Yaşasın okurlara da gelenler gelmiş!

Artık neye sevineceğimizi şaşırdık gerçi; ama bu öyle bir durum değil.

Haberin Devamı

Ben bu sefer hakikaten sevindim.

 

Çünkü herşeye rağmen susmayan,

 

Görüşünü hiç çekinmeden takır takır bildiren ve bunu; seviyeli, saygılı, terbiye ve adabıyla yapabilen insanlar olduğunu görmek nasıl içimi açtı, nasıl umut doldum, nasıl ferahladım anlatamam size!

 

Yine de temkinle...

 

Çok ilginç bir ilkle karşılaştım dünkü yazım üzerine.

 

İlk defa tek bir tane bile yazdıklarıma karşı çıkan, kızan, tersleyen, itham da bulunan, ayıptır söylemesi “dümdüz giden” mail almadım.

Haberin Devamı

 

Olacak iş değil!

 

Hatta hiç normal değil!

 

Bu işte bir bit yeniği var gibi geldi bana. Bu da paranoyamın tavan yaptığını mı gösteriyor acaba bilemedim. Olsun.

 

Belki de bu da bir çeşit had bildirme şeklidir. Umursanmama protestosu mu edildim ne... ? J

 

Her neyse.

 

Önemli olan bu değil.

 

Ben sizin sayenizde ağzımın payını bir güzel aldım ya, çok sağolun.

 

Bir daha umutsuz, ümitsiz yazı yok!

 

Söz.

 

Unutursam bildirin haddimi.

 

Posta kutum doldu doldu taştı.

 

Her gelen maili okumak saatlerimi aldı inanın bana. Hala bitirip cevap veremediğim bir dolu okur var... Affedin beni. Hangi okur yorumunu da paylaşacağımı şaşırdım.

Haberin Devamı


Destan olur, destan yazdıklarınız!

 

Meğer ne çok duyarlı, düşünceli, iyi şeyler olmasını isteyen, düşünen, bu uğurda çalışan, çabalayan insan varmış...

 

Esas kadınlarımıza helal olsun!

 

Hemcinslerim beni ihya etti.

 

Gelen maillerin çoğunluğu kadınlardandı. Sayfalarca haykırmışlar tabiri caizse...

 

Nasıl da güzel anlatmışlar, özetlemişler endişelerini ve geleceğe dair beklentilerini.

 

Keşke bugün meydanlarda birbirine dil uzatmak yerine bizleri dinlemeyi ve duymayı tercih etseler. Akıl etseler demek daha doğru olur...

 

Eminim ortaya daha güzel işler çıkardı.

 

İlerlerdik belki.

 

Tıkanıp kalmazdık. Konuşarak anlaşabilir, ortak sorunları ortak çözümlere vardırabilirdik.

Haberin Devamı

 

Niyet meselesi elbette.

 

Dinlemeyi, duymayı önce istemek lazım.

 

Ben yine de,

 

Gurur duyuyorum sesini çıkarmaktan, eleştirisini hiiiç çekinmeden yapan kadınlarla ve erkeklerle!

 

Ayrıca,

 

Çok hoşuma giden birşey daha oldu.

 

Hemen hemen herkes, seçim propagandası bahanesi altında yapılan “çevre katliamından ve kirliliğinden” şikayetçi.

 

Asılan pankartların, bayrakların nasıl milli servet kaybı olduğuna değinmiş herkes. Yapılabilecek tasarrufları hesaplamışlar...

 

Çok doğru.

 

Ve çok güzel değil mi?

 

Artık çevreye karşı duyarlı insanlarımız var bizim!

 

Bu da inanılmaz umutlandırdı beni.

 

Sonra, HAYTAP’ ın “Hayvanları yok sayan siyasilere oy yok!” kampanyasından bahsetmiş okurlarım. Hem de sayıları inanılmaz fazla.

Haberin Devamı

 

Bana çok ilginç ve düşündürücü gelen bir detaya takıldım o maillerde.

 

HAYTAP üyeleri ve destekçileri; İzmir, İstanbul, Antalya gibi şehirlerde Belediyelere ve çeşitli partilerden adaylara ulaşıp destek almışlar. İmza toplamışlar.

 

Ankara’ da ise, bırakın desteği veya imzayı, hiç kimseye ulaşamamışlar... Çok düşündürücü çok!

 

“Ayol ne alaka?” demeyin sakın sakın sakın...

 

Bakın bütün bunlar ne demek biliyor musunuz?

 

Aramızda bu kadar ince, ve aslında bize bir o kadar da uzakmış gibi duran detaylara inebilecek kadar rahatsız insanlarımız varsa, bu rahatsızlıklarını da böyle dile getirip hem insanlarımız, hem çevremiz, hem de hayvanlarımız için bu şekilde çabalayan bir ortak bilinç oluşmuşsa...

Haberin Devamı

 

İçimiz nasıl ümit dolmaz,

 

Değil mi ama?

 

Sanırım,

 

Medeni beklentilerimiz de varmış...

 

Oluşmuş en sonunda!

 

Bunu görmek biraz iyi geldi bana.

 

Yonca

“doğrulmakta”

 

Çaresiz dip not: Gelen çoook sayıda mailin hangi birini aktaracağımı şaşırdım. Gece yazımın gireceği saate kadar okumaya yetişebildiklerimden alıntı yapmak zorunda kaldım. İmla hataları olabilir özür diliyorum. Mailini aktaramadığım okurlarımdan da çok özür dilerim... Devamlı özür diliyorum bu ara... J

 

****

 

İngiltere' de Sosyoloji ve Politika okuyorum. 2 gün önce Din Sosyolojisi dersimizde Türkiye' yi işledik.

Biraz Osmanlı Tarihi'nden bahsettikten  sonra duvara dev bir Atatürk resmi yansıtılınca yüzümde resmen güller açtı.

Koca amfide tek Türk bendim ve işte şimdi herkes bir ülke nasıl hem müslüman hem laik olur öğrenecekti. Derken..

 

Ata'mızdan beri verilen onca mücadeleler,

Ne zorluklarla kazandığımız haklarımız,

Laiklik çabamız,

Demokratikleşme çabamız,

Hiçbiri ama hiçbiri anlatılmadı!

 

Onun yerine Abdullah Gül ve Hayrünisa Hanım resimlerle tanıtıldı.

 

Ve profesör şöyle dedi;

'80 küsur yıllık laiklik mücadelesinden sonra Türkiye İslamlaşıyor.'

 

Biz daha kendimize itiraf edemeye duralım, ülkemin durumu ders kitaplarına geçmiş bile.

 

Çok mu zordu bize daha iyi bir ülke emanet etmek? Çok mu zordu Atatürk'ün açtığı yolda birazcık olsun ilerleyebilmek?

 

Laikliği dinsizlik olarak görenlere ne denir ki? Oku desen, onu bile birçoğunun bildiğinden şüphem var!

 

Modernleşmeyi çıplaklık olarak algılayanlarmışız biz! Okusalar bile bu kadar anlıyorlar işte, elden birşey gelmiyor!

 

Cahillik dedik, eğitimsizlik dedik, parasızlık dedik, karnını doyuramayan nasıl özgürlükten bahsetsin dedik, evde annesinin saçını görmeyen, sokakta nasıl mini etekli kıza laf atmasın dedik;

 

Seksen kişilik sınıfta nasıl öğrensinler dedik, babasının dayağından korkan nasıl 'ben başımı açacağım' desin diye sorduk,

 

Hak verdik,

Üzüldük,

Ama tehlike bu kadar kapımıza dayanmışken artık yeter!

 

Buzdolabına, bulaşık makinesine, kömüre oyunu satanlar yüzünden ülkem cehenneme döndü.

 

Tahamülüm 22 yaşında resmen yok olmaya yüz tuttu. (Melis D.)

 

****

 

Kadınların uğradığı haksızlığı kabullenenleri kabullenemiyorum.

 

Aynı zihniyetin tüm dünyanın gözü önündeki kabadayı tavırlarının ülkemi, beni temsil etmesini kesinlikle kabullenemiyorum. (Melek A.)

 

****

 

Aman anne dedim, kimliklerinizi kontrol edin, herşeyinizi yanınıza alın, aksilik çıkmasın oyunuzu muhakkak kullanın. Ulaşım sorunu olan konuyu komşuyu, yaşlıyı siz taşıyın. (Berna A.)

 

****

 

Bakın bu ülkede 20 küsür siyasi parti var; ama sokaktaki insanlar AKP, CHP ve MHP dışında sanki bir seçenek yokmuş gibi şartlandırılmışlar.

 

Neden kimse Hak ve Eşitlikler partisinden veya  Sn. Mümtaz Soysal’ ın profesörler partisinden (Bağımsız Cumhuriyet Partisi) veya diğerlerinden bahsetmiyor?

 

Neden hiç bir kanalda herhangi bir röportajlarını görmüyoruz. Neden onların söyledikleri manşetlere girmiyor? Hiç bir köşede yazılmıyor? (İsmail A.)

 

****

 

71 milyonluk memlekette adam gibi bir parti yaratamadık ya yuh olsun bizlere! Gerçi millet siyasete bulaşmak konusunda benim gibi korkak olursa yapacak birşey yok tabii. (Gülçin G.) 

 

****

 

36 yaşında esnafım bugüne kadar yalnızca sol partilere oy verdim; ama önümüzdeki yerel seçimlerde AKP’ ye genel seçimlerde de onlara oy vereceğim. İzledikleri politikaları, yaptıkları siyaseti beğenmiyorum, miğdeme ağrılar kramplar giriyor.

 

Sanırım bu da benim cinnetim!

 

%47 oy aldıklarında kendi kendime şu kararı verdim. Hepmiz bir geminin içindeyiz ve bu gemi yan yattı çok kısa zaman sonra da batacak. Hiç değilse ben de vereyim oyumu, batsın ve bitsin bu işkence! (Özgür A.)

 

****

 

Ben yine de uzun vadede ümitsiz olmamak gerektiğini düşünüyorum. Bugünler de, özellikle işsiz kalanlar ve yakınlarında homurtular var. Bakalım bu durum sandığa nasıl yansıyacak?

 

Toplumumuz genellikle çabucak tepki vermiyor ama, zamanı gelince sandıkta cezalandırmayı da biliyor.

 

Doğrusu ben 21.yüzyıl Türkiye'sini hiç böyle hayal etmemiştim. Seçim propagandalarının düzeyi de bu ülkeye yakışmıyor. Politika,''...sizin ve benim gibi hayvanlar...'' ya da ''çök-kalk'' diyenlere bırakılmamalıdır. (Aziz E.)

 

 

Artık Seçmen Seçmeyi değil, önüne konulanı yiyor, pardon seçiyor.

 

Utanmamak için, geriye dönüşü zor olan pişmanlıklara düşmemek için,

 

Seçmen Seçe(bile)n ol artık.

 

Artık Susma.

 

Susarsan, Sinersen, Saymassan doğruları,

 

Seçmessen geleceğini,

 

Zaten sesin hiç olmayacak!

 

Sonsuza dek susan olacaksın.

 

Oysa Seçmen olma şansın hala var. (Evun O.)

 

****

 

Ben Kimim?

 

Ben ilk , orta  ve lise öğretimini birincilikle bitirmiş, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi' nden derece ile mezun olmuş (tıp eğitimim sırasında 4 yıl boyunca TÜBİTAK' dan burs almış - tabi ki o zamanlar TÜBİTAK bilimsel ve tarafsız bir kurum idi); ve yine aynı üniversitede İhtisasını (TUS sınavını yine derece ile kazanarak) tamamlamış bir Uzman hekimim.

 

Sonuçta dürüst ve dik durmuş (Allah rahmet etsin) bir memur babanın çocuğuyum.

 

Sağolsun rahmetli kendi gibi yetiştirdiği için, ben de kendisini örnek aldığım için, 2005’ e kadar hiçbir haksızlık ve yolsuzluk karşısında susmadım.

 

Gerek susmadığım için, gerekse malum siyasi nedenler ve desteksizlik nedenleri ile akademisyen olarak adım atmayı dahi başaramamış, şu an devlet memuriyetinden istifa etmiş, özel sektörde maaşa talim eden bir uzman hekim konumundayım.

 

Bu süre içinde kaybettiğim maddi ve manevi değerler de bana yaşamın bir hediyesi oldu.

 

Ama üzüldüğüm nokta tüm bu maddi ve manevi sıkıntıları biricik sevgili eşime ve biricik daha toplum içinde bozulmamayı başarmış 14 yaşındaki oğluma da yaşatmış olmam. ben bu özgeçmiş ve bu pozisyonda bu düşünceler içinde kıvranıyorsam vah milletimin başına! Allah sonumuzu hayır etsin inşallah... (Serdar Ç.)

 

****

 

Her durakta durup, yolcu alıp indiren tren gibiyiz diye düşünüyorum. Bu işgalci yolcular inecek, yerine daha hümanist, aydınlık ve sevgi dolu yolcular binecek ve öyle şahane, ayrıcalıklı bir durum ki bu, yolcularımızı kendimizin seçme hakkı var!

 

Önemli olan kaybedecek ne kadar çok şeyimizin olduğunun farkına varıp hırlıyı, hırsızı, istismarcıyı, hortumcuyu bu trenden uzak tutmak.

 

Bunu yapacak güçte insanımız da mevcut. (Fidel Ö.)

 

****

 

Bizi etnik kimlik, din ve inanç bakımından binbir çeşide ayıran, bu toplumun renkli yelpazesini kapatıp mutluluklarımızın üstünü örtmeye çalışan hükümeti şiddetle kınıyorum. (Şenay Y.)

 

****

 

Bize de gelenler geldi.

 

O yüzden şimdi geçen seçimde oy verecek parti bulamadığı için AKP ye oy verenler ben de dahil artık bu seçimde AKP ye oy vermeyerek üzerimize düşen vatandaşlık görevini yerine getireceğiz.

 

AKP yi deneyerek onlarla bu işin yürümeyeceği anlaşılmıştır. (Figen Ş.)

 

 

Yazınız bana Murathan Mungan' ın bir kitabındaki sözü hatırlattı.

 

"Hayat, mutsuz olmakla duyarsız olmak arasında bir seçim yapmamızı ister bizden."

 

Sanırım mutsuzluklarımızın nedeni duyarsız olamamamızdan kaynaklanıyor. Duyarsız  olmaktansa mutsuz olurum. (Arzu H.)

 

****

 

Benim işyerim İstanbul Sultanbeyli’ de. Bu ilçe geçtiğimiz seçimlerde %67 lik oy oranıyla Türkiye şampiyonu olmuş bir ilçe ve bunla insanlar övünüyor biz şampiyonuz diye.

 

Burada tek bir hizmet yok diyebilirim.

 

Hizmet soran, isteyen de yok çok ilginçtir, kimse şikayet etmez, ne derlerse yaparlar!

 

Tapu yok, otoyol giriş çıkışı yok, okullar içler acısı, sağlık hizmeti sıfır, sosyal hiçbir hizmet yok, komedi bir ilçe anlayacağınız.

 

Ve bu seçimde eminim ki tekrar şampiyon ilçe olacak burası.

 

Uzun zamandır arsasına gelip bakmamış yurtdışında yaşayan bir vatandaşın yerini işgal etmek çok normal burda. Dine imana sığıyor yani . (Volkan Ö.)

 

****

 

Çok değerli  sayın Hayrettin Karaca ile Muazzez İlmiye Çığ, ne güzel söylüyorlar;

 

“Bir ülkenin toprakları satılırsa, o ülkenin insanları köle olur.”

 

Ve biz kölelik yolunda gayet güzel ve emin adımlarla ilerliyoruz.

 

Kölelerin konuşmaya, fikir yürütmeye hakları yoktur. Köleler, sadece verilen emirleri yerine getirirler. Onlar değersizdir! Onlar aşağılanırlar, küçük görülürler! 

 

Tıpkı şu anda bizim toplumumuz gibi! (Serap E.)

 

****

 

Sahte gülücükler, sinirsel gülüşler değil ama ben gerçekten gülmeye ve neşeli olmaya çalışmaktan yanayım.Ve bundan vazgeçmemeliyiz.

 

Sağlıklı kalıp iyi düşünüp çözüm üretmeliyiz. Gülebilmek sağlıklı kalabilmek için gerekli.Tıpkı II. Dünya Savaşında Almanların tiyatroya gitmeye devam etmeleri gibi. (Ayşen A.)

 

****

 

Marmaris'in Hisarönü Köyü. İstanbul'dan kaçıp gelmiş buralara 40 yaşında bir adam olarak, herşeyi bir kenara bırakıp bir an için sade bir insan olarak şunları düşünüyorum:

 

Arkadaşlarımla, tanıdık, tanımadık insanlarla konuşurken, sohbet ederken, yazışırken, tartışırken ne söylersek suç olur ne söylemezsek suç olmaz, bunun kaygısını, endişesini taşıyor, böyle bir ortamda bir birey olarak kendimi nasıl ifade edebilirim, onu düşünüyorum.

 

Bunlarla ilgili olarak güvenlik kuvvetlerinin biz sade vatandaşlara açıklama yapması gerektiğini düşünüyorum. Bunu özellikle lütfen köşenizde yazın.

 

Şunu konuşun, bunu konuşmayın..Darbe nedir, eleştiri nedir?  Bunları açıklasınlar..

 

Dünyanın herhengi bir köşesinde doğmuş olmanın, sadece insan olmanın esas olduğunu, ait edildiğimiz millet, ulus, etnik gurup, ve en önemlisi bir dine mensup olmanın ya da olmamanın insan olarak bizi diğer insanlardan daha az veya daha çok önemli yapmadığını düşünüyorum.

 

Ama bu ülkede böyle düşünmenin tehlikeli olduğunu, bunları konuşmanın, tartışmanın bile mümkün olmadığını, kendimi nasıl ifade edeceğimi kara kara düşünüyorum.

 

Benim yanlışım, senin yanlışından doğrudur yaklaşımının kabul edilemez olduğunu düşünüyorum.

 

Hükümete, hükümetteki siyasi partiye yönelik eleştiriler getiren, bunların uygulamalarını beğenmeyene kişilerin teker teker susturulduğunu düşünüyorum.

  

Daha çok insanın siyasetle ilgilenmesi, okuması, özgür sentezlerini yaratcak şekilde eğitilmeleri gerektiğini, ancak bu şekilde bu yönetici tiplerinden, muhalefetiyle, iktidarıyla, kurtulabileceğimizi düşünüyorum.

 

Laiklik karşıtı, Atatürk ilkeleri karşıtı, dinin sadece kişi ile inandığı arasında kaldığı medeni bir yaşam karşıtı, kadın özgürlüğü karşıtı, dinsiz insan karşıtı düşünce ve buna bağlı programlı hareketler içinde bu kadar büyük güçler, örgütler varken ve üstelik faaliyetleri yaptıkları anayasada suş sayılırken, kimsenin bunların telefonlarını dinlemediğini, tartışmalarını takip etmediğini,  incelemediğini, tersine desteklendiklerini, bunun ise sadece Türkiye'nin bir iç meselesi olmadığını, çok daha karmaşık, planlı ve örgütlü bir iş olduğunu düşünüyorum.

 

Aydın geçinen birçok kişinin, yazarın, gazetecinin hatta kırk yıllık arkadaşlarımdan bazılarının bile ya körleştiğini, ya da ihanet içinde olduklarını düşünüyorum.

 

Diğer insanlarla, hayvanlarla, doğayla uyum içinde sakin sakin, kardeş kardeş dini, kimliği, milliyeti karıştırmadan, sadece sevgi ve anlayış dolu kafası çalışan bir birey olmanın erdemini keşfederek yaşamanın ne kadar da güzel olacağını düşünüyorum. (Alpar S.)

Yazarın Tüm Yazıları