Paylaş
Ancak sırtına aldığın yükle bu mesafeyi aşabilirsen, ücret mevzu bahis oluyor. Aksi olursa, cereme çekiyorsun!
Bunu düşünürken, yanımdaki hamalla yola çıktık.
İhtiyardı.
Kendinden büyük bir yük almıştı.
Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği.
Diyordum ki içimden "Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını...".
Nitekim, çok geçmeden dedi ki: "Mola vakti. Gel biraz dinlenelim.”
"Ne molası?” dedim ona hayretle. “Ben daha terlemedim bile!".
Sözüme aldırmadı.
Durdu.
Çöktü.
Salarken yükünün ipini "Sen de dinlen hadi!" dedi.
Canım sıkılmıştı bu işe.
Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum.
İhtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum. Bir saat kadar sonra yine durdu, oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında.
"Yükünü indirip sen de dinlen..." demesine aldırmadım, kızdım.
Sonra yine durdu.
Bana da "dinlenmemi" söyledi yine; ama dinlenmedim.
Yarım saat sonra "Dinlenelim mi?" diye sordu, aksi aksi başımı salladım.
Onun kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü.
Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım.
Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı.
Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim.
Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım... Baktım, yaşlı hamal kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı.
Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim.
Sonra koluma girerek "Hadi kalk..” dedi. “Bana yaslan. Ağır ağır gider ve bir süre sonra yine dinleniriz."
Bu sefer dediğini yaptım.
Omzundan güç aldım; ama asıl anlattıkları iyi geldi bana.
"Ben yılların hamalıyım,” dedi.
“Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda. Yolda gördüğümüz saçılmış kuru kemiklerin çoğu, anlattığım bu insanlara ait...
Halbuki bu yükü "taşımak" bizim işimiz, "altında ezilmek" değil! Unutma ki bir yük taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun!
Belki günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem. Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma.
Akşamları bırak ve hafifle.
Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü.
Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil. Çünkü, yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler var...”
***
Çok sevdiğim bir okurum, Lütfullah Bey yollamış bu “hikayeyi” bana. Kendisine ulaşıp kimin yazdığını öğrenemedim henüz.
Ama beklemek de istemedim.
Vakit kaybetmeden, ne sizin ne kendimin vaktini kaybetmeden, hemen paylaşmak istedim sizlerle.
Hafta sonu dönüp dönüp okudum hamalın hikayesini...
Okumak da, üzerine düşünmek de iyi geldi bana.
Belki sizlere de iyi gelir, ümidim...
Bu satırları okuyan herkesin yükü çok ağır.
Biliyorum çünkü öyle.
Herkesin yükü ağırdır kendine.
Benim için öyle...
İstedim ki siz de düşünün yaşlı hamalın verdiği bu anlamlı, görmüş geçirmiş öğüt üzerine...
Bari akşamları yüklerinizi indirin omuzlarınızdan.
Yüklerimizi indirelim omuzlarımızdan, hepimiz!
Hafifleyerek gidelim evimize.
Gülümseyerek girelim kapıdan içeri...
Ne olurs olsun!
Sevgi ve sükunet dolu bir ses tonuyla “Merhaba... Hoşgeldim!” diyelim tüm sevdiklerimize, bizi bekleyenlerimize.
Sabaha,
Eminim daha kolay bulacağız ayağa kalkıp yükümüzü sırtlanacak o gücü,
Elbette!
Her iyi şey,
Dinlenik bir kafa ve minicik bir gülümsemeyle başlamıyor mu sizce de?
Yonca
“HAFifle”
Paylaş