Bir zamanlar, rakip takımların korkulu rüyası olan ve cehennem diye anılan Ali Sami Yen tam bir cennete dönmüş.
Misafir takım için bir cennet, Galatasaray taraftarı için ise tam bir cehennem.
Koyu bir Galatasaray taraftarı olan babam Baysungur Atakan, Monaco maçında Prekazi’nin golünden sonra kalp krizi geçirip öldüğünden beri Galatasaray’ın hiçbir maçına gitmiyordum. 16 senelik Ali Sami Yen orucumu sonunda, geçen günkü Beşiktaş maçıyla bozdum. 16 sene öncesinin Ali Sami Yen Stadyumu ile bugününkü arasında hem çok fark var, hem de çok az şey gelişmiş.
n Eskiden maça girebilmek için sabahın köründe sıraya girer, saatlerce beklerdik.
Şimdi artık bileti önceden alıp, maça bir saatten az vakit kala girmek mümkün.
n Eskiden maçtan saatler önce bağırmaya başlar, sesimiz kısılmasına rağmen maç boyunca da bağırır, Ali Sami Yen’i rakip takıma zindan ederdik.
Şimdi taraftar maçtan önce boşu boşuna fazla bağırmayarak doğrusunu yapıyor. Ama maç başlayınca da görüntü var ses yok.
Beşiktaş birinci yarıdaki sertliğiyle, oyun planını Galatasaray’a futbol oynatmamak üzerine kurduğunu alenen gösteriyordu. Hakem bu sertliğe göz yumarak, ikinci yarıda sertliğin daha da artmasına davetiye çıkartı. Galatasaray seyircisi ise, hakemin bu davetiyesine resmen seyirci kaldı. Beşiktaşlı futbolcuların sertliklerine ve hakemin bu sertliklere prim vermesine yeterince sert tepki vermedi ve hakem üzerinde kurulması gereken baskıyı kurmayı beceremedi.
Galatasaray taraftarının maçtan önce açtığı ve tribünden tribüne dolaştırdığı ‘Arman için, forman için, Türkiye için, bizim için’ yazılı 50 metrelik pankart çok etkileyici ve başarılıydı. Ama taraftar aynı başarıyı rakip takım ve hakem üzerinde psikolojik baskı kurmada gösteremedi. Meşru yollarla baskı kurma becerilemeyince, ikinci yarıda iş küfür ve sahaya yabancı madde atmak gibi olmayacak davranışlara dayandı.
n Eskiden misafir takımın taraftarına, stadyumda tezahüratlarını en fazla etkisiz bırakacak şekilde yer verilirdi.
Ali Sami Yen’de ise Galatasaray yönetimi, rakip takım taraftarına seslerini en kolay duyurabilecekleri alanı tahsis etmiş. Beşiktaş seyircisinin sesi sahaya Galatasaraylılardan daha fazla yansıyordu.
n Eskiden derbi maçlarında stad tıklım tıklım dolardı.
Galatasaray-Beşiktaş derbisinde Eski Açık tribünü yıkılmış olmasına rağmen, stat bir derbi maçına göre boş sayılırdı.
n Eskiden Ali Sami Yen, Türkiye’deki diğer tüm statlar gibi dökülüyordu ve pislik içindeydi.
16 yıl aradan sonra değişmediğini gördüğüm tek şey bu pislik ve bakımsızlık oldu.
Bernabeu nerede Sami Yen nerede
Ali Sami Yen’i sadece 16 yıl öncesiyle değil, Real Madrid’in geçen hafta ziyaret ettiğim Bernabeu statıyla da karşılaştırıyorum ister istemez. Ali Sami Yen, Avrupa şampiyonu bir kulübe yakışmayacak kadar ilkel ve bakımsız bir stad. Borç içinde yüzen kulübün, bu statı darphane gibi kullanmanın yollarını bulması gerek.
Bu da bakımsız, pis bir statla yapılabilecek bir iş değil. Real Madrid’in statı Bernabeu, para basan bir makine gibi tasarlanmış. Lüks locaları, restoranlı bölümü, barları maç günleri para basıyor. Paralı stat turları, stat içindeki müze ve Real Madrid mağazası da para basımının maç günleri dışında da devam etmesini sağlıyor. Kısacası Bernabeu futbolun istesek de istemesek de endüstrileşen şartlarına harfiyen uyarken, Ali Sami Yen yarı amatör bir kulübün statı gibi sırıtıyor.
Muhtar tarzına çözüm bulan TV yasakçılığa meydan bırakmaz
Bekir Coşkun’un mizah gücünün hayranıyımdır ama bazen kaş yapayım derken göz çıkartmasına üzülürüm.
Örneğin bugün çok eleştirdiği iktidarın yolunu, Ecevit’in hastalığını alay konusu yaparak açmış olması da başlı başına bir ironidir. Şimdi yine mizah yapayım derken, çam deviriyor. Televizyonları sansürlemeye soyunan RTÜK’ün ekmeğine yağ sürüyor.
‘Gelinim, kaynanam, bacım olur musun’ türünden gerçek yaşam şovlarını seyredenlerin tümünün aptal olduğunu yazdı geçenlerde. Belki bir ölçüde haklıdır, seyredenleri arasında aptallar da vardır mutlaka. Ama gerçek yaşamı ekrana yansıtan, insanların gerçekte ne olduğunu en iyi gösteren programların da bunlar olduğunu görmek için ortalama zekanın en azından biraz üzerinde olmak gerekiyor.
Kanal D Genel Müdürü Murat Saygı’nın tespitleri çok doğru. Bugün sorun gerçekçi yaşam şovlarının kendisinden değil, katılanlarından kaynaklanıyor. Başlarda katılanların kendi karakterlerini oynadıkları şovlarda artık insanlar, eski programların kazananlarını örnek alarak rol yapmaya başladılar. Bu nedenle, zaten artık, seyredenler de bıkmaya başladı bu programlardan. Yayıncılar ya daha farklı formatlar keşfetmek zorunda kalacaklar ya da bu tür programlar ekranlardan kendi kendilerine tasviye olacaklar.
İşin çözümü höt, zöt edip, ayağınızı denk alın yoksa yasaklarım demekte değil. Sistem kendisini koruduğunu daha önce defalarca ispatladı. Reha Muhtar tarzı TV haberciliğini tasviye eden mekanizmalar, TV yayıncılığının kendi düzeyini kendisinin koruyacağının kefili olarak kabul edilmelidir.
İstanbul Modern daha da modern
İstanbul Modern’in kafesinde sigara içilmeyen bölüm olmamasını eleştirmiştim. İki hafta önce bebeğimizle birlikte gidip müzeyi gezmeden önce telefon edip, kafede sigara içilmeyen bölüm olmadığını öğrenince vazgeçmiştik. Handan Şenköken, İstanbul Modern adına gönderdiği açıklamada, İstanbul Modern Cafe’de sigara içilen ve içilmeyen bölümlerin birbirlerinden ayrıldığını müjdeledi. Bebeğimizle birlikte gidebileceğimiz bir kafe daha kazanmış olmaktan çok mutlu olduk. En kısa zamanda ziyaret edip, keyfini çıkartacağız.