Paylaş
Tam Bayramdan önce, U2 konseri zamanında...
2 çocuğumla İstanbul sokaklarında bir sağa, bir sola yürüdüm. Köprüden geçtik hep beraber arabayla. “İşte burada koşacağım, bir uçtan diğer uca..” dedim onlara, gururla. O kadar heyecanlanıyorlar ki yardım amaçlı koşularımız hakkında, anlatamam size. Onlar da bizim gibi koşmak istiyorlar. Çok hoşuma gidiyor bu halleri.
Okuluma uğramayı da çok istiyordum; ama denk getiremedim. Zaten İstanbul’da günde bir tane iş halledersen, harikasın.Unutmuşum o kaosu, bir günde yaşanan 4 mevsimi, trafik çılgınlığını, gürültüyü ve renk cümbüşünü. Hepsini yaşadım, çok da iyi geldi.
Hava ilk başta günlük güneşlikken birden yağmur indirdi. O sırada evdeydik. Yağmurun sesi birden sessizliği delince çocuklar sevinçten çıldırdı. Başladılar deli gibi koşturmaya, oralarını buralarını ıslatmaya. Hiç ses etmedik biz de.
Bundan iki üç yıl önce çocuklarımın yağmura dair ilk tepkisi: “Anne mayomuzu giyebilir miyiz?” demek olmuştu. Hala gülerim. İlk başta: “Olur mu hiç! Ne mayosu, şemsiye almanız lazım.” demiştim, o büyük insan şapşallığımla.
Oysa yağmur da tıpkı deniz gibi, tuzlu ve sulu, neden ıslanmamaya çalışıyoruz ki sanki? Çok hoşuma gidiyor çocukların algılama biçimi. Bu bir anlık hızlı düşünmeden sonra kafamda şimşekler çakmış, tamam demiştim. Onlar da mayolarıyla bisiklete binmişlerdi yağmur altında... Hava ılıktı nasıl olsa... Daha çok küçüklerdi, onları öyle seyretmek ömre bedeldi o anda... hatta hala...
İşte o gün İstanbul’da yağmur yağınca, dayanamadım. Yağmurun sesini kaydettim.
Çocuklarımın bir zamanlar çocuk olduğunu, yağmurda mayo giymek istedikleri günler olduğunu ve ıslanmaktan korkmak yerine zevk aldıkları günleri unutmamak adına, hatırası adına kaydettim.
***
Dün okullar açıldı.
Bir sınıf daha büyüdük.
Efkarlıyım da...
Yonca
“sulu”
Paylaş