Ramazanda iftar yemeğine tüm Bebek esnafını davet eden babaannemden kalma bir gelenek olmalı, çocukluğumda aynı evde halamın yemek sofraları da hep kalabalık olurdu.
Yemekten önce en büyük zevkim pencereden dışarıyı seyretmekti. En keyiflisi de kar yağarken olurdu.
Şimdi halamın penceresinden baktığım Türk Ticaret Bankası’nın yerinde dört yıl önce açılan Lucca’da oturmuş, okumakta olduğunuz yazıyı yazmaktayım.
Manzara nefis. Tıpkı çocukluğumdaki gibi lapa lapa kar yağıyor. Karşımda çocuk Yurtsan’ın baktığı pencere bana bakıyor. O pencerenin hemen altında Bebek’in yeni popüler mekanlarından biri Milagro tam karşımda. Çocukluğumda fotoğrafçıydı. Yanındaki kahvaltı mekanı küçük kafe ise eskiden kasap dükkanıydı.
Yazının başında bahsettiğim minik bir ziyafete bürünen hafta sonu sofralarında şarabın da eksik olmadığını hatırlıyorum. Viski diye salonların baş köşesini Johny Walker’ların, VAT 69’ların konuşlandırıldığı yıllardı. Ziyafet sofrasının başköşesine Doluca veya Kavaklıdere’nin değil Hethiter’in 5 litrelik galonlarının oturduğu da aklımda yer eden görüntülerden.
Şimdi 5 ya da falanca litrelik Hethiter şarabının içildiği sofralara ev sahipliği yapmış emektar yalıya bakarak yediğim yemeğe Şili şarabı eşlik ediyor. Markası önemli değil. Hükümetin uyguladığı şarap politikasından yararlanarak, dünya çapında şaha kalkmaya hazırlanan Türk şarapçılığına darbe vuran ucuz ve kötü Şili şaraplarından biri işte.
Ismarladığım dana bonfileyi asla kaldıramayacak basitlikte, gövdesiz, tatlı üzüm şırası gibi bir şarap. Ismarladığım bonfile ise harika. Et restoranda yenilir, kasapta değil yazımı kanıtlayacak nitelikte. Tam kıvamında pişmiş ve Türkiye’de bugüne kadar yediğim en iyi etlerden biri. Garsonu çağırıp, bu ete eşlik edebilecek kadar güçlü bir kadeh şaraplarının var olup olmadığını soruyorum. Üzerinde karar kıldığımız DLC Cabarnet, her ikimizin yüzünü de kara çıkartmıyor. Sofra şarabında fiyat/ performans oranında Türk şarabının eline hiçbir yabancı şarabın su dökebilmesine olanak yok zaten.
Hükümetin şaraptan alınan vergiye indirim yaptım palavrasına takılıyor bu kez aklım. Gazetelerimizin ve köşe yazarlarımızın yuttuğu bir palvaradan ibaret bu vergi indirimi.
AKP hükümetinin şaraba uygulanan vergiyi, yerli üretim tüm şaraplara değil sadece ucuz sofra şaraplara uygulaması, Türk şarapçılığını öldürmeye yönelik büyük bir planın parçası.
Bu son vergi indirimi AKP hükümetinin Türk şarapçılığını öldürmeye yönelik stratejisinin son adımı. Bu politikanın anlamını kavramaktan uzak yazarları lütfen kulak arkası edin. AKP’nin tüm şaraplara değil sadece ucuz sofra şaraplarına vergi indirimi getirmesi, Türk şarapçılığını öldürme çabasından başka bir şey değil kesinlikle.
AKP bu yeni vergi indirimiyle Türk şarapçılarını, son birkaç yıldır yatırım yaptıkları dünya çapında başarılı olabilecek kaliteli şarap üretimi arayışından vazgeçirmeye çalışıyor.
Türk şarap üreticilerini kötü, sofralık şarap üretmeye teşvik ediyor. Bu vergi indiriminin başka hiçbir anlamı yok, AKP’nin sinsi vergi indirimini alkışlamaya kalkan şaraptan anlamayan gafil yazarlara duyururum.
İstanbul kapak cinayetleri
Bebek McDonald’s’ın hemen önünde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin otopark niyetine kullandığı birkaç otomobillik yerde koca bir açık kapak. Koca bir deliğin yanında, öylece duruyor. Etrafı buz tutmuş. Buzda kaymamak için aşırı dikkat gösterip, temkinle yanına yaklaşıp içine bakıyorum.
İlk bakışta dipsiz bir kuyu gibi görünüyor. İçinden yoğun bir su gürültüsü geliyor. Gözüm karanlığa alışınca metrelerce aşağıda, bir çağlayan gibi akan suyu görüyorum. Açık kapağın etrafını çeviren bir emniyet çitinden vazgeçtim küçücük bir uyarı levhası bile yok.
Aklıma kanalizasyon çukuruna düşüp ölen bebecikler geliyor. Anlaşılan o ki yine hiçbir şeyden ders alınmamış.
Birazdan resmi üniformalı bir görevli, elinde bir kürek, karları ite ite çıkageliyor. Karları açık delikten içeri boca ederken soruyorum, "Bu kapağı neden açık bıraktınız? Neden hiçbir önlem almadınız? Daha birkaç ay önce küçük bir çocuk yine böyle açık bırakılan bir kapaktan düşüp öldü, siz hiç gazete de mi okumuyorsunuz?"
Verdiği cevap basit, "Hava aydınlık, kimse düşmez merak etmeyin".
Nerenin görevlisi olduğunu soruyorum. Beklediğim gibi İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin görevlisiymiş.
Köylü zihniyeti İstanbul’u yönetiyor. Önce İstanbul’un başına geçiyorlar, sonra Türkiye’nin...