Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın da katıldığı Balkan ülkeleri genelkurmay başkanları toplantısı için Selanik’teyiz. Günlerden salı. Yunan gazetelerine bakıyorum. "Türk uçaklarının Ege’deki ihlalleri" iddialı haberler birinci sayfalardan anonslu duyurulmuş. Hatta bir ikisinde "haber" manşet.
İçeriğine bakıyoruz haberlerin. Hiçbir şey yok. Ne resmi bir açıklama, ne bir kanıt belgesi. Neymiş? Türk savaş uçakları bir buçuk aydan beri uçuş taktiğini değiştirmiş. Neymiş, "tahrik" artık daha büyükmüş. Kim söylemiş? "Kaynaklar".
Her şey bir yana, şu gazetelerin yayın yönetmenleri, bu haberleri yazan muhabirlere "bir buçuk ay ne yaptınız? Büyükanıt’ın gelmesini mi bekliyordunuz" diye sormaz mı?
Düşünüyorum da, Türkiye’den Atina’ya yeni gelmiş veya bu diyarın huyunu suyunu bilmeyen öğrenemeyen bir meslektaşımız olsa ve gazetelere bakıp havayı koklamaya çalışsa ne olacak?
"Türkiye" Yunan medyası için yıllardır çok iyi malzemedir. Hükümet ve muhalefet için de, milliyetçilik için de iyi bir malzeme.
Salı akşamı, Yunan genelkurmay başkanı amiral Panayotis Hinofotis’in verdiği akşam yemeğindeyiz. Sahil semti Krini’de Hamostrata balık tavernasında. Biz köşede uzun bir masadayız. Genelkurmay başkanları ile eşleri oturmuş. Büyükanıt ile Hinofotis yan yana. Memnuniyetleri yüzlerinden okunuyor.
Mönüde deniz ne bahşettiyse o. Ana yemek Ege’den taze balık, canım fagri.
Tavernanın sahibi, genelkurmay başkanlarına birer şişe şarap hediye ediyor.
Genelkurmay başkanları, askerler, yetklililer, gazeteciler hep birlikteyiz.
Gece yarısına yakın, yemekten ayrılırken tavernanın sahibi bir tek Büyükanıt’tan ziyaretçi defterine bir şeyler yazmasını rica ediyor: "Her şey mükkemeldi. Teşekkür ederim. İyi geceler."
Bizlere dönüp çok güzel bir gece geçirdiğini söylüyor.
Otele dönmek için otobüse biniyoruz. Ön sıralarda Türkiye’den gelen, arkalarda ise Yunanlı meslektaşlarım oturuyor. Ortalarda bir yerde bir koltuğa oturduğumdan hem ön hem arka taraftan gelen seslere kulak kabartıyorum.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı adaylığını ne zaman açıklayacak? Kim olacak? Kendisi mi? Tepkiler ne olacak?
Bunlar konuşuluyordu ön sıralarda. Arkalardan gelen sesler ise bambaşka idi.
"Türklerin ve Amerikalıların istediği bu zaten, Ege’yi ikiye bölmek", "Ege’de uçuşlar, tacizler"...
Bir otobüs işte. Kaç metre ki, iki ayrı dünya sığsın.
Hani bazı yerlerde horoz ötse karşı taraftan duyulacağı bu iki ülke, bazen birbirine ne kadar da uzak.
Batık geminin malları
Eğer "seni seviyorum" kelimesini, ister fısıldayarak ister bağırarak, defalarca söylemek istiyorsanız aşkınıza, kendiliğinden elverişli ortamı yaratan diyarlardan birisi olan Sandorini adasının limanında, turistik dev "Sea Diamond" gemisinin yüzlerce kişinin gözleri önünde batmasından bu yana iki hafta geçti ama tartışmalar bitmedi.
İçinde bin iki yüzden fazla turist ve dört yüze yakın mürettebatın bulunduğu gemi, bir kayalığa çarpıp önce su almaya ve eğim göstermeye başladı. Yolcular ve mürettebat gemiden uzaklaştırıldı (İki Fransız turist kurtarılamadı). "Sea Diamond" daha sonra çekici ile limandan uzaklaştırıldı ve 200 metre açıkta battı.
Kazanın nedenleri hakkında ilginç iddialar var. Kimilerine göre, bazı kadın turistler resim çekmek için kaptandan kıyıya daha çok yanaşmasını istemişler. O da kadınları kırmamış.
Kimilerine göre, kasten batırılmış. İşin arkasında geminin 2.8 milyar dolara sigortalı olması varmış.
Kimilerine göre de kayalığa çarptıktan sonra kaptan, geminin sahibi firma ve Deniz Ticaret Bakanlığı Harekat Dairesi arasındaki iletişim eksikliği sebep olmuş bu sonuca.
Ne tuhaftır ki, kimse geminin sığdan battığı derinliğe götürülmesi emrini kimin verdiğini bilmiyor. Taraflar "biz emir vermedik" diyorlar.
"Sea Diamond", şimdi 120 metre derinlikte yatıyor. İçinde milyonlarca dolar para ve bir o kadar ziynet eşyası ile birlikte. Sahil muhafaza geminin battığı yerde kuş uçurtmuyor.
Yunan hükümeti, kurtarma çalışmalarının dört dörtlük olduğunu söylüyor. Gemideki turistler ise daha büyük paniğe kapılan mürettebatın bir bölümünün, kendi canını kurtarmaktan başka bir şey düşünmediğini.
Ege’de o gün şiddetli rüzgar esse, gece vakti olsa büyük bir facia yaşanabilirdi. Allah korudu.
Sirtaki harekatı
Bu diyarın tanınmış sanatçılarından Keti Garbi ile Andipas’ın sahne aldığı Asteria müzikholü 30 Mart Cuma günü de tıka basa doluydu. Yazılanlara, söylenenlere bakılırsa, müzikholün etrafında güvenlik önlemleri diğer günlerden farklıydı. Bahçedeki ağaçların arkasında tuhaf gölgeler gördüklerini, etrafta şüpheli bakışlardan rahatsız olduklarını söyleyenler var.
Yine yazılanlara bakılırsa, ön masalar o gece çok "özel" imiş ve özel müşterilerin sayısı en az 313 imiş. Mönü jambonlu peynirli krep, madera soslu biftek, pilav, salata ve dondurmadan ibaret. İçki dahil değil, isteyen parasını ödüyor.
Gece ilerleyip nameler alkolün de tesiriyle bir başka güzel gelince, bu "özel" masalardaki "özel" müşteriler sahneye fırladı. Zeybekiko, sirtaki, çiftetellideki performanslarını sergilediler. Bir "özel" masadan diğer "özel" masaya çiçek atma da hiç eksik olmadı.
Sıra piyongo çekilişine geldi. Bilgisayardan erkek gömleğine kadar ikramiyeli piyango bileti sudan ucuz. Sadece 1 Euro. Her bir hediyenin sponsoru da var tabii. Bir ara güzel şarkıcı Garbi ile "özel" masaların en "özel"inde oturan ceketli kravatlı biri arasında şu diyalog geçmiş:
"Sayın.., sen ki işin icabı tüm sırları biliyorsun. Söylesene Andipas beni seviyor mu?
- Evet seviyor...
Vardır adamın bir bildiği.
Sabaha kadar sürmüş eğlence vesessalllam.
Yunanistan İstihbarat Teşkilatı (EYP) çalışanlarının gecesi, "Tavernada Mission Impossible" benzetmesiyle yayınlandı gazetelerde. "Ajanların felekten bir gece çalmaları"ndan bahsedildi. Fotoğraflarda ise tabii pistte hünerlerini sergileyenlerin yüzlerinin gizlenmesine itina gösterildi.