Görüntülü telefon kullanacak şaşkın aranıyor

Telefon icat oldu olalı görüntülü telefon fantezisi de her dönemin önde gelen geyiklerinden olmuştur.

Çocukluğumdan bu yana, gazete veya dergilerin birinde görüntülü telefonlarla ilgili haber yayınlanmadan geçen tek bir yıl bile hatırlamıyorum.

Kırk yıl önce bu tür haberler bize sanki bilimkurgu gibi gelirdi ama aslında görüntülü telefon görüşmesi yapmayı sağlayacak teknoloji, şu andakine göre hayli farklı olsa da o yıllarda da vardı.

Gazetelerde yayınlanan görüntülü telefonların görüntüsü yıllar boyunca hayli değişti. Masa üzerinde duran siyah-beyaz ekranlı, cüsseli telefonlar giderek küçüldü, ekranları renklendi ve bundan beş, altı yıl önce kablolarından kurtulup cebe kadar girdi.

Üçüncü Kuşak (3K: Third Generation-3G) telekomünikasyon teknolojilerinin mümkün kıldığı yepyeni kullanım alanlarından biri ama aynı zamanda en fantastiği idi.

3K’nın en yaygın kullanıldığı Japonya’da bile, diğer 3K servislerinin onda biri kadar dahi rağbet görmedi.

Şimdi Türk Telekom kameralı cep telefonlarında bile yüz bulamayan bu demode teknolojiyi tekrar ısıtmış, ayda 29 YTL’ye sınırsız ’görüntülü alo’ diye önümüze sürmeye çalışıyor.

Amaçları nedir tam kestiremedim. Yaygınlaşmayacağını kendileri de biliyor ve sırf teknoloji şovu yapmak istiyorlarsa kopardıkları kıyamete değecek bir numara yok bu bayat konseptte.

Yok eğer görüntülü telefonu gerçekten yaygınlaştırmaksa amaçları, görüntülü telefon alıp kullanacak yeterince şaşkın bulabileceklerinden kuşkum var.

Bir teknolojinin yaygın kullanım alanı bulabilmesi için getirdiği kolaylıkların değerinin, götürdüklerinin bedelinden fazla olması gerekir.

Bir başka deyişle yeni teknolojinin kullanıcısına sağladığı fayda, maliyetinden fazla olmalıdır.

İnsanın telefonla konuşurken karşısındakini görmesinin sağlayacağı fayda fazlasıyla marjinal. Buna karşılık getirdiği bedel bir hayli yüksek.

Bedelden bahsederken TT’nin aylık 29 YTL’lik fatura bedelini kastetmiyorum. Görüntülü telefonun kullanıcılarının yaşamına getireceği diğer yüksek bedellerin farkında olan TT de fatura bedelini bilerek düşük tutmuş zaten.

Şöyle düşünün. Ev kadınısınız ve telefonunuz çalıyor. O anda bulaşık yıkıyorsunuz veya sabahlığınızla televizyon seyrediyorsunuz ya da dışarı çıkmadan önce hazırlanıyorsunuz. Ne durumda olursanız olun, evdeki günlük halinizle telefon kamerasının önüne geçmek ister misiniz?

Her sabah kalkar kalkmaz o gün gelecek tüm telefonlar için ayna karşısına mı geçeceksiniz? Yoksa telefonunuzun kamerasını kapatıp, her arayana kamera bozuldu mu diyeceksiniz?

İş adamısınız ve eşinize işiniz uzadığı için eve geç döneceğinizi söylüyorsunuz. Ama o anda ofisinizde değil bir barda, hadi günahınızı biraz hafifletelim erkek erkeğe maç seyrediyorsunuz. Hani masanızın dağınık görüntüsü?

Türk Telekom görüntülü telefon kullanma faturasını ne kadar ucuzlatırsa ucuzlatsın, görüntülü telefon kullanmanın diğer bedelleri çok yüksek. O yüzden bu iş tutmadı ve tutmayacak da...

Sahili ara sokak yapan tekneler

Mehmet Yılmaz geçen gün Arnavutköy-Bebek arasındaki sahile bağlanan koca teknelerin, yürüyüş yapanların denizi görmesini engellemesinden şikayetçiydi.

Aylar önce ben de yazmıştım. Belediye bir süre ilgi gösterdi, koca gezi teknelerinin sahile bağlanmasını yasakladı, birkaç ay denetledi de. Ama göstermelik denetim her zaman olduğu gibi gevşedi ve önce Swissotel’in koca teknesi, ardından diğer heyula tekneler sahile bağlanıp, sahil gezi yolunu deniz görünmeyen sıradan bir ara sokağa çevirdi.

Şimdi Mehmet Yılmaz’ın yazısından sonra da belki yine baştan savma bir yasak başlayacaktır mutlaka ama önemli olan belediyecilik zihniyeti. Bu zihniyet değişmedikçe, her çözüm geçici oluyor maalesef.

Örneğin Mehmet Yılmaz soruyor, "Kazmayı, küreği denkleştirip, Arnavutköy’de, Akıntıburnu’nda sahilde bir ev yapmaya kalksam başıma nelerin geleceği bellidir.

Belediye ekipleri gelir, orayı başıma yıkarlar. Onları atlatsam Boğaziçi İmar Müdürlüğü ekiplerini atlatamam".

Ben olsam hiç o kadar emin olmazdım Sevgili Mehmet Yılmaz. İsterseniz sahilden sapıp, birkaç yüz metre yukarı çıkın ve Arnavutköy sırtlarına bir bakın. Bahçe duvarlarını sokaklara taşıran konaklara, aftan yararlanıp tapu aldıktan sonra baştan inşa edilip villaya dönüştürülen Boğaz manzaralı gecekondulara dokunan olmuş mu, orada bol bol göreceksiniz.
Yazarın Tüm Yazıları