Paylaş
Hep merak ederdim nasıl bir ortam olduğunu. Zaten öyle çok bilmediğim ama “öğrenigörmek” istediğim şey var ki! Müzayedelere dair aslen merak ettiğim şey; sanata delice değer veren insan psikolojisi, eserler ve onların hikayeleri. Sanatı ve sanat için kıyasıya yarışan insanları görmeyi seviyorum.
2008 yılından beri Christie’s Dubai’de, modern ve çağdaş sanat müzayedelerinde Türk sanatına özel bir bölüm tahsis edildi. Her geçen sene, Türk eserleri daha fazla dikkat çekmeye, ilgi görmeye başladı.
Geçtiğimiz salı-çarşamba günü yapılan müzayedede en geniş Türk eser seçkisi satışa sunuldu. Sıkı durun şimdi; çarşamba akşamki Türk Çağdaş Sanat Müzayedesi’nde Murat Pulat kendi rekorunu kırdı.
Türk lotların yüzde 85’ini yabancılar satın aldı.
Tüm Türk eserlerinin de yüzde 78’i satıldı.
Bu arada müzayedede satılan eserlerin toplam değeri 4 milyon dolar civarı.
Alın size Türk sanatının geldiği noktanın en somut göstergesi. Dünyaya sanat çıkarması da yapıyoruz. Bilin, sevinin, gurur duyun.
Ben gururluyum!
Yonca
“esersever”
O bir çocuk
Dubai’de bu pazardan itibaren hafta boyunca birçok farklı milletten çocuk ve aileyle “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”mızı kutluyor olacağız.
Edirne Belediyesi Çocuk Halk Oyunları Grubu’ndaki çocuklarımız, Dubai’de yaşayan Türk ailelerine misafir geliyorlar. Rengarenk, farklı farklı milletten 900 kişiye, folklor gösterisi yapıp milleti coşturacaklar.
Dünya tatlısı, başarılı sanatçımız Demet Tuncer tamamen gönüllü olarak gösterileri sunmak ve herkesi sesiyle coşturmak için üşenmeden geliyor. T.C. Dubai Başkonsolosluğu, makamlarını, görevlerini, Türk çocuklarına devrediyor!
Haftaya rengarenk, cıvıl cıvıl, güzel haberlerim var size.
Çocuklarımızın gözlerinin içine baktığımız, onları dinlerken duyduğumuz masum isteklerinin şımarıklık olmadığını fark ettiğimiz, minicik isteklerini yerine getirmenin dünyanın sonu olmadığını anladığımız, çocukların sevgi ve saygı görme hakları olduğunu yani çocukların çocuk olduklarını hatırladığımız bir hafta sonu dilerim.
Yonca
“koca çocuk”
Yük edinmemek
Hep bir şeylerin bana yük olmasından şikayetçiyim. Hiç kimse ve hiçbir şey bana gönül koyup, vicdan yapıp yük olmasın istiyorum.
Herrr şey ağır geliyor. “Neden insanlar bunu bana yapıyor?” diye kahroluyorum.
Kimsenin bana bir şey yaptığı yok. Yük olan yok. Ben yorgunum. Yükü ben ediniyorum.
Toz taneciği konsa omzuma, “ben yanlış bir şey mi yaptım da bana kondu?” diye düşünmekten, irdelemek ve karşımdaki adına kendimce yanlış cevaplar bulmaktan minnacık tozun ağırlığıyla eziliyorum.
Sorun, her şeyi yük edinen bende.
Yıllar evvel alternatif tıpçı bir doktora gittim.
Kafama, el ve ayak bileklerime bilgisayara bağlı bilezikler taktı. Bilgisayar beni taradı, bir sonuca vardı, adam çıktısını aldı bana verdi.
Aynen şöyle yazıyordu kağıtta:
“Hastalıklarınızın, stresinizin, dertlerinizin ana nedeni; dünyayı ve insanları sürekli daha iyi hale getirmeye, düzeltmeye, iyileştirmeye çalışmak. Siz elinizden geleni yapıyorsunuz. Bazen elinizden gelenle sorun çözülmüyorsa bırakın. Olduğu gibi kabul edin bazı şeyleri. Dinlenmeyi ihmal etmeyin. Gücünüzü toplayınca devam edersiniz. Her şey için zamanınız var.”
Evet! Ta yıllar evvel o bilgisayardan çıktı bu sözler valla.
Aradan bunca zaman geçti, evi temizlerken kağıdı dün buldum, okudum ve dumur oldum.
Şimdi anlıyorum.
Ben olan, olmayan, olası her şeyi hemen düzelteyim, çözeyim, halledeyim diye kendimi perişan ediyorum. Düşünmekten kafam yanıyor.
Yorgunluktan bitince de hooop her şey yük bana!
Oysa azıcık bırakıvermek, koyuvermek ve olduğu gibi kabul edivermek...
Bana azcık “tevekkül” gerek.
Yonca
“bi nefes al”
Paylaş