Paylaş
Hakikaten çocukları meleklerin kollayıp koruduğuna giderek daha fazla inanıyor.
Ne mi oldu yine?
Derin bir nefes alıp anlatıyorum,
Belki rahatlarım bu bahaneyle...
***
Saat: Çocukların uyku, büyüklerin nefes alma saati
Mekan: Çok dağınık bir ev
Anne: Çocukları zamanında yatırma konusunda kararlı, çünkü fenalık geçirme kıvamında
Baba: İş yemeğine çıkmak için hazırlık yapmakta
Erkek çocuk: Ateşlendi ateşlenecek, boğazı şiş, yutkunamamakta ve mız mız mızlamakta
Kız çocuk: Çok uykusu olduğundan asabiyeti tavan yapmış durumda
Sahne: Anne, baba ve erkek çocuk üçlüsünün konuşmalarıyla açılmakta.
***
Anne: “Oğluş sen iyi misin, ateşin mi var?”
Oğul: “Anne, ben ölecek miyim?”
Baba: “Hoppalaaa! Oğlum nereden çıktı bu soru şimdi akşam akşam aaa!”
Anne: “Yok oğlum niye ölesin! Boğazın ağrıyor o kadar. Sen bu gece bizim yatağımızda yat, ben seni sık sık kontrol ederim.”
***
Çocuk maden bulmuş gibi sevinir, cumburlop yatağa atlar ve anında uykuya dalar.
Bir süre sonra, anne bir ses duyar. Oğlu yatakta dikilmiş garip bir ses çıkarmaktadır. Anne oğlunun yanına koşar...
***
“Oğlum, neyin var oğluuum?!”
...
Çocukta tık yok!
(Görüntü korkutucu; çocuk morarmış, nefes alamıyor, tıkanmış ve bayılmak üzere derken, bayılıyor! Burada parantezi kapayıp sesimi açıyorum...)
Size ne hale geldiğimi, nasıl bir can havliyle oğluma: “Nefes al, nefes al!” diyerek kendine getirmeye çalıştığımı anlatabileceğimi sanmıyorum. Bildiğim tüm ilk yardım uygulamalarını nasıl bir hızla döşediğimi de tarif edebileceğimi sanmıyorum.
İşte tam da burada, olaya paralel olan biteni de anlatmam lazım. Çünkü ağlanacak halime gülmekte fayda var.
Sanıyorum...
***
O ana kadar kızım odasında mışıl mışıl uyuyor... du!
Gürültüleri duyunca, uyku sersemi uyandı ve uyurgezer modunda son derece monoton bir ses tonuyla sayıklamaya başladı:
“Anne, kardeşime ne oluyor? Bize neler oluyor anne? Şimdi neler olacak anne?”
Sonra da yapıştı bacaklarıma!
Bırakmıyor.
Arada bir odasına doğru gider gibi yapıp tekrar bacaklarıma yapışıyor. Ben kurtulmaya çalışıyorum; ama olmuyor. Çocuk sakız oldu, ben itiyorum o geri geliyor.
Kucağımda oğlum, eteğimde kızım, dilimde:
“Nefes al oğlum, nefes!” çığlıkları...
Beni duydukça:
“Anne ben nefes alıyorum...” diyen uyurgezer kızım...
Bütün bunların neden ve nasıl olduğunu anlayamadığı için dehşete düşen kuzu kılıklı köpeğimizin, korku içinde, başlangıçta tokken sonradan tizleşen:
“Haaavvv, havvv, hivvv, ivvv, iii!” şeklinde havlaması ve kızımdan boş kalan bacağıma yapışıp beni teselli etmek için yalamaya başlaması...
Tanrım bir kadın bu kadar mı zor durumda olur!
Duruuun, daha bu kadar değil.
Fonda başka bir zulüm daha süregitmekte;
Gecenin o saatinde, neden ve ne akla hizmetle dinlemeye karar verdiğim bilinmez, pazar sabahı dinlensin diye yapılmış, “neşeli klasik müzik” cdsinde çalan gümbür gümbür Bethoven’ ın “Neşeye Şarkı”sı!
Hakikaten neşe içindeyim ya ben...
Ne müziği kısabiliyorum,
Ne kızımı eteğimden ayırabiliyorum,
Ne oğlumu kendine getirebiliyorum,
Ne köpeğimizi susturabiliyorum...
(Bir detay daha eklemeliyim; köpeğimiz daha önce kendisine İngilizce konuşulan bir yerlerde büyüdüğü için henüz Türkçesi kıt! O yüzden kendisine ara ara; “Bak quiet!” “Bak sana queit dedim ama!” “Queit be yaaa!” diye saçmalıyorum aynı zamanda.. Detayı aktardın madem, dön bakalım Yonca kaldığın yerden anlatmaya...)
Kargaşadan aklı çorba olmuş okur için, diyalogları hatırlatma ihtiyacı duydum, tam da şu noktada:
- Uyan oğlum, nefes al oğlum, nefes al oğluuum!
- Anne ben uyandım, nefes alıyorum...
- Sen değil kızım, sen sus kardeşine diyorum ben! Şu bacağımı da bırakır mısın lütfen!
- Bize neler oluyor anne? Bize neler olacak anne?
- Ben kardeşini kendine getireyim neler olacak herkese göstereceğim!
- Bak, bak hala havlıyor, quiet dedim be oğlum bak! Quieeeet! Yalama bacağımı!
-Uyan oğlum, kızım bırak bacağımı, quiet be yavrum!
- Havvv, hiiivvv, iiivvv!...
- Na na na na na naaa na naaa.. Na na naaaaaa! (Neşe içinde bir Bethoven!)
- Zırrr! Zırrr! (kapı zili de eklendi ortama...)
Dedim;
Yonca, giy kızım sen şu çok hayalini kurduğun pembe donu, as kendini salonun ortasına, tam zamanıdır bak nasıl olsa!
O arada neyseki oğlum kendine geldi,
Kızım ayılır gibi oldu,
Köpeğimiz beni yalamayı bırakıp neşe içinde (Bethoven’ den etkilendi diye düşünüyorumJ) kapıya koştu.
Ben de...
Kucağımda oğlum,
Paçama yapışmış kızımla kapıyı bir açtım ki... manzaramı gören eşime kal geldi!
Saçım başım,
Ensemden akan terler,
Gözümden akan yaşlarım,
Fonda neşe ve huşu içinde yankılanan Bethoven ve tek ayağımda kalmış tek çorabım...
Diğer tekini ne ara ve nerede kaybettim, hiç bir fikrim yok.
Perişanım.
Yonca
“halsiz”
Merakta bırakmamak için dip not: Önemli bir durum yok. Oğlumun boğazında streptokok bulundu. Yutkunamadığı için tükürüğü ile az kaldı ağlayarak katılıp boğuluyordu. Melekler korudu işte. Bu da anılara kaydedilmiştir bu vesile ile... Anlattım ya, rahatladım mı ne...
Paylaş