Müziği dinlemediğimiz, seyrettiğimiz bu sinsi zamanlarda, Türkiye’de özgeçmişini birkaç paragraftan uzun yazabilecek kaç ses sanatçısı var Allah aşkına?
Beş, on, yirmi? Yunanistan’da da durum pek farklı değil. Buradaki gerçek sesler de iki, hadi bilemediniz üç elin parmaklarını geçmez.
Ege’nin iki yakasındaki müziği az çok bilen biri olarak, sadece yeni çalışmaları dikkate alıp bir kıyaslama yaparsam, Yunanistan’da daha kaliteli ve daha çok sayıda şarkının yazıldığını söyleyebilirim. Sanırım, bunun başlıca nedeni, bu ülkede eğlence sektörünün Türkiye’den kat ve kat büyük olmasıdır. Arz-talep işi bir yerde.
Bugün size, bu diyarın büyük, hatta en büyük ses sanatçısından bahsedeceğim. Hariklia Rupaka’dan.
1970’li yıllardan beri bu diyarda belki de en güzel şarkıları o söyledi. Balad, rock, Yunan sanat müziği, halk müziği.
Sesine, Theodorakis, Hacidakis, Loizos gibi ünleri Yunanistan’ın çok ötesine gitmiş bestekarlar güvendi. O da zirveye çıktığında, genç adı duyulmamış bestekarlara. Az değil, 500’den fazla şarkı onun sesiyle kasetlerde, CD’lerde kayıtlı.
Hariklia Rupaka, bu yaz turnesine haziran ayında Boston’dan başladı. İspanya ve İsrail’den geçti. Sonra, gökyüzü yıldız dolu bir cumartesi gecesinde Atina’da Kalimarmaron stadında idi.
Şehir merkezinde mermerden inşa edilmiş ve 1896 yılında ilk Olimpiyat Oyunları’nın gerçekleştirildiği bu stadyumda, binlerce hayranı, sevdalısı ile buluştu. Ben de vardım aralarında.
Sahnede ikibuçuk saat kaldı, onlarca şarkı söyledi, hepsini mırıldandık, hepsini söyledik. Aşkı, ayrılığı, toplumdaki bir yarayı ya da sisteme kafa tutmayı ayrı güzelliklerle anlattı.
Konser sırasında, kaç sevgili birbirinin gözlerine baktı, kaç sevgili birbirinin elini sıktı, kaç sevgili içinden dileklerde adaklarda bulunup başını yıldızlara çevirdi sayamadım. Sevenleri ile kendine özgü bir iletişimi var. Öyle uzun konuşmadan, sözüm ona "akıllı" espriler yapmadan. Çünkü şarkıları ile söylüyor her şeyi.
Konserin sonlarında, orkestra durdu önce, sonra o ana kadar mırıldanan binlerce insan. Tek başına ilahi bir ses yükseldi gökyüzüne adeta. Sonra alkışlar, sonra alkışlar yine. Bir şey demeden eğildi ve teşekkür etti.
Kalimarmaron stadından ayrılırken, sanatçı ile tanıştığım günü hatırladım.
Ege’nin iki yakasında körolası 1999 depremleri sonrasıydı. Sezen Aksu ile Atina ve İstanbul’da konserler verecekti. NTV muhabiri olarak Glifada semtindeki evine gitmiştim. Türk medyasına ilk kez konuşuyordu. Evinin üst katındaki beyaz piyanonun başına geçmiş, şarkı da söylemişti.
Hariklia Rupaka yani Türkiye’de de çok sevilen Haris Aleksiu, 23 Temmuz’da İstanbul’da konser verecek.
Bartholomeos Aleksios’a karşı
Bir yandan İstanbul Fener Patrikhanesi ve Patrik Bartholomeos, bir yandan Moskova Patrikhanesi ve Patrik Aleksios...
Ortodoks aleminde bu iki patrikhane ve iki patrik arasında yıllardan beri süregelen "nüfuz savaşı" artık gizlenemez, saklanamaz oldu. Örnek mi? İki patrikhanenin yetkilileri arasında birkaç hafta once Rodos adasındaki toplantıda basbayağı kavga çıktı. Toplantının amacı İstanbul’da ekim ayında yapılacak Ortodoks kiliseleri zirvesine hazırlıktı. Moskova’nın temsilcisi Nikola Balasof, Estonya Kilisesi temsilcisinin İstanbul’a çağrılmasını protesto ederek zirveye katılmayacaklarını duyurdu. Balasof ayrıca, Moskova Patrikhanesi’nin Estonya Kilisesi ile ilgili tavrını içeren bir metnin, İstanbul’daki zirvede okunmasını da istedi.
Bu noktada bir parantez açalım. Moskova, Patrik Bartholomeos’un 1996 Şubat’ında kurduğu Estonya Kilisesi’ni "Rusya toprakları içinde, dolayısıyla da kendi yetki bölgesinde bulunduğunu" savunarak tanımıyor.
Dönelim toplantıya. Fener’in temsilcisi Fransa Metropoliti Emanuil, Moskova Patrikhanesi yetkilisi Balasof’un talebini kabul etmedi tabii. Hatta Emanuil "Katılmayacağınız bir zirvenin hazırlık toplantısına niye geldiniz?" deyince, ortam çok gerildi ve öfkelenen Moskova temsilcisi apar topar Rodos’u terk etti.
İki patrikhaneden bu olayla ilgili olarak birbirinden çok farklı açıkmalalar yapıldı. Moskova; "Temsilcilerimiz aslında kovuldu. Bu türlü davranışlar Ortodoks birliğine karşı ciddi bir tehdittir ", Fener de "Moskova olayları saptırmaya çalışıyor, üzgünüz" dedi.
Yaklaşık 1.3 milyon insanın yaşadığı Estonya ile ilgili kavga, aslında yaklaşık 47 milyon nüfuslu Ukrayna’daki kilise için devam eden amansız çekişmenin bir parçası.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko bağımsız bir kilise kurmak istiyor. Tek umudu da Bartolomeos. Tabii Patrik Aleksios’un paçası tutuşmuş durumda.
Moskova, Fener Patrikhanesi’nin, "eşitler arasında birinci" olduğunu kabul ediyor ama Bartholomeos’u dünyada 250 milyon Ortodoks müminin lideri olarak tanımıyor. İstanbul Fener Patrikhanesi’nin "ekümenikliği"nin ise sadece Yunan ve Rum kiliseleri üzerinde geçerli olduğunu savunan Moskova, Fener’i Ortodoks aleminin 15 otosefal kilisesinden birisi gibi görüyor sadece.
Kaş-Meis yüzme yarışı
Yıllar öncesiydi. Kaş’ta şafak vakti öten horozun duyulduğu Meis adasında bir çocuk, oynarken yerdeki camla kolunu kesmişti. Yara derindi, sürekli kan kaybediyordu. Gerekli tıbbi müdahale yapılmazsa ölebilirdi.
Meis’teki sağlık ocağında böyle bir müdahale imkansızdı. En yakın hastane ise Rodos’ta ve mevsimlerden kış.
Bu küçücük adanın papazı, Türk-Yunan ilişkilerinde o dönemlerdeki gerginliklere, krizlere aldırmadan, çocuğu kaptığı gibi bir tekneye atlayıp soluğu Kaş’ta almıştı. Kim ne diyecek umurunda değildi. Bir çocuğun hayatı her şeyden çok daha değerliydi onun için.
Aynı tekne ile geri döndüğünde "kimseye sormadan neden Türkiye’ye gittiğinin" hesabı sorulmuştu din adamından.
Önceki haftaydı... Cuma günü. Kaş ile Meis’in "kardeş şehir" ilan edilmeleri için protokol imzalandı.
Önceki haftaydı... Pazar günü. Kaş-Meis arasında yüzme ve deniz kanosu yarışı düzenlendi. Kaş’tan 89 yüzücü suya atladı. Meis’te karaya çıktı.
Üç yıldır düzenlenen bu dostluk etkinliğinde bu defa "tatsızlıklar" yaşanmış. Kaş’tan aldığım bilgilere göre, yarışın arefisinde Meis’ten "vizeli pasaportlarınızla gelin" mesajı gönderilmiş. Daha önceki yıllarda böyle bir uygulama yoktu. Pasaport ve vize işlemlerinin bir günde yapılması mümkün değildi. Meis’teki yetkililer Atina ile temasa geçti ve bu engel aşıldı.
Ancak, bu defa da yüzücüler karaya çıktıklarında bir noktada toplatılıp sayım yapılmış. Karşılama töreni de pek geçen yıllardaki gibi değilmiş. Belediye başkanı bile gelmemiş. Yaklaşık 40 dakika dinlendikten sonra Kaş’a dönüş için tekrar suya girmişler.
Kulaç atıp Ege’nin karşı tarafına dostluk mesajı gönderen onca insanın memnuniyetsizliğini anlamak hiç de güç değil.
Telefona sarıldım. Belediye başkanı yarıştan bir gün önce gittiği Rodos adasından geri dönmemişti. Belediye başkan yardımcısı ile konuştum:
- Bu defa niye pasaport, vize istediniz?
- Meis adası geçen 1 Eylül’den itibaren hudut kapısı oldu. Eskiden giriş-çıkış Rodos adasından yapılıyordu. Yüzücülerin gelmesi, Meis’te dinlenip geri dönmesi işlemleri kolaydı. Şimdi bu işlemler değişti. Buna rağmen zorlukları aştık. Biz Meis’liler, Kaş’tan gelecek insanlardan aslında vize istenmemesi yanlısıyız ve bunun için de çalışıyoruz.
Eh bence, belediye başkan yardımcısının gerekçesi de yabana atılacak cinsten değil.
Diyeceğim şu ki, "kardeş şehir" olmanın bir basamak gerisindeki Kaş ve Meis, bu anlamlı yarışa önümüzdeki yıl daha iyi hazırlansın.