Paylaş
Sadece bir gece kalıp döneceğiz ve otel eve 10 dakikalık mesafede. İşte maksat çocuklara hoşluk olsun filan falan. Neyse.
Tüm bir akşam boyunca evde fırtınalar estirdim “Herkes kendi eşyasını toplayacak, kimse bir şey unutmayacak, gereksiz hiçbir şey alınmayacak ve şu minicik el çantasına hep beraber sığılacak!” diye.
Malum biz ailece her yere tek bavul gidebiliyoruz diye övünen bir tipim. Neyse. Gittik otele.
İlk olayım su parkında bikinimin askısının kopması ve uzunca zaman fark etmeden korsan meme şeklinde gezmemle başladı.
Yonca “Teki açıkta”
İkinci olayım; “Ben burada deniz dururken havuza girmem abi!” naralarım sonucunda, kendimi hâlâ soğumamış ve yaklaşık 37 derece olan Körfez Denizi’ne atmamla devam etti.
Avrasya koşusu yaklaştıkça kafamda sürekli antrenman fikri olduğundan her anımı sporize etme çabasındayım ya, uzun mesafe yüzerim hayalleriyle başladım açılmaya.
Açılmamla birlikte yosuna dolandığım hissine kapıldım. “Yahu” diyorum, “bu nasıl bir yosun?” Sağa itiyorum gitmiyor, sola itiyorum bacağıma dolanıyor.
O da ne! Bir acı saplandı ki elime ve ayağıma, nasıl desem ki, cesur kadınız ya, bağırmıyorum ama aslında sahili inletesim var, öyle bir acı.
Dişlerimi sıkarak kocama “Beni bir şey soktu!” dedim ve tozu dumana katarsın ya, aynen o şekilde geri geri ve yüzyılın köpüğünü çıkararak kıyıya zor gittim.
Kendimi cankurtaranın yanına attığımda bacak şiş, el şiş, deli gibi yanma, kızarma ve kabarma gibi olaylar vardı oramda buramda.
Adam gayet soğukkanlı, elinde bir fıskiye başladı üstüme sıkmaya. “Bu ne?” diyorum; “Sirke!” diyor. “Neden?” diyorum, “Denizanası!” diyor. Gözüm acıdan kararıyor ve her yerim sirke kokuyor.
Yonca “Sirke!”
Neyse. Alev alev yanıyorum ama önemli değil tabii “Biz vefakar cefakar fedakar Türk kadınıyız, denizanasına mı takarız ayol” deyip, çocuklara feda olsun kol bacak şeklinde hayata devam edip, akşam yemeği için giyinmeye odaya gidiyorum. Ama gidemiyorum.
Çünkü odamı bulamadım. Otelin içinde cinnet geçirdim. Ne oda numaramızı hatırlıyorum ne de ne tarafta olduğunu. Denizanası esas kafama çarpmış benim.
Yonca “Çarpık”
Neyse, allem kallem odayı buldum. Girdim. Duşumu aldım. Kurulandım ve... ve... ve... Yanıma don almamışım!
Evet. Bunu da yapmışım. Yanıma don almadan yola çıkmışım. Kızımdan ödünç aldım. Akşam yemeğini az yiyerek, karnımı çok şişirmeden, bacağımdan çıkan denizanası alevlerinin acılarına tınmayarak kalktım.
Odaya uyumaya çıktık. Ben kapıda soyunmaya başladım, yoksa 11 yaşındaki kızımın minyon donuyla kangren olacaktım.
Dişimi fırçaladım. Üstümü çıkaracaktım ki, ayıldım. Yanıma pijama da almamışım!
Kocamdan şort, kızımdan tişört ödünç aldım.
Kızım: “Anne sen yanına ne aldın?” deyince kahkaha attım.
Yani işte biz böyle tek bavulla seyahat yapıyoruz. Ben fedakarlık yapıyor, yanıma pek bir şey almıyorum.
Soranlara selam olsun.
Yonca “cıbıldak”
Songül Kasap
Endüstri Yüksek Mühendisi. Ankara’da savunma sanayiinde özel bir şirkette çalışıyor. Masabaşı bir işi var. Proje yöneticisi. Ailesinde herkes kalp ve tansiyon hastası. Ama esas olay 30 yıldır felçli olan babasının ciddi bir kalp krizi geçirip by-pass olması.
Engellilerin hayatı, hele de Türkiye’de, ne kadar zordur çok iyi biliyor. Hastanede babasıyla ve kalp damar hastalarıyla beraber bir ay geçirdikten sonra üzerine bir korku geliyor.
29 yaşında olmasına rağmen, ailesindeki belirtilerin kendinde de olduğunu bildiğinden “Bir gün ya o yatakta ben olursam?’ diye düşünüp ödü patlıyor. Songül o dönem ODTÜ Yalıncak Ormanı’nda koşmaya başlıyor.
Yıllar önce kayakta düşüp bağlarını yırttığı için bir dizi sakat. İlk başlarda o dizi çok ağrıyor. İlk önce onu güçlendiriyor. Sonra 1, 2, 3 km hızlı yürüyüşler yapıyor.
Derken bir bakıyor ki bayağı koşmaya başlamış. Sonra, benim bir yazımı okuyor, Adım Adım ile tanışıyor. Sağlıklı olmanın yanında bir de amacı oluyor böylece.
Sadece kendi topladığı bağışlarla yaklaşık 15 kişinin hayatına dokunduğunu tahmin ediyor. Başka arkadaşlarını da koşmaya, yürümeye teşvik ediyor. Hedefi yarı maraton koşmak ve 40 kişinin hayatına katkı sağlamak.
Songül birilerinin hayatına dokunurken, onlar da Songül’ün hayatına dokunuyorlar aslında. Songül: “Ahh!” diyor, “Keşke bir de Ankara’da koşacak daha çok alan olsa!”
Bahar Saygılı Ertürk
Bahar, Fransa’da Provence’da düzenlenen yarı Ironman’e katıldı dün. Siz bu satırları okurken o çoktan 1.9 km yüzmüş, 90 km bisiklet yapmış ve bunların üzerine bir de 21 km koşmuş olacak. Adidas ve Mac Team sponsor olmuş. Bahar Saygılı Ertürk. Daha 25 yaşında. Bu yarışa katılan ilk Türk kadını bu arada.
Paylaş