Umut ve barış şarkıları

Ege’de yaz gergin başladı. İt dalaşları, Kardak kayalıkları civarında "mini" gerginlikler ve özellikle 23 Mayıs’ta Yunanlı pilot Kostas İliakis’in ölümüyle sonuçlanan Türk ve Yunan F-16’larının çarpışması...

Ege’de sular duruluyor gibi son günlerde. Yazın geri kalan bölümünün sakin geçeceği sinyalleri geliyor. İşte böyle bir ortamda, Marmaris’in karşısındaki Rodos adasından "Umut ve Barış Şarkıları" yükseldi.

Şövalyeler adası Rodos’un eski kale surlarına yaslanan 1300 kişilik Melina Merkuri Açıkhava Tiyatrosu’nda, Eskişehir Anakent Belediyesi Senfoni Orkestrası Türk ve Yunanlı bestecilerin eserlerinden oluşan muhteşem bir konser verdi.

Eskişehir Senfoni Orkestrası’nın 55 kişilik kadrosu, şef Ender Sakpınar yönetiminde, Rodoslu müzisyenler ve solist İris Mavraki eşliğinde Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Mikis Teodorakis, Zülfü Livaneli ve Yiannis Markopulos gibi bestecilerin eserlerini icra etti.

Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen ve Rodos Belediye Başkanı Yorgos Yanopulos’un yanyana izledikleri konserde, tiyatroyu tıka basa dolduran 1300 kişi, şarkılara eşlik etti, alkışlarıyla tempo tuttu.

Eskişehir Senfoni Orkestrası’nın konserinde Livaneli’nin, "Yiğidim aslanım", "Bilmem şu felegin" şarkılarını, Mikis Teodorakis’in "Fedra"sı ve "Savaş bittiği zaman"ıyla Yiannis Markopulos’un, Nazım Hikmet’in şiiri üzerine yazdığı "Şeyh Bedrettin Destanı" izledi.

Gerek konserin gerçekleşmesi gerekse bu kadar ilgi görmesinde şef Sakpınar ve solist Mavriki’nin yanısıra, TC Rodos Başkonsolosu Ahmet Arda’nın büyük katkısı oldu.

Solist İris Mavraki’nin sözleri hálá kulağımızda: "Sahnede hepimiz aynı dili konuştuk. Müzik dilini. Muhteşem bir geceydi." Şef Ender Sakpınar ise Eskişehir Senfoni Orkestrası’nın "Umut ve Barış Şarkıları"nın Avrupa yolcusu olacağının müjdesini verdi. Rodos belediye başkanı, bu konserlerin Avrupa başkentlerinde de tekrarlanmasına çalışacağı sözünü vermiş.

Ne güzel...

Sifnos Adası’nda düğün

Güneş gün boyu cömertçe ısıttığı Sifnos Adası’nı terk etmeye hazırlanıyordu. Ertesi güne kadar, Ege’nin ortasında bir yerde bulunan, Mikonos’un ve Santorini’nin komşusu Sifnos Adası serin bir yaz gecesi daha yaşayacaktı.

Beyaz, bembeyaz evlerin sakinleri ve dünyanın dört bir yanından gelmiş az sayıdaki turist, kimi dağın tepesindeki yerleşim merkezi Apollonia’nın daracık sokaklarında, yanyana dizilmiş dükkanları geziyor, kimi de limanda yani Kamares’teki kafelerde soğuk bir şeyler içip serinliyordu.

Bizim rotamız farklıydı. MÖ 3000’den beri ikamet edilen, 1537’de Osmanlı topraklarına giren, 1770’te Rus, 1941’de de İtalyan istilasına uğramış bu güzelim adanın bir ucuna gidiyorduk.

Hrisopigi’ye. Yani Altınsu’ya...

MANASTIRDA ADA TÜRKÜSÜ

Yılan gibi süzülen yolda yoğun bir trafik vardı. Üstelik otomobilleriyle bizimle aynı istikamete gidenler son derece şık giyinmişlerdi. Anlamakta gecikmedik, düğüne gidiyordu Sifnos sakinleri.

Hrisopigi’ye vardığımızda karşımıza kayalıkların üzeride kurulmuş, her dalganın ona değmeden edemediği, bir tek pencereleri mavi bembeyaz bir manastır çıktı. Hıncahınç doluydu.

Birden kulağımıza eski bir ada türküsü geldi. "Bugün düğün oluyor, aşağıdaki sahilde." Gözlerimiz bu sese yöneldi.

Şişme bir bot sakin suları yarıp yaklaşıyordu. İçinde bir gelin, babası ve akordeonla ve mandolinle bu eski Yunan türküsünü söyleyen küçük orkestra.

Bot, manastırın eteğindeki küçük iskeleye yaklaşırken, orada bekleyen damadı ve yakınlarını gördük.

Gelinin elini tutup karaya çıkardı damat, sonra da babasının elini öptü. "Teslim" almıştı artık sevdiğini.

El ele dik basamakları çıkmaya başladılar. Davetlilelerden alkış kopuyordu.

O GÜNÜN HATIRINA

Düğün ayini alışılmışın aksine manastırın kilisesinde yapılmadı. Papaz, manastırın avlusunda, hafif esen rüzgarın eşliğinde takdis etti sevgilileri. Davetliler pirinç attılar, sevgililerin evliliği verimli olsun diye.

Hrisopigi’den ayrılırken, birkaç metre ötedeki sahilde, tek salaş balıkçı tavernasında düğün sonrası başlayacak eğlencenin hazırlıkları yapılıyordu.

Belli ki gelinin de, damadın da mali durumu iyiydi. Pekálá lüks bir otelde, havuz başında, tanınmış bir sanatçının sahne alacağı bir ortamda evlenebilirlerdi.

Bize göre çok daha güzel bir düğün yaptılar. Öylesine güzel ki, günün birinde işler kötü bile gitse o günün hatırına bir kere daha düşünecek kadar.
Yazarın Tüm Yazıları