Paylaş
Dubai’de damardan sanat ortamı yaşamaya öylesine hasretiz ki, çölde su bulmuş gibi koştura koştura gittik. Nitekim, herkes hasretmiş, inanılmaz kalabalıktı.
Gerçi biz çok dar bir zamanda ve çocuklarla gidince aslında tam da istediğim gibi ince detay bakamadım her galeriye, ama yine de göreceğimi gördüm.
Hatta sinirlendim bile! Dünyanın her yerinden galeri ve sanat eseri vardı; İran, Lübnan, İtalya, Türkiye, Almanya, Fransa, İtalya, Çin...
Aklınıza neresi geliyorsa.
Çok çok güzel bir ortam yaratılmıştı, orası kesin. Hani bir İstanbul, Cenevre, Paris, havası yoktu belki ama yine de bence gayet iyiydi.
Koleksiyonerler de bu durumdan çok memnun olduklarını dile getirdiler; çünkü fiyatlar Avrupa, Asya, Amerika’ya nazaran çok daha iyiymiş burada.
Aslında bu durumda ne düşüneceğimi de şaşırdım.
“Koleksiyonerler için sevindim, sanat adına üzüldüm” mü demeliyim, bilemedim.
Çünkü burada para her yerden çok. Hintli’sinden Arap’ına, sanata duyulan ilginin bölgesel karaktere göre yine de fena olmadığını düşünüyorum.
Ama işte talep yine de bölgenin karakterinden dolayı asla bir Avrupa ya da Amerika gibi olamıyor.
Zihniyet ve medeniyet farkı kendini bence esas tam da bu noktada belli ediyor.
Hatta aynı sebepten Art Dubai’de beni çok çok çok sinir eden bir durum oldu.
Olağanüstü eserler vardı; ilginç, düşündürücü, eğlendirici, çarpıcı eserler...
Galerileri gezerken aslında bir süreliğine bir Arap yarımadasında olduğunuzu unutabiliyorsunuz.
Ama öyle saçma bir şey oluyor ki, bir tokat yiyip aynen hatırlıyorsunuz.
Savaşı, savaş ve çocukları anlatan bir tablo vardı. Resmin bir yanında beline kadar çıplak bir kız çocuğu şortuyla duruyor. Sen gel, bizim “sansürkolikler” üzerine kapkalın bir siyah elektrik bandı yapıştır iyi mi! Öte yanda eli silahlı adam kabak gibi duruyor ama!
Pardon ama “Yuh!” dedim.
Süpermarketlerde emziren anneler için olan göğüs pedi kutularına da siyah kalemle çizik atarlar, dergilerde kadınlar siyah bantlıdır vesaire ama, bu kadarı da fazla yahu! Gözlerimize inanamadık.
Göstermelik her şey çok hoş ama gerisi çok karanlık buralarda. Çocuklara bile anlatamadım sanatın nasıl da böyle saçma sapan şekilde sansürlenebildiğini. Siyah bantlanacak ve yeryüzünden silinecek tek şey varsa o da silah, savaş ve cehalet.
Kadın memesi değil!
Sorun kadın değil, çocuk değil, meme değil, saç değil, baş değil, popo değil. Sorun bu işte bu; ucubik zihniyet!
Yonca
“memeli”
Yıldızlar Altında
Türkiye’nin en büyük denetim, vergi ve danışmanlık hizmeti sunan şirketi PricewaterhouseCoopers Türkiye (PwC) ile meğer ortak bir noktam varmış. Meğer PwC de 2000 yılından beri Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın destekçisiymiş.
PwC çalışanlarının, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Güner Sümer’in Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç romanından uyarlanan “Yıldızlar Altında” isimli tiyatro oyunu, 28 Mart günü, Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde sahnelenecek ve bu oyundan elde edilecek tüm gelir, İstanbul ve Ankara’daki çocukların eğitimine destek için TEGV’e bağışlanacak.
“Yıldızlar Altında”, PwC Türkiye ve Ankara Çankaya Rotary Kulübü işbirliği ile 9 Nisan günü Ankara’da ve kaçıranlar için de 12 Nisan günü İstanbul’da, Kenter Tiyatrosu’nda bir kez daha sahnelenecek. TEGV’e bağış yaparak davetiyenizi almak için 0212 326 60 86 numaralı telefondan, PwC Türkiye’den Dilek Şengezer ile iletişime geçebilirsiniz. Hem tiyatro keyfi, hem bir çocuğun hayatına değme fikri. Sakın kaçırmayın e mi!
Yonca
“yıldızlı pekiyi”
Kısa saç uzmanı
Pazartesi “Kimdir bu alemin kısa saç kesme uzmanı?” diye sordum ya, elçiye zeval olmaz, birçok okurdan ünlü kuaförlerin isimleri ve adresleri geldi.
Bu arada bir okurum “Saçımı sadece evlenirken duvak takmak için uzattım. Evlilik bitti, saçlar gitti” yazmış. Sahi biz neden kısa saçlı gelin olamıyoruz? Böyle bir baskı var hep, hatırlıyorum. Ben evlenirken de sanki saçlarım kısaymış gibi herkes “Saçını daha da uzatmalısın, uzat uzat uzat!” diye sayıklamıştı. Oysa kısa saçlı bir gelin olmak da çok güzel. Amma çok ve ne anlamsız stresler var üzerimizde.
Yonca
“pırasa”
Paylaş