Yapıtlar vardır, zamana meydan okur. Asırlarca ayakta kalır, dimdik. Bu diyarın sembolü Akropolis mabedinin eteklerindeki Herodion Attiku Tiyatrosu gibi.
MS II. yüzyılda, Atinalı aristokratlardan Attikalı Tiverius Klavdius İrodis’in inşa ettirdiği bu açıkhava tiyatrosu, zaman içinde gördüğü tahribatla yok oldu. 1857’de başlayan kazılarla tekrar kazanıldı ve 1950 yılından bu yana sadece çok önemli sanat etkinliklerinde kullanılıyor.
Pazartesi gecesi, Sosyalist Enternasyonal kongresi nedeniyle gidemediğim Herodion’da Atina Festivali etkinlikleri çerçevesinde muhteşem bir konser vardı.
Sanatçı, Selanik Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde George Gershwin’in (1898-1937) caz, vals ve Anadolu ritimleri esintili "I Got Rythmic"ini ve Amerikalı besteciyi "klasikler" arasına dahil eden "Rhapsody in Blue"sunu icra etti. Konseri izleyen 3 binden fazla seyirci, sanatçıyı ayakta alkışladı. Tam üç kez sahneye davet edildi. O da program dışı üç parça çalarak alkışlara cevap verdi: Türk Marşı, Kara Toprak, Sumertime.
Sanatçı, salı günü de "Benaki Müzesi"nin şehir merkezindeki konser salonunda idi. Ben ise yine Sosyalist Enternasyonal kongresinde. Repertuvarında bu defa Franz Joseph Haydn (1732-1809) ve Wolfgang Amadeus Mozart vardı. Yanında da, takdime gerek yok Burhan Öçal. Yaşasın caz: Uzun İnce Bir Yoldayım, Katibim ve Mikis Theodorakis’in dünya çapındaki eseri Zorba.
Yani Atina’dan Fazıl Say geçti.
Sanatçı ile iki konseri arasında telefonda konuşabildim:
- Herodion Tiyatrosu’nda sahneye çıkmak nasıldı?
- Yunanistan’da ilk konserimdi. Güzel çalmak istiyordum. Heredion’a benzer Efes ve Aspendos’da konserler vermiştim. Akustik açısından Aspendos en iyisiydi. Ancak, Akropolis’in eteklerinde çalmak ayrı bir şey.
- Ya dinleyiciler ile iletişim?
- Çalarken genelde seyirci ile pek ilgilenmem ama güzel bir enerji aldım.
- Atina’daki izlenimleriniz?
- Anne tarafım Giritli. Türkler ve Yunanlılar arasında inanılmaz benzerlikler var. Türklerin Avrupa’daki en iyi dostu Yunanlılar. Konser verdiğim Selanik Devlet Senfoni Orkestarası’nda çalan insanlarla çok kısa bir süre içinde kaynaştık. Şef Miron Mihailidis ile de Almanya’da aynı okulda okumuştuk.
Sosyalistlerin buluşması
Yaklaşık 100 ülkeden, 140 sosyal demokrat ve sosyalist parti mensubu 650 delegenin katıldığı Sosyalist Enternasyonal’in (SE) 23. kongresi için Atina’dan 50 kilometre mesafedeki Lagonisi kasabasına giderken, bu kadar sıkıcı 3 gün geçireceğimi tahmin etmiyordum.
Öncelikle AB, NATO, Türk-Yunan veya Kıbrıs zirvelerinin tadı, heyecanı yoktu. Bu durumu da ne Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Avusturya Başbakanı Alfred Gusenbauer, Bulgaristan Başbakanı Sergei Stnaishev, Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadic, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ve İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın katılmaları, ne de Türkiye’deki "CHP, SE’den ihraç edilecek" iddiaları değiştirdi.
SE kongresindeki izlenimlerim şunlar:
1. Genel kurulda CHP’nin ihraç edilmesi, cezalandırılması ya da uyarılmasına ilişkin tek kelime konuşulmadı. Bunu dışında "çalışma organı" olan Etik Komite, kongreden bir gün önce toplandı ve SE’nin teşkilat konuları değerlendirilirken CHP’nin durumu da gündeme geldi. Bunun nedeni de Etik Komite’nin geçen yıl İsviçre’deki toplantısında CHP’ye yönelik iddialar için "Atina’da konuşalım" kararı almasıydı. CHP’ye yönelik iddialara gelince... Bunlar özellikle "bu partinin 301. madde ve partilerin kapatılmasına ilişkin davalar hakkındaki politikalarının sosyalist partilerle bağdaşmadığı" şeklinde. Etik Komite’deki İsveçli üyenin "CHP’yi ihraç edelim" şeklindeki çıkışını, SE’nin Genel Sekreteri Luis Ayala "Bu çok uç bir yaklaşım. Adil olmalıyız. Türkiye’ye bir heyet gönderelim" diyerek kesti. Komitenin diğer 13 üyesi de bu öneriyi destekledi. Dört kişiden oluşacak heyet, sonbaharda sadece CHP ile görüşüp aleyhindeki iddialar hakkındaki görüşlerini almayacak, Türkiye’deki siyasi durumu da inceleyip bir rapor hazırlayacak.
"CHP Atina’da SE’den ihraç edilecek" iddialarına en açık cevabı basın toplantısında yine genel sekreter Ayala verdi: "CHP, SE üyesidir ve olmaya devam etmektedir. CHP kongre çalışmalarına katılmadı. Buna kendileri karar verdi. Katılmamak da haklarıdır. Türkiye’deki son gelişmeleri göz önüne alırsak, burada olmaları şaşırtıcı olurdu."
2. Kongreye katılmayan Deniz Baykal’ın aday gösterilmediğinden SE Başkan Yardımcılığı bitti. SE’nin tam 37 başkan yardımcısı olduğunu söylemekte yarar var. Başkan yardımcıları coğrafi bölgeler esas alınarak seçiliyor. Türkiye "AB dışı Avrupa" bölgesinde. Ortadoğu bölgesinden seçilen başkan yardımcıları arasında Talabani de var. Yunan ana muhalefet lideri Yorgo Papandreu ise SE Başkanı koltuğunu korudu.
3. CHP’nin Atina’daki kongreye katılmama kararının nedenlerini tam olarak bilmiyorum. Buna karşı bildiğim, KKTC’deki iktidar partisi CTP’nin "gözlemci üye" statüsünden "istişari üye" statüsüne geçmesinin, Rum sosyalistlerin (EDEK partisinin yeni ve eski liderleri Yianakis Omiru ile Vasos Lisaridis) itirazlarına, Ermenistan Sosyalist Partisi temsilcisinin desteği de eklenince genel kuruldan geri döndüğüdür. Rum sosyalistlerin Kıbrıs "tezleri" cevapsız kaldı. DTP milletvekili Sabahat Tuncel’in konuşması da öyle.
4. Kongreyi izleyen medya mensuplarının büyük bir çoğunluğu Yunandı. SE ile pek ilgilenen yoktu. Onlar, Yunanistan’daki "Siemens skandalı" (siyasi partilerin rüşvet alması) için haber çıkarmak peşinde idiler. İkinci kalabalık medya grubu ise Türkiye’dendi. Bizler de CHP için ordaydık. Geriye kalan medya mensubu sayısı kaç idi derseniz? Hadi 20, 25 olsun. Bir diğer deyişle SE kongresinin dünya medyası açısından arz ettiği önem, eh o kadar da fazla değildi.