Neredeyse tüm apartman, komşumuz Kaya Caner’in evinde, o dönemde parmakla sayılacak kadar az evde bulunan televizyonun karşısında toplanmıştık. Nefeslerimizi tutmuş, Apollo uzay aracının Ay’a inmesini ve astronotların Ay’a ayak basmasını bekliyorduk.
Apollo 11 miydi, 17 mi, net olarak hatırlayamıyorum. Hafızamda insanoğlunun Ay’a ilk ayak bastığı sefer olarak yer etmiş. Eğer öyleyse, sene 1969 olacağı için İTÜ’nün test yayınlarından biri olmalı. Yok eğer Apollo 17 ise, TRT’nin 1972’de yaptığı naklen yayın olacak...
Geçenlerde Las Vegas’ta, Bill Gates’in önündeki ekranı büyücü gibi kullanmasını seyrederken çocukluğuma, ekranla ilk tanıştığım o sihirli ana döndüm. Küçük bir ekranın herkesi karşısında pür dikkat esir edebildiğine tanık olduğum ilk ana...
Ekranların bu büyülü özelliği, o günden itibaren giderek daha fazla girdi yaşantımıza. Önce TV’ler yaygınlaştı, her eve girdi. Sonra kanal sayısı arttı. Ardından renklendi ekranlar. Ve kısa bir süre sonra TV’ler dışında bambaşka bir yerde çıktılar karşımıza. Kredi kartlarıyla birlikte bankamatiklerle tanıştık ve çok sevdik.
Bu arada hesap makinelerini ve saatleri de unutmamak gerekir. Önce kırmızı ışıklı sayısal ekranlar vardı hesap makineleri ve saatlerde kullanılan. Hatta saatlerin ekranı normalde karanlık durur, ancak yanındaki düğmeye basınca ışıldardı saati gösteren rakamlar. Birkaç yıl sonra likit kristal ekranların (LCD) ilk örnekleriyle tanıştık. Sarı zemin üzerinde beliren gri rakamlardan oluşuyordu bu ekranlar. O gün biri çıkıp o sarı-gri ilkel ekranların gün gelip renkleri en canlı yansıtan düz ekran LCD televizyonların atası olacağını söylese inanan pek çıkmazdı herhalde.
Derken cep telefonları girdi hayatımıza. Ve cep telefonları ile birlikte likit kristal ekran teknolojisi çok büyük bir hızla gelişti. Ekranlar önce renklendi, renk kalitesi arttı ve nihayet dokunmatik ekranlarla tanıştık.
Microsoft Surface
Bill Gates’in caka sattığı Microsoft Surface isimli ekranlı sehpa da dokunmatik ekran teknolojisinde varılan son aşamayı gösteriyor. Microsoft Surface’ı diğer dokunmatik ekranlardan ayıran en önemli özelliği, aynı anda birden fazla el hareketini takip edebilmesi. Sıradan dokunmatik ekranlar, ekran yüzeyindeki tek bir dokunuşu takip edebilirken, Surface 52 kişinin dokunuşuna aynı anda tepki verebiliyor. Ayrıca diğer ekranlarla ve elektronik aletlerle kablosuz iletişim de kurabiliyor.
Bu enteresan ürünün ilk prototipini aslında iki yıl önce San Jose’deki HP laboratuarlarında görmüş ve kullanmıştım. Büyükçe bir masanın yüzeyini kaplayan ekranın etrafında birkaç kişi toplanıp, bilgisayarı aynı anda kendi farklı amaçlarımız için kullanabilmemiz enteresan bir deneyimdi.
Teknoloji kasada durduğu gibi durmuyor tabii. Aradan geçen iki yılda ilerlemiş, olgunlaşmış. Bill Gates sahnede, Surface’ın bir kayak dükkanında kişiye özel bir "snowboard" üretmek için nasıl kullanılabileceğini gösterdi örneğin. Örnekleri çoğaltmak mümkün... Surface teknolojisinin hayatımıza gireceği yerler sınırsız. En fazla bir, iki yıl içinde fotoğraf basma mağazalarında, kafelerde, otel lobilerinde, masa oyunlarında, kısacası her yerde karşılaşacağız Surface’la.
Yalnız dikkat. Fare ve klavyelerin yerini almaya hazırlanan dokunmatik ekranlar, bizim gibi kültürüne sahip çıkmayan toplumlar için önemli bir tehdidi de beraberinde getiriyor.
Eğer bundan önce Q klavye ve cep telefonlarında yaptığımız gibi dokunmatik ekran ithalatında da vurdumduymaz kalırsak, Türkçe alfabeye has harflerimizi sonsuza kadar kaybedeceğimiz kesin.
Hani nerede liberal palavracılar
Hani üniversite özgürlük yuvasıydı? Hani her isteyenin her istediği kıyafetle üniversiteye girebilmesi bir özgürlük mücadelesiydi? Hani "velev ki" bir kıyafet biçimi siyasi simge bile olsa kısıtlanamazdı?
Madem öyleydi, düşünülen anayasa değişikliğinin üniversiteye donla, burkayla girmeyi de olanaklı kılabileceği uyarısı karşısında atılan geri adım nedendir? Madem öyleydi, özgürlük savaşçısı liberal aydıncıklarımız şimdi neden sus pus?
Özgürlük sadece sizinle aynı dini paylaşanlar için geçerli olduğunda mı özgürlük? Özgürlük sadece kendi savaşınızın simgeleri için mi geçerli olmalı?
AKP için öyle olduğu açık da, ben şu bizim liberal aydıncıklarımızı merak ediyorum. Siyasi simge bile olsa türban üniversitede serbest olmalı diyen liberal aydıncıklarımız şimdi ya çıkıp sıkıysa üniversitede don paça dolaşmak da, satanist inancın simgeleri de serbest olmalı demeliler ya da hatalıymışız, siyasi simgeler de yasaklanabilmeliymiş, türban savunusunu özgürlük mücadelesi zeminine oturtmak yanlışmış diye itiraf etmeliler. Sus pus kalmaları palavracılıklarının tescilidir.