Kutsal Cuma günü aile namusu benden sorulurdu

Paskalya bayramı arifesindeki Kutsal Cuma, Ortodoks âleminin en yaslı günüdür. Hazreti İsa, çarmıha gerildikten bir süre sonra son nefesini verir o gün.

Ortodokslar, kiliselere giderek İsa’nın mezarını simgeleyen Epitafios’ün (Epitaph) önünde saygı ile eğilirler. Kutsal Cuma’da ayrıca sözü ile makamı muhteşem ilahiler okunur: Mezarda Hayat, Ey Tatlı Bahar gibi.
Bu ilahileri İstanbul’daki çocukluk yıllarımda sadece sesleri güzel olan kızlar okurdu. Okullarda müzik öğretmenleri sesleri ilahi okumaya yatkın kız öğrencileri seçerdi. Kiliselerde de birkaç gün prova yapılırdı.
O gün gelip çattığında da tam 7 kilise dolaşırdı cemaat İstanbul’da.
Yas bir yana, Kutsal Cuma aile namusunu korumak zorunda olduğum önemli bir gündü.
İlahileri okuyan korodaki ablalarım Eli ve Maro’yu, yaşıtları erkek öğrencilerin sinsi emellerinden korumak. Ablalarımın kilise avlusunda yaşıtları gençlerle diyalogları, şakalaşmaları o zamanki kafamla kabul edilmez şeylerdi. Hani bir delikanlı ile iki kelime konuşsalar “Eliiiiii” ve “Marooo” diye basardım narayı: Çabuk içeri, annem kilisede sizi bekliyor!
Bakışları, kardeşleri olmamdan o anki memnuniyetsizliklerini yansıtırdı...

DEEP PURPLE KİLİSEDE NASIL YANKILANDI

Yaşadığım Kutsal Cuma’lar arttıkça, yani büyüdükçe tarzım değişti. Korodaki kızların peşindeydim artık ve onların erkek kardeşlerinin kabusu. Bu arada “rock”çılık da vardı kanda. Bir keresinde ilahiler okunurken elektrikler kesildiğinde, kilisede karanlıkta duyulan ve Deep Purple topluluğunun “Smoke on the water” şarkısının girişini taklit eden o karga ses benimdi. Anneciğim kalp krizi geçirecekti az kalsın.
Sonra Atina’ya göç...
Kutsal Cuma’lara ilgim azaldı. İlahileri uzun yıllar dinlemedim. Kiliseye gider, mum yakar ve içimden herkesin sağlıklı mutlu olması için dua ederim sadece.
İstanbul anılarım birkaç gün önce okuduğum bir haberle tazelendi. Orta karar sanatçılardan biri Atina’daki bir kilisede korosuyla birlikte Kutsal Cuma ilahilerini okumak için tam 38 bin Euro istemiş. Nasıl da değişiyor her şey. Körolasın global yaşam tarzı! Ve kararımı verdim.
Onca şeyle birlikte kaybettiğim masumiyete dönmek..
Tam 6 aydır uğramadığım İstanbul’uma dönüp kilisede o ilahileri dinleyeceğim. Neredeyse 30 yıl sonra ilk kez Paskalya bayramımı İstanbul’dakutlayacağım.
Üstelik yalnız da olmayacağım. Babalığın meslek olduğunu bana çatır çatır öğreten 17 yaşındaki kızım Marianna ile birlikte.
Daha şimdiden heyecan sardı...

Issız Adam’ın Atina galası

İki eski sevgili, Alper ile Ada yıllar sonra sanırım Beyoğlu’ndaki Atlas sinemasının girişinde karşılaşırlar. Dudaklarından başka kelimeler çıkar ama beyinleri kalpleri bambaşka şeyler söylemektedir. El sıkışıp vedalaşırlar, tam geriye doğru adım atarken birdenbire “işte bu” dedirten cinsten kucaklaşırlar..
Atina’daki galasında “Issız Adam” filminin son sahnelerini izlerken ürperdim. 7. sanat dalında aşk işte böyle anlatılır.
Bunu sadece ben değil galaya katılan Yunanlı eleştirmenler, yönetmenler, sanatçılar da söyledi. Eleştirmenlerin, sanatçıların profesyonel görüşleri iyi hoş da, “sivil” izleyicilerin ne dedikleri daha önemli.
Atina sosyetesinin tanımış isimlerinden, armatör Venturis Ailesi’nden Marina ve Dina Venturi’ye sordum. Koskoca kadınlar gözyaşlarını tutamamışlar, Dina Hanım bir ara hıçkırıklarla ağlamış.
İstanbul’dan göç etmiş Rumlar da senaryosu, müziği ve oyuncuların başarısı bir yana her zaman içlerinde yaşattıkları eski İstanbul’un o güzel sokaklarını tekrar görmekten mutluydular.
Memnuniyeti gözlerinden okunan yapımcı Mustafa Oğuz “Issız Adam’ın konusu gereği bütün Akdeniz ülkelerinde ilgi göreceğine inanıyorum. Yunanistan bir başlangıç. Atina caddelerinde afişlerini görmek beni duygulandırdı” dedi. Ne diyeyim?
Teşekkürler Çağan Irmak...
Yazarın Tüm Yazıları