Ülker’in Godiva’yı satın almasını biraz fazlaca abartırken, Beko’nun uyuyan dev Grundig’i satın alma başarısına hak ettiği yeri vermedik.
Godiva ve Grundig gibi dünya markalarının Türk şirketleri tarafından satın alınması tabii ki büyük bir başarı. Aynı zamanda Türk şirketlerinin dünya pazarlarına girmesi açısından da çok büyük birer adım. Bu nedenle her iki satın alma da Türk medyasında ne kadar fazla alkış bulsa yeridir. Haklarıdır.
Yanlış olanı Ülker’in başarısının bu kadar abartılması değil, Beko’nun başarısının hak ettiği ilgiyi görmemesi.
Bu dengesiz ilginin birinci nedeni gazetecilerin Godiva’yı, Grundig’e göre daha yakından tanıması.
Grundig parıltılı günlerini çok gerilerde bırakmış bir marka. Godiva ise artık yavaş yavaş inişe geçmiş olmasına rağmen ününün doruğunda.
Genç gazetecilerin yaşı Grundig marka televizyonları, radyoları, teypleri hatırlamaya müsait değil. Hatırlasalar bile, yokluk yıllarının renksiz ürünleri içinde kullandıkları bir marka olarak o renksiz ürünlerle bağdaştırarak hatırlarlar. Yaşı müsait olan gazeteciler ise Grundig teknolojisinin kalitesini değerlendirecek kadar teknolojiye hakim değiller.
Buna karşılık Godiva, yurtdışına çıkmış her gazeteci için karşılaştığı belki de ilk lüks simgesi. Altın rengi kutusu ve şık ambalajıyla "freeshop"lardan otel lobilerindeki mini marketlerin vitrinlerine kadar her yerde karşılaşılabilen bir ürün. Dünyanın en iyi çikolatalardan biri olmasa da, albenili marka imajıyla yurtdışında gezmeye başlayan herkesin algısında lüksü çağrıştıran imgeler yaratabilen bir marka. Başarısı da burada zaten. Herkesin ulaşabileceği kadar sıradan olmasına rağmen lüks bir ürün algısı yaratması.
Yavaş yavaş düşüşe geçiyor olmasının nedenleri de aynı. Kolayca ulaşılabilir olmaya başlayan her lüks ürün gibi, Godiva da cazibesinden yitiriyor.
Bütün bunlara rağmen Godiva hálá çok prestijli bir marka. Ülker’e (Yıldız Holding) büyük güç katacağı kesin. Ülker, Godiva’nın prestijini kendi prestijini artırmak için iyi kullanmalı. Godiva ambalajlarının üzerine logosunu basma köylülüğünü yapmamalı diyenlere katılmıyorum. Tabii öyle ambalajın ön yüzüne nal gibi çakılan bir logodan bahsetmiyorum.
Öncelikle, Oray Eğin’in de önerdiği gibi köhnemiş Ülker logosu, güncellenmeli. Yeni çağdaş logo, Godiva çikolatalarının arkasında, içindekilerin yazdığı yerde, zarif bir büyüklükte, üst marka olarak konumlandırılmalı.
Milyonlarca kişiye ulaşan, şık ve prestijli Godiva kutusundan daha iyi ve üstelik maliyetsiz bir pazarlama iletişimi aracı ne olabilir?
Godiva markasının prestiji kaçınılmaz olarak yavaş yavaş erirken, eriyen prestij üst marka olarak konumlandırılan Ülker’e geri dönüp, Ülker markasının prestijinin yükseltilmesi için kullanılabilir.
Grundig’e gelince. Çok iyi bir marka ve ürün yönetimiyle Beko bu uyuyan devi uyandırabilir. Dünyada retro rüzgarları esiyor ve daha uzun yıllar esecek gibi görünüyor. İyi bir tasarım ve iyi bir pazarlama ile Grundig, Beko için çok büyük bir başarı öyküsünün kapısı olabilecek bir marka.
İstanbul’a Las Vegas restoranları
Dünya çapında iyi restoran açısından fakir olan İstanbul’da birbiri ardına iyi restoranlar açılıyor.
Papermoon,Sunset, Gaja, Mikla. Sırada da Hakkasan var.
İstanbul’un dünya ligindeki bu birkaç restoranı arasına geçenlerde bir yenisi daha katıldı. Gümüşsuyu’nda açılan Topaz.
Sahibi Kaya Demirer ve ortağı Nurdan Peker açılışndan beri davet ediyorlardı. Sonunda geçen hafta eşim Lale ve sevgili dostumuz Ali Esad Göksel ile gittik.
Topaz’a girer girmez büyüleyici bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Büyüyü etkileyici iç mimari tamamlıyor. Gaja gibi, Las Vegas mekanlarını andıran bir mimariye sahip Topaz. Avrupa’da da kendini hissettirmeye başlayan Las Vegas stilinin İstanbul restoranlarında da trend olacağı anlaşılıyor.
Tek kusur çok fazla sayıda masanın tıkıştırılmış olması. Bu kadar sıkış sıkış bir oturma düzeni, Topaz gibi dünya ligine layık bir mekana yakışmamış. Bu tür iç içe oturulan mekanlar, daha çok gençlere hitap eden, gürültülü mekanlar olarak apayrı bir trend. Topaz gibi klas bir restoranda, müşterilerin yan masayla samimi olması beklenmemeli.
Şarap listesi zengin. Ali Esad’ın seçimi harikaydı. Ne de olsa, barda sohbete dalmış Adco’nun sahibi Randy’yi telefonla arayıp, direkt ithalatçısından tavsiye almıştı.
Yemekler ise tam anlamıyla nefisti. Kaya Demirer, Niş’ten de tanık olduğum yaratıcılığını ve dünya yemek trendlerini takip etme avantajını yine konuşturmuş.
Sofrada seçiminden memnun kalmayan yoktu. Hele ızgara bonfileme eşlik eden kahveli sos bir lezzet patlamasıydı.
Etin yanına kahveli sos olur mu, demeyin. Bu da ünlü dünya şefleri arasında birkaç yıldır süren bir trend ve emin olun çok güzel. Evde de deneyebilirsiniz. En basiti kızarmış patatesin üzerine iri çekilmiş kahve serpmek. Bir adım ötesi, eti ızgara yapmadan önce deniz tuzu, karabiber ve iri çekilmiş kahve ile ovmak. Gerisi yaratıcılığınıza kalmış.
Yok evde uğraşamam diyorsanız siz iyisi mi Topaz’a gidip, en iyisini yiyin...