Batılı ülkelerde avam eğlencesi olan komplo teorilerinin Türkiye’de bu kadar ilgi görmesi de olsa olsa komplo teorisiyle açıklanabilir herhalde.
Deli zırvası komplo teorilerinden sonuncusuna göre bir ay önce Isparta’da düşen AtlasJet uçağının düşme nedeni kaza değilmiş.
Uçağı, dünya çapında bir bilimsel buluşa imza atmaya hazırlanan Türk bilimcileri ortadan kaldırmak için yabancı güçler düşürmüş. Çünkü bilimcilerimiz Atlas isimli elektron hızlandırıcısı (sinkrotron) projesiyle Türkiye’ye çağ atlatmanın eşiğindelermiş.
Bu komplo teorisine şimdi yeni bir kulp da taktılar.
Atlas projesindeki görevlilerden biri olan Yrd. Doç. Dr. Bilge Demirköz Kartalkaya’da kayak yaparken pistte sıradan bir kaza geçirince, bu kazaya da komplo dediler.
Onpunto.com yazarı Canok Abisel, AtlasJet komplo teorisindeki şaklabanlıkları bir bir ortaya koyan nefis iki yazı yazdı. koloni.onpunto.com adresindeki yazıları mutlaka okumanızı öneririm.
Yok illa işin içinde bir komplo olmalı diyorsanız, o komplonun ne olduğunu da ben söyleyeyim...
İşin içinde komplo bulmadan rahat edemeyecekler, Türkiye’de bilimsel araştırmalara ayrılan bütçeye ve ulusal bilim politikamıza bir baksınlar. Türkiye’yi geride bırakan planların hükümetlerimiz tarafından yapıldığını görüp, komplonun gerçek sırrını çözebilirler.
Bu arada, Türkiye’yi geri bırakmaya yönelik Sinkrotron Komplo Teorisi’ni, 10 Ekim 2004 tarihli "AB’ye girdiğimizde sinkrotron aramayalım" başlıklı yazımda yıllar öncesinden ifşa etmiştim. Buyrun ona da neonebu.com adresindeki e.günlüğümden ulaşabilirsiniz.
Geleceği görüp size aktarmaya gidiyorum
Siz bu yazıyı okurken ben büyük olasılıkla Las Vegas’ta yapılacak olan dünyanın en büyük tüketici elektroniği fuarı CES’e katılmak üzere uçuyor olacağım.
Danışma Kurulu’ndaolduğum için CES’ten zaman zaman bazı sorular alıyorum. Bu yılki sorular arasında ikisi özellikle ilginçti.
Birincisi Facebook, YouTube gibi başarı öykülerinin, 2008’de gelişmekte olan ülkelerden de çıkma olasılığının ne olduğuyla ilgiliydi.
Bu sorunun cevabını, Hürriyet e.yaşam’ın geçen haftaki sayısında yayınlanan "Türkiye’den Facebook’un ’Book’u bile çıkmaz" başlıklı yazımda, Türkiye’ye özel analiziyle birlikte verdim (tinyurl.com/2g2vrf).
Sorular arasında önemli bulduğum ikinci nokta ise tek bir sorudan çok, birkaç sorunun içeriğinden sezdiğim bir beklentinin sorgulamasıydı. Sorulardan edindiğim ortak izlenim sonucunda bana öyle geldi ki, tüketici elektroniği sektörü 2008’de İnternet’in pazarlama aracı olarak kullanılmasında radikal bir trend kırılması bekliyor. Konvansiyonel "manşet ilan" (banner) kullanımından çok farklı bir yöne hızlı bir yönelim olacağına sanki kesinmiş gibi bakıyorlar ama yeni eğilimin yönü hálá belirsiz.
2008’de başta ABD olmak üzere batılı pazarlarda, İnternet’in pazarlama amaçlı kullanım yöntemlerinde radikal bir değişiklik olacağı beklentisine katılıyorum. Bu değişiklik çoğunluğun beklediği gibi "banner" satın alma bütçelerinden kısılan kaynağın gerilla pazarlaması bütçelerine kaydırılması şeklinde olmayacak. "Banner" bütçeleri aynen kalacak, hatta artırılacak ancak şirketlerin İnternet pazarlamasına ayırdığı bütçeler katlanacak.
Bütçelerdeki yeni kaynak, sadakat oranı yüksek tematik ve aynı zamanda içeriği kullanıcı tarafından yaratılan etkileşimli kanallara akacak. Yani örneğin Facebook, YouTube, Blogger gibi siteler, tematik yavru kanallarını doğuracaklar. Şirketler de pazarlama için, hedef kitlelerine uygun temalardan seçtiklerini kullanacaklar.
e.sigara zararsız komedisine son
Elektronik sigaranın da dumanının zararlı olduğu, uçaklarda içilmesine izin verilmemesi gerektiği konusundaki ısrarlı yazılarıma yanıt THY’den değil Sağlık Bakanlığı’ndan geldi. THY; pilotların gerçek, yolcuların e.sigara içmesine izin vererek yolcularının sağlığıyla oynama konusundaki ısrarını sürdürmekte kararlı ama Sağlık Bakanlığı e.sigarayla yapılan kandırmacaya dur dedi.
e.sigara, daha önce de değindiğim gibi reklamında kullanılan mesajların aksine hiç de zararsız değil. e.sigara tüttürenler ciğerlerine su buharına yedirilmiş nikotin çekiyorlar. Bulundukları ortama da nikotinli su buharı yayarak, etraflarındakilere zehir saçıyorlar.
e.sigara tüketiciye tamamen zararsızmış, sigara içilmeyen kapalı alanlarda kullanılmasında sakınca yokmuş gibi tanıtılıyor. Tüketiciyi çok açık bir şekilde yanıltmayı hedefleyen bu reklamlar çoktan engellenmeliydi aslında. Neyse ki Sağlık Bakanlığı, bu konuda atığı adımla bu çirkin komediye bir son dedi.