Vah garibim vah... Anlaşılan o ki, kara adamların bunca yıldır beceremediğini kaya adamlar kendi kendilerine becerecekler.

Demek Kürtçe Windows istiyorsunuz, öyle mi? Yani Microsoft Türkçesi yetmezmiş gibi bir de Microsoft Kürtçesi çıksın başımıza istersiniz... Demek Microsoft'un Türkçemize kazandırdığı ''araç çubuğu'', ''durum çubuğu'', ''kurma sihirbazı'', ''hata ayıklayıcısı'' gibi lafların benzerlerinin Kürtçe için de uydurulmasını arzularsınız.

Kaşınan sırt, yorgan tutmazmış ama ben yine hatırlatayım. Alın bir Türkçe Windows ve işin en başından, kullanım kılavuzundan başlayın. Elektronik kılavuzun ekrana gelen adı bile faul; ''Başlarken Kitabı: Çevrimiçi Sürüm''. Neyse hadi bu isimle neyin kastedildiğini çözüp okumaya başladınız diyelim. Peki şu cümleye ne diyeceksiniz; ''Internet Explorer, Windows masaüstünün pek çok özelliğini getirir: bilgisayarınızdaki herhangi bir yerden Web'e gözatma yeteneği, özelleştirilebilir Bağlantılar araç çubuğu, Gezgin çubuğu ve Web'de güvenli biçimde dolaşabilmek için İçerik Danışmanı ve güvenlik bölgeleri''. Bu cümlenin Kürtçesi, Kürtleri birbirine düşürmezse Arap olayım.

Belki dikkat etmişinizdir, Microsoft Windows'un garip bir mantığı vardır. Bilgisayarı kapatmak için ''Başlat'' tuşunu tıklamanızı gerektirir. Kürtçenin sonu da aman ''başlat''tan gelmesin...

BOĞAZİÇİ MESELESİ

Geçen haftaki yazımda bir gazetede yapılan Boğaziçi Üniversitesi düşmanlığından yola çıkarak Türkiye'deki banalleşmeye dikkat çekmek istemiştim. ''Televizyonundan meclisine, genel müdüründen gölge başbakanına kadar toplumun her köşesine nüfuz eden bir çöküş süreci içindeyiz. Basitlik kaliteyi, kabadayılık efendiliği, cazgırlık alçakgönüllülüğü, cehalet okumuşluğu, kurnazlık zekayı, dedikodu gerçekleri, üçkağıtçılık dürüstlüğü kovar oldu'', demiş, bu banalleşmenin Türkiye'nin bir parçası olan medyaya da ister istemez bulaştığını söylemiştim.

Yazının ardından Boğaziçililerden, diğer köklü üniversitelerin mezunlarından ve kendi kendini yetiştirmiş kültürlü okurlarımdan, istisnasız hepsi olumlu pek çok mesaj aldım. Okurlardan gelen bu tepkiyi, topluma ve kurumlara hakim olmaya başlayan seviyesizliğin prim yapması ve ödüllendirilmesi eğiliminin eleştirilmesine verilen bir destek olarak algılıyor, destek mesajı gönderen herkese buradan, topluca teşekkür ediyorum.

Bu arada fanatik bir okuru olduğum Engin Ardıç'ı, geçen haftaki yazımda sıraladığım, aklıma gelen Boğaziçi mezunu köşe yazarları arasında yazmayı unutmuşum. Mezundaş olmaktan gurur duyduğum Engin Ardıç'tan özür dilerim.

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ

''Yıkılan gümrük duvarları

24 EYLÜL 1995

Koalisyonun bozulması, hükümet değişikliği, erken seçim... Bunların hepsi fasa fiso. Türkiye hızla doğuya kayıyor. Ama doğuya kaya kaya batıya varamayacak. Türkiye coğrafi olarak eşiğinde bulunduğu Ortadoğu karanlık kuyusunun dibine yuvarlanıyor.

Dünya bir devrim yaşıyor (...) Ve Türkiye uyuyor (...) 20'yi devirip 21'e girerken Süper Bilgi Ağı tüm dünyayı iyice sarmış olacak (...) Tüm ticari yazışmalar, tüm ticari anlaşmalar İnternet üzerinden yapılacak (...) Ve Türkiye uyuyor. İnternet kullanımını bir an önce yaygınlaştırması gerekirken, PTT'nin satılık T'sini alıcılar için üç beş kuruş daha cazip kılma uğruna İnternet'i baltalıyor''.

Bu yazının üstünden yedi yıldan fazla zaman geçti... Ne PTT kaldı ne 20. yüzyıl. Devam eden Türkiye'nin uykusu...
Yazarın Tüm Yazıları