Nişantaşı Ömür restoranın kapısından girince, sağda bir tezgahla karşılaşırdınız. Masalar dipte, birkaç basamaklı bir merdivenle inilen penceresiz salondaydı.
Daha doğrusu pencere vardı da, hemen birkaç santim ilerisindeki, dağ manzaralı duvar kağıdıyla kaplanmış duvara açılıyordu.
O yıllardaki adıyla İngiliz Lisesi’ne yeni başlamıştım ve Ömür’den haftada bir günden fazla sosisli sandviç yesem bir başka öğlen aç kalmayı göze almam gerekeceğinden, Ömür’ü hemen lüks restoran sınıfına yerleştirmiştim.
Liseyi bitirene kadar lüks restoran kavramım da evrim geçirdi. Ömür’den Boncuk Kebapçısı’na, oradan İlyas’a terfi ettim. Yekta’nın kapısından adımımı atabilmek içinse üniversite yıllarını beklemem gerekti.
Nişantaşı o günden bugüne çok değişti. Mustafa Sarıgül’ün de çabasıyla İstanbul’un en medeni yüzü oldu.
Sarıgül, Nişantaşı’ndaki restoran ve kafelere sigara yasağı getirmeye çalıştığında, semte giydirdiği medeniyet dekorunun içinin de doldurulabileceğini sanıp, desteklemiştim. Bu çabasında başarılı olmasını çok istediğimden, sigara yasaklarında kullandığı yöntemi eleştiren bir yazı da yazmıştım.
Sigara içenlerin bu denli arsız olduğu Türkiye’de, sigara yasağının öyle birkaç masayı sigara içilmez ilan etmekle işlemeyeceğini tahmin ediyordum çünkü.
Sarıgül kullandığı yönteme gönülden inanıyordu. Bunun bir geçiş aşaması olduğunu söylüyor, gerçek sigara yasağına geçiş için tarih bile veriyordu. Bir gün Nişantaşı’ndaki restoranlardan birinde yemek yiyip, birlikte planlar bile yaptık. Ama bu sigara yasağının asla yürürlüğe girmeyeceğine de yine o yemekte, sigara içilmez ilan edilen masadaki arsız kadın Sarıgül’ün gözlerinin içine baka baka yaktığı sigaranın dumanını yine Sarıgül’ün suratına doğru savurduğunda emin oldum.
Zaten Sarıgül de verdiği sözleri unuttu, unutturmaya çalıştı. Sigara yasağı Nişantaşı’nda, tıpkı ilk uygulanmaya başladığında yazdığım eleştirideki aşamalardan geçerek her geçen gün tavsadı, uygulanmaz hale geldi. Bir yıl önce "aman sigarayı yasaklama" diye Sarıgül’ün ayağına kapanan mekanlar, Sarıgül’ün umursamazlığından buldukları yüzle giderek daha da arsızlaştılar, masaların üzerindeki sigara içilmez işaretlerini birer birer eksilttiler.
Geçen Pazar, üç yaşındaki oğlum Tibet’le City’s’e gittim. Gitmişken baba, oğul bir de öğle yemeği yiyelim dedim. Önce açıldığından beri merak ettiğim L’entrecote’u denedim. Sigara içilmeyen masamız yok cevabını alınca yanındaki restorana, oradan onun yanındakine, oradan bir öteki yanındakine tüm restoranları dolaşmaya başladık.
Tibet söylenmeye başladı, "Allah, Allah. Neden yokmuş baba? Bunda da mı sigara içiliyor? Neden pis bunlar?"
En alt kattaki kafeye kadar indik. Çevresi çocuk dükkanlarıyla çevrilmiş kafede bile sigara içilmeyen bölüm yoktu.
Önce Sarıgül’ü suçladım. Sonra vazgeçtim. Nişantaşı gibi sözüm ona medeni bir semtte, insanlar kendi sağlıklarını geçtim çocuklarının sağlığını düşünmeyecek kadar bencilse ve restoranları sigara içilmez bölüm ayırmaya zorlayacak baskıyı yaratamıyorlarsa, Sarıgül ne yapsın?
Bir semt medeniyet dekoruyla medeni olamıyor maalesef. City’s medeni olmayacağız diye direnen Nişantaşılıların, Sarıgül’ü püskürtme başarılarının abidesiymiş meğer.