Ta Nea gazetesindeki haberi okuduğumda nasıl sevindim anlatamam. Telefona sarıldım hemen. Anadolu Ajansı’nın Batı Trakya’da deneyimli muhabiri, dostum Mehmet Hatipoğlu’nu aradım ve yardım istedim. Birkaç dakika sonra aradığım insana ulaşmıştım.
Füsun Suka, 48 yaşında, Gümülcine’de yaşıyor. Eşi, doktor Hasan Ahmet, Cerrahpaşa mezunu. Mesleğinin yanısıra durmadan şiir yazıyor. Hem Türkçe, hem Yunanca. Batı Trakya’da hem Türk hem Yunan gazetelerinde yayınlanan şiirlerini yakında iki kitapta toplayacak. Kızı Şefahat ise Trakya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden yeni mezun. 18 yaşında iken Şefahat, Türkçe ve Yunanca şiirlerinden oluşan bir kitap yazmış.
Füsun Suka’nın dünyasında paletin, fırçaların, boyaların yeri apayrı. Allah vergisi yeteneğini 10 yıl süreyle ressam Dinos Mostanidis’in yanında geliştirdi. Bugüne kadar üçü Gümülcine, biri de Kırklareli’nde dört kişisel sergi açtı.
Füsun Hanım’ın gerek geçen salı günü Ta Nea gazetesinde, gerekse bugün Hürriyet’te konu olmasının nedeni, 10 yıldan beri faaliyet gösteren resim atölyesi.
4 yaşından 40 yaşına kadar öğrencileri var. Türk-Yunan ayırımı olmaksınız 50 öğrencisine resim sanatını öğretiyor. Naime, Şerife, Sema, İoanna, Andrea, Areti yanyana, birarada dinliyorlar öğretmenlerini, ressamlığa ilk adımları atıyorlar. Atölyedeki dostluk bağları, dışarda, sokakta da devam ediyor.
- Atölyeyi nasıl açtınız?
- Dostlarımın, tanıdıklarımın teşviki sayesinde oldu. Herkes sanatımı genç kuşaklara öğretmemi tavsiye etti. Batı Trakya Yüksek Tahsilliler Derneği’nin himayesinde çalışıyoruz.
- Öğrencilerinizin yarısı Türk, yarısı Yunan. Hiç sorun çıkmıyor mu?
- Kesinlikle hayır. Hep birlikte çalışıyor, hep birlikte yaratıyoruz. Sanatın insanları, halkları birleştirdiği söylenir hep. Biz atölyede bunu gerçekleştirdik.
- Resime ne zaman başladınız?
- 20 yıl önce. Resim, hassassiyetlerimi, duygularımı dile getirmenin yolu benim için.
Batı Trakya gerçeklerini bildiğime inanıyorum. Yunan devletinin çok değil, daha 10-15 yıl öncesinde insanlık adına kabul edilmez engellerini, ayırımcı politikalarını... Son yıllardaki değişikliği de biliyorum. Türk insanının en azından günlük hayatını rahatlatan çözümleri. Ve Batı Trakya’da eğitim gibi, mütfü seçimi gibi, etnik kimlik gibi önemli meselelerin hala dimdik ayakta olduğunu da.
Bildiğim bir şey daha var. O da bu bölgenin Füsun Suka gibilerine ihtiyacı olduğu.
Bir Amerikalı bir Ermeni, bir Rum
Atina şehir merkezinden uzaklaşalı daha bir saat bile olmamıştı. Şehrin güneyinde kilometrelerce uzanan sahilin neredeyse sonlarına yaklaştığımızda tabelada Nea Fokea yani Yeni Foça yazıyordu.
Bu şirin sahil kasabasında yanyana dizili balık meyhanelerinden Kima’da, yani Dalga’nın önünde durup, denizle buluşan masaların birine oturduk.
Ahtapot ızgara, kalamar tava, karides güveç, cacık, grek salatası, ha az da barbun. Elbette uzo eşlik edecek. 20’lik bir Plomari. Midilli’de imal edilen onlarca uzo arasında bence en kalitelisi.
Üç kişiydik masada ve Türkçe konuşuyorduk aramızda. Turkish Daily News’un Yayın Yönetmeni David Judson, gazetenin muhabiri Vercihan Ziflioğlu ve bendeniz.
Yani bir Amerikalı, bir Ermeni ve bir Rum vardı masada.
David ile ikinci buluşmamızdı. İlk buluşmamızda Pire’de, Turkolimano’da demlenmiştik. Ayrılırken de "Sen Türk’sün be David", "Sen Türk’sün be Yorgo" demiştik birbirimize. İlk kez karşılaştığım Vercihan’ın ödül töreni için geldiler Atina’ya. 2003 yılında öldürülen İsveç Dışişleri Bakanı’nın anısına verilen Anna Lindh Ödülü’nü almak için. Kültürlerarası diyalogun gelişmesini teşvik eden ve Brüksel’deki Uluslararası Gazeteciler Federasyonu tarafından düzenlenen Avrupa’nın en prestijli gazetecilik ödüllerinden birisini, hem Türkiye’den hem de Doğan Grubu’ndan bir meslektaşımızın alması ne güzel.
Kıskandım mı? Elbette kıskandım.Vercihan’a da bunu söyledim. Yüzündeki mutluluk ifadesine bir zerre katkıda bulunduğumu görmek de ayrıca keyif verdi.
Vercihan 5 bin Euro para ödülü de aldı. Şakalaştık: "Atina’da birkaç gün kal, şu parayı yiyeyim".
Ödülünü Yunanistan Kültür Bakanı Mihalis Liapis’den aldı Vercihan. O gün Atina’da bulunan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da törene katıldı. Konuşmasında, "Bu hafta Türkiye için güzel bir hafta oldu" dedi ve yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü almasını hatırlatarak "Bugün de Vercihan bizi Atina’da gururlandırıyor" diye ekledi. Bakan Günay, TC’nin Atina büyükelçiliğinde verilen yemekte de Vercihan’a bir kolye hediye etti.
Vercihan’ın ödüle layıkgörülen çalışmaları, haberleri, kültür kulvarında Türk-Ermeni yakınlaşmasına yönelikti.
İstanbul ziyaretlerimdeki insan manzaraları anlatıyordum, kahkahalarla gülüyorduk. David de öyle.
Arada bir dayanamayıp "Yahu David, Washigton’da hiç bu olur mu" diyordum. Haydi yine kahkaha.
Vakit ilerlemişti ve farkında değildik. Müessesenin ikramı ravaniden tattık.
Dönüş yine sahil yolundandı.
Bir ziyaretin ardından
Yunan Genelkurmay Başkanı General Dimitris Grapsas’ın 23-25 Mayıs’da gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti çok konuşuldu buralarda. Ziyaretten birkaç gün önce, Türk Dışişleri Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde, özellikle Batı Trakya ile ilgili bölüm için hayli gürültü koptu Atina’da.
Yunan Dışişleri, Türkiye nezdinde diplomatik girişimlerde bulundu. Öğrendiğim kadarıyla, Türk tarafı da bu vesileyle Yunan Dışişleri’nin internet sayfası ile ilgili memnuniyetsizliğini dile getirdi.
Ardından, Yunan medyasında son zamanlarda pek rastlamadığım "ihlal iddiaları" yine başgösterdi. "Türk uçakları Ege’de şu noktada uçtu ve Yunan hava sahasını ihlal etti" diyen haberler.
İşin tuzu biberi de, Nato’nun Ege’de Limni yakınlarındaki Bozbaba (Ai Strati) Adası’nda, Yunan tarafınca planlanan bir tatbikata AWACS tipi casus uçağı gönderemeyeceğini duyurması oldu. Nato, bu bölgedeki adaların silahsız ya da silahlı olması konusunda, Atina ile Ankara arasında yıllardır süregelen sorunda tarafsızlığını sürdürdü. Sonuçta Yunan tarafı tatbikatı iptal etti.
İşte böyle bir ortamda ana muhalefet partisi Pasok, Yunan Genelkurmay Başkanı’nın Ankara’yı ziyaret etmemesini istedi. Bence, iç tüketime yönelik fırsatçı bir tavır. Kaldı ki, Pasok iktidarda iken iki genelkurmay arasında yakınlaşma sağlanmasına çalışmıştı.
Grapsas, Ankara’ya gittiğinde Atina’da bu defa "23 Mayıs, Ege’de Türk uçağıyla çarpışması sonucu hayatını kaybeden Yunanlı pilotu anma günüdür" diyerek, tepki gösterenler çıktı. Yunan Genelkurmay Başkanı Ankara’da iken, Türk Dışişleri’nin, Yunanistan’da 19 Mayıs’ta sözde "Pontuslu Rum soykırımı" etkinlikleri ile ilgili açıklaması ise Atina’daki yaygaranın daha da büyümesine sebep oldu.
Oysa, Grapsas’ın Ankara ziyareti buradan izleyebildiğim kadarıyla son derece başarılı ve yapıcı geçti. Hem kendisinin hem de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın açıklamaları bunu gösteriyor.
Doğrusunu isterseniz, bu ziyaret öncesinde ve sırasında Atina’da kopartılan gürültüyü öyle çok fazla önemsemedim. Çünkü, buna benzer "filmleri" çok gördüm. Uzağa gitmeyelim, Başbakan Kostas Karamanlis’in daha geçen ocak ayındaki Ankara ziyaretine tepkileri hatırlamak yeter. O zamanlar da "Karamanlis gitmesin" ya da "Anıtkabir’e gitmesin" sesleri yükseldi.
Kamuoyunu etkiliyor mu sesler? Az veya çok etkiliyor ama iyi ki yönetimlerde aklı selim sahibi insanlar var.
Girit’teyim, Pire’deydim
Bugün 5. Türk-Yunan Gazeteciler Konferansı için Girit Adası’nda olacağım. İraklion (Kandiye) şehrinin dışında, Agia Pelagia sahilinde. Bakir kalmış yerlerine hayran olduğum Girit izlenimleri haftaya.
Salı akşamı Pire limanında idim. Posidonia denizcilik fuarı için Pire’ye yanaşan Karadeniz gemisindeki davette. Türk ve Yunan armatörler, turizmciler birlikte güzel bir gece yaşadılar. Türk rakısı ve şarabı pek sükse yaptı. Önümüzdeki yıl döner de olacağı sözünü aldığımdan büfe için yorum yok. Orkestra tek kelimeyle şahane idi. Yunaca şarkılar da söylediler. "Çile bülbülüm çile" çalarken Yunan dostlara "Allah" diye bağırmayı öğrettik.