Tahta mandal

13 Mayıs 2007, 8 Haziran 2009, 1 Şubat 2010... Bu tarihler hayatımda bir çeşit “mucizedönümü” oldu. Ardından başka mucizedönümsel günler de geldi.

Haberin Devamı

Geçen hafta çarşamba günü gibi. Mucizelere inanan bir annenin, mucizelere inanan kızıyım. Hayatım, annemin “Hayatta mucizeler var kızım!” demesini dinleyerek geçiyor. Asla yılmayan, bitti denilen noktada yeniden başlayan, düşünce kalkan, boyun eğmeyen bir anneye bakıp onu örnek alarak hayata devam etmek bazen çok iyi, bazen çok zor. Çünkü insan en az onun kadar “yapıcı” olmak istiyor; ama olamadığı zaman da feci kötü hissediyor.
Hele hele babam gittiğinde annemin yapabildiklerini, hem de o genç yaşında, ben yapabilir miydim, bilmiyorum. Çok güçlü görünen ürkek bir kediye benzetiyorum kendimi. Kolaycacık köşeme çekilebiliyorum. Yıkılabiliyorum. En ufak terslikte de kalkıp vasiyet yazabiliyorum! Valla billa yazmışlığım var. Kardeşim buna “yazar dengesizliği” diyor. Haklı.
Dedim ya, geçenlerde bir mucize oldu benim için, yine. Belki başkası için çok önemsiz, ama benim için önemli bir şey işte.
O kadar sevindim ki; “Mucizemin hatrına bir şey yapmam lazım!” dedim. “Ve öyle bir şey olmalı ki bu; beni ona, onu bana, ikimizi de hayata bağlamalı! Ufacık bir simge olmalı” diye hayal ettim. Çok sevdiğim bir çocuk kitapçısı var. Hemen oraya arabayı çektim. İçeri girdim.
Dolanıyorum köpekbalığı gibi. Aranıyorum. Biliyorum o şey karşıma kendi çıkacak. Çıkacak ki şans olsun. Tıpkı mucize gibi olsun.
Aaaa o da ne? Bir baktım tahta mandallar var. Rengarenk. Budur işte dedim: Hayata tutunmak için tahta bir mandal! İki kutu aldım.
Kızıma üzerinde gülümsüyen civcivler olanını verdim. Kızım da hayatta bu civcivler gibi mutlu olsun, yalnız olmasın, gülerek tutunsun hayata diye içimden geçirdim.
Oğluma üzerinde at olanını verdim; at gibi asil ve hızlı bir adam olsun diledim. Rüzgar gibi dört nala yaşasın hayatı diye iç geçirdim.
Eşime sürekli çalıştığı ve ekmeğini taştan çıkarmasını bilen bir adam olduğu için üzerinde değirmen olanını verdim. Değirmeni hep dönsün, huzurlu olsun istedim.
Tahta mandallarını verip hepsine teşekkür ettim. En çok da kızıma ve oğluma! Onlardan çaldığım zamanlar için bana gösterdikleri anlayışa.
Bir de oğluma kazarak çıkarması gereken dinozor fosili aldım. Hayatta iğne oyası gibi özenle, dikkatle çalışmadan bir yere varılmıyor diye, sabırlı olmanın önemini öğrensin diye. Azıcık acelesi var çünkü benim gibi kendisinin de. Kızıma bir de kurbağa aldım! Üzerine su döküyorsunuz “Prens” oluyor. Çünkü şekle bakmazsan, aşık olursan yaptığın ve/ya sevdiğin neyse ona, hayat daha güzel oluyor, başarıyorsun sonunda. Kendime inekli olan mandalı seçmiştim! Malum çok severim inekleri, yoncayım ya.
Arkadaşlarıma da renkli palyaçolu tahta mandalları verdim. Ağlarken gülüyoruz, gülerken ağlıyoruz. Kadınız. Anneyiz. İnsanız. Hayata ağaçtan yontma mandallar gibi tutunalım, ağaç gibi sağlam köklü ve uzun ömürlü olalım istedim.
Bana beni okuyarak aslında en büyük şansı siz verdiniz. Evde 4 Yapraklı Yonca tahta mandallarım  vardı. Size de onları yolladım. Bu köşeden çıkıp şans ve mucizeler, şimdi sizin yanınıza geldi. Gözünüzü açın ve onları görün yeter ki...
Yonca “pırrrpırrr”

Haberin Devamı

Dünden bugüne dip not: Bu yazımı 3 Şubat 2010’da Hürriyet.com.tr’de yazmıştım. Çok anlamlı bir seyahatte olduğumdan ve bu seyahatin de yeni mucizelere gebe olduğunu bildiğimden güncelleyip paylaştım. Bu arada Turkcell sponsorluğunda yarışan Ediz Yıldırımer, Belgrad Avrupa Gençler Yüzme Şampiyonası’nda 800 mt serbestte Altın Madalya kazanıp şampiyon oldu! Onun bu başarısına tanık olmak mesela, mucizeler haneme eklendi. İçim umut dolu.

Yazarın Tüm Yazıları