Paylaş
Çocuklarımla Şirsıla ve Maren arasında hiçbir fark yok.
Benim için her çocuk, çocuk.
Her insan da insan.
İnsan olmak önemli.
İnsanlık halleri yazılsın, tartışılsın, iyileştirilsin istiyorum. Geri kalan her türlü “etiketi” büyümekte olduğum her geçen gün giderek daha fazla reddediyorum.
Reddediyorum!
Küçük Prens ve yol haritası
Çocuklar bana; masumluğumuzu, dümdüz olduğumuz, ikiyüzlü olmadığımız, hayata “Küçük Prens” misali masumca baktığımız zamanları hatırlatıyor. O yüzden çözemediğim çoğu problemi bazen onlara bakarken çözüyorum. Çocuklar gibi bakınca hayata, o çok büyüttüğüm saçma sapan, yavan ve suni sorunları daha kolay alt ediyorum.
Keşke bıraksak da çocuklar bize “yol haritası” olsa diye ta yüreğimden dua ediyorum!
Ama büyük “politika”, “küçük” çocukları örnek alacağına, onları kullanmayı tercih ediyor bu coğrafyada hoyratça. Buna seyirci kaldığımız için...
Utanıyorum!
Suskunluktan neşeye
Hemen hemen her çocuk, ilk defa gittiği yerde utanıp sıkılıyor, anasının dizinin dibinden ayrılmak istemiyor, “yabancılık” çekiyor. Aradan biraz süre geçince ama, ortama ışık hızıyla ısınıp hemen oynamaya dalıyor. Önce suskun bakışlar, sonra neşeli çığlıklar. Utangaçlık ve sıkıntı yerini inanılmaz bir eğlenceye bırakıyor.
Çocuklara önyargı işlenmemişse, çocuklar doldurulmamışsa dostluk kendiliğinden oturuyor. Ana baba zorlamasına hiiiç gerek kalmadan kendiliğinden oyun kuruluyor. Üstelik çocukların aynı dili konuşması, aynı dinden ve etnik kökenden olması da gerekmiyor. Çocuklar “ortak bir dil” yaratmayı pek güzel beceriyor.
Şirsıla ve Maren bize geldiğinde de aynen böyle oldu.
Önce kimse birbirine yanaşamadı; ama sonra hepsi kaynaştı. Ne oynamak anlatamam size! Ben de sanki kırk yıllık dostmuşcasına koşturan çocuklarımızı seyrettim.
Düşündüm.
Düşünüyorum.
Gurbetçinin hassasiyeti
Biz “gurbette” yaşadığımız için “kimlik” ve “aidiyet” duygusunun önemini çok iyi biliyoruz.
Örneğin bizi konuşurken duyan “yabancılar”, “Ne’ce konuşuyorsunuz?” diye sorup “Türkçe” cevabını alınca, bazen “Hmmm demek Türksünüz...” diyorlar.
Çocuklarımız bu “Hmmm” ünleminden rahatsız oluyor. Öyle ilginç ki; hemen atlayıp “Türkiye çok güzel, gittiniz mi?” gibi sorular soruyorlar. Eşimle duygulanıyoruz bu içgüdüsel koruma tavırlarına ve hassasiyetlerine.
Çocuklar o “Hmmm” iyi niyetle mi, art niyetle mi söylenmiş hissediyor. Çünkü vatanlarından uzaktalar ve hasret içindeler. İçerliyorlar işte, hassaslar bu konuda o küçücük yaşlarında bile.
Üzülüyorum.
Ayrımcılıkçılık büyüklerin uydurduğu kötü kalpli bir oyun
Küçük Şirsıla’ ya kimliğini taşıdığı kendi ülkesinde, yani vatanında, ülkemizde, insanların durup dururken “Sen Kürt müsün?” diye sormasını, hiç kusura bakmayın ama aklım almıyor.
Almıyor.
Almayacak!
Çünkü bu durumda, Şirsıla’ ya “kimlik dayatması” da yapan, onun “farklı bir etnik kökene” sahip olmasının yabancılık demek olduğu hissini de veren, bu soruyu soran çevredir!
Yani bizizdir, vatandaşlar.
İnsan için kim hangi etnik kökenden, hangi dinden geliyormuş hiç farketmemelidir değil mi?
Şirsıla’ nın bu güzelim “özgün/değişik isminden” kaynaklandığını düşündüğüm “Hmmm” benzeri sözde meraklı ve imalı sorgulama, bizim bugün neden ülkecek tıkandığımızın da bence en basit ve cuk oturan bir örneğidir. Çünkü bir türlü içeriği açıklanamayan “açılım şekeri” ile “ayrımcılığa” giden de, çocuklarıMızı buna alet edenler de bu ülkenin büyükleridir.
Çocuklarım Şirsıla ve Maren’ le oynarken, akıllarına bir kere bile onlara “yabancı” gözü ile bakmak gelmedi.
Gelmez.
Gelmeyecek!
Kimin aklına geliyorsa, kendini eğitsin.
Bu ülkenin insanları olarak BİZ ana babalar, öğretmenler, işverenler, yani büyükler yaparsak yaparız içidışıbir ve şeffaf “açılımı”.
Terörist elebaşısı çocuk katili yapamaz bu insanlığı.
Herkes oturduğu yerden başkasından insanlık bekleyeceğine, önce kendine bakmalı.
İnsanlığı kendinden beklemeli.
Bekliyorum.
Çocuktan al dersi!
Çocuklarımız ilk başta kaynaşamadılar sonra çok güzel oynadılar demiştim.
Giderken “ayrılmak” vakti gelince, çok zorlandılar.
Buluşup, yeniden “birlikte” oynamak için planlar yaptılar.
Çocuklara bakın, onları rahat bırakın. Kukla yapıp kullanmayın.
O zaman ne açıklanamayan açılımı konuşuruz, ne ayrılığı, ne savaşı, ne de dökülen kanı...
Hep beraber barış içinde bal gibi yaşarız! Biliyorum.
Birlikten kuvvet doğar ya, doğuyor.
Yeter ki inanın.
Ben...
İnanıyorum.
Yonca
“bütün”
Paylaş