Paylaş
Aklında sporun “S”si, çocuğuna spor yaptırmanın zerre şevki yoksa bile, belki biz spor yapan ve yaptırmayı seven anne-babalar neler yapıyoruz merak edersin.
Ya da belki senin ilgin yoktur ama çocuğunun vardır, bu konuda bir işine yarayabilir yazacaklarımız, ne dersin?
Belki de;
Kendim yapamadım çocuğum yapsın.
Ben sevemedim bari çocuk sevsin.
Bize anlatan olmadı bari biz iyi anlatalım.
Beni spordan soğuttular, ben ısıtayım.
Terlerse hasta olur mu?
Kış vakti açık havada donar mı?
İstanbul’da çocuğunla gidecek spor faaliyeti vardı da götürmedik mi?
Spor maliyetli bi şey, bunun ucuzu hatta mümkünse bedavası yok mu?
Gibi gibi sorularla iç mi geçirmektesin?
İşte sorularına cevaplar...
Ben malum koşuyorum. Çocuklarım da koşuyor. Koşmasalar da evimizde spora/dansa verilen önem, gerçek bu, hiçbir şeye verilmiyor.
Ilgaz’ı da tanıyın isterim. Ilgaz Kuruyazıcı sporcu ve sporu seven, koşan bir baba.
Biz Ilgaz’la bir dolu yarıştan tanışıyoruz. Ama bu sene ASICS Team Turkey’de takımdaş da olduk.
Ben Ilgaz’ı ilk Belgrad Ormanı’nda yapılan Geyik Koşusu’nda kızı yorulunca, kızını omzuna alıp 4km koşup bitiren baba olarak tanıdım.
Hayretler içinde kalmıştım bu deneyimini yazdığı bloğunu okurken.
E bi de hayran kaldık anneler olarak hepimiz tabi.
Bu önümüzdeki Pazar, yani 15 Şubat’ta Belgrad Ormanı’nda ASICS sponsorluğunda düzenlenen Geyik Yarışları’nın ilki var yine.
O yarışta çocuklar için bir de BAMBİ koşusu var.
Ilgaz çocuklar ve koşusu konusunda benden daha tecrübeli.
Yani orman, çamur, çocuk, hava koşulları vesaire konularında.
Biz, spor konusunda endişesiz ve yüreklendirici ebeveynler olarak kendi aramızda yazışıyorduk ki, size deneyimlerimizi aktarmak iyi olabilir diye düşündük.
Sizleri, çocuklu veya çocuksuz, Pazar günü ister yarışmak, ister izlemek ve alkışlamak, ister olayın havasını koklamak ve eğlenmek için, Belgrad Ormanı’na “Geyik” veya “Bambi” olmaya bekleriz.
Şimdi sıra, ana-baba olarak çocukla spora dair Ilgaz’la sohbetimizde...
***
Ilgaz: 2015’in Geyik Koşuları serisinin ilki 15 Şubat’ta, Belgrad Ormanı’nda. Bu sefer sen de koşuyorsun Yonca. Oğlanlarla mı geliyorsun? Bambi Koşuları’na katılacaklar mı? Bu ilk tecrübeleri mi olacak? Bambi koşusu ve ortamı hakkında biraz “koşucu çocuk babası” tavsiyesi duymak ister misin?
Yonca: Ilgaz’cım, hem de nasıl isterim de, bir kere oğlanlar kim ayol:)? Benim bir kızım, bir de oğlum var. De maalesef ikisiyle de gelemiyorum. Bu sefer denk getiremedim; ama küçük kuzenlerimizi katılmaya senin sayende ikna etme derdindeyim.
Bir de esas köşemi okuyan anne-babaları!
İnsan böyle şeyleri kendi yapmadı mı, çocuğuna yaptırmaktan da çekiniyor. Bir de malum biz çocuk kirlenmesin, üşümesin filan diye kafa yiyen bir toplumuz ya, senin tecrübelerin nefis örnek olur. Anlatsana...
Ben de Dubai’den, sıcaktan geliyorum yarışa. Kış koşulunda koşuya giden çocuk ne giyer? Yani ne giydireceksin ki koşudan, spordan nefret etmesin.
Ayrıca söylediklerini kendime de uyarlamayı düşünüyorum, keza ben de henüz hiç kış yarışı koşmadım. Donmam umarım.
Ilgaz: Ne giyerlerse giysinler koşmaya bayılacakları kesin. Anne babalar için aynı durum söz konusu olamayabilir tabi. Önemli olan çocukların rahat koşması ve yarış öncesinde ve sonrasında üşümemesi. Belgrad Ormanı, her zaman şehre göre 3-4 derece daha serin oluyor.
Yağmur ve rüzgar açısından korunaklı olsa da ısı farklı. Hele çocuklar koşup terleyince bunu düşünmüş olmak lazım. Çok özel bir giysiye gerek yok, nasıl rahat edeceklerse öyle giyinebilirler. Sadece yerler çamur olabilir, kirlenince çok üzülmeyecekleri elbiseleri seçsinler derim. Gerekirse üst baş değiştirme çadırı bile var. Yakında bir çeşme de var; ama suyu epey soğuk olur bu mevsimde el yüz yıkamak için.
Anne babalar çekiniyor haklısın. Yine de "Acaba yapabilir miyim?" diyen anne babalar için bir de 4km parkuru var. Ormanda koşmaya başlamak için güzel bir adım.
Bu arada senin haberin var mı bilemem ama: "Koşma evladım, terlersin!" sloganı da aslında bu zihniyet ile makara yaparken ortaya çıkan, sonra yarışın adına eklenen bir satır oldu.
Yarışa kayıt yaptınız mı siz peki? İlk defa niyetlenecekler için kayıt konusundan bahsedelim?
Yonca: Ilgaz, ne biliyorsan anlat yahu. Yalvartma beni :) Ama şunu da ekleyeceğim, acaba diyen anne baba için, icabında 4km yürü koş yapılabilir bir mesafe. Eminim gün içerisinde her anne baba 4km’den çok daha uzun ve zor koşullarda iş ve çocuk peşinde koşturuyor. Herkes hazır aslında 4km’ye.
Ilgaz: O da doğru. O zaman www.geyikkosulari.com adresine gelsinler. Önce internet üzerinden bu siteye girip bir kullanıcı hesabı açmak lazım. Sonra “kayıt yap” butonuna basıp, ödeme yaparak kayıt oluyorsun. Yarış sabahı da yarış saatinden önce gidip numaranı alıyorsun. Çocuklar için de, büyükler için de sistem bu.
Yonca: Ilgaz, sen esas senin kızının ilk koşuda yaptığını anlatsana. Bir de canı hala katılmak istiyor mu koşu yarışlarına, istemediği olmuyor mu? Korkup utanan, sıkılan veya oraya gelip kaydolup “İstemem, vaz geçtim” diye ağlayan olmuyor mu?
Ilgaz: Benim büyük kızım Nar ilk "katıldığında" daha Bambi Koşusu doğmamıştı! Benimle 4km’ ye katıldı ve 300metre benimle koşup yoruldum deyip bildiğin tepeme oturdu. Omuzlarımda bitirdi yarışı. Ama çok memnun oldu tabi. Kendini büyük koşucu ilan etti sonrasında. Sonraki seneler Bambi Koşusu oluştu, hem Nar hem de Lal çeşitli yıllarda koştular. Ara ara istemedikleri, çekindikleri zamanlar oldu. Kalabalık ortam, hissettikleri heyecan bazen işin önünü kesebiliyor. Benim tecrübeyle sabit önerim bu gibi bir durumda çocukları zorlamamak, "sen bilirsin ama istersen gel bir gidip bakalım. belki sen de istersin görünce.." gibi bir yaklaşım sergilemek. Yarış günü çevrede epey çekinen çocuk oluyor; ama hepsi bir şekilde koşuyor sonunda. Sizde var mı benzer durum?
Yonca: Benim bir kere başıma geldi. Her zaman zaten koşan, koşmayı kendi isteyen çocuk o gün ne oldu bilinmez start aldı, sonra bir baktım yarı yoldan döndü ve ağlıyor. Çok fena oldum.
Hiç ama hiç “devam et” diye zorlamadım. İnsan kafası neye atar belli olmuyor yarış ortamında. Çocuk daha. “Takma yahu” dedim, “Herkes her seferinde koşmak zorunda değil” dedim. Sonra bir süre daha koşmak istemedi. Kim bilir neye canı sıkıldı o gün, o ortamda.
Sonra tekrar istedi.
Zorlamamak lazım dediğin gibi. Ama anne babasını spor yapan insanlar olarak gören çocuklar için bunları yaşamak daha rahat ve kolay bence. Sen bildiğin için çocuğuna da ona göre konuşabiliyorsun.
Anne babayı spor yaparken veya bir yarışta seyirciyken görmek müthiş deneyim bir çocuk için. Sen koşanı yüreklendiren olacaksın, çocuk seni görecek. Benimle gelip, koşanlara nasıl tezahürat yaptığımı, nasıl desteklediğimi; babaları ilk maratonunu koşarken neler yaptığımızı görünce kazan-kaybet korkuları da bitti. Sporun hele de koşunun keyif olduğunu, komik olduğunu, dahası herkese zor geldiğini görmek rahatlatıyor çocukları.
Bir de: “Annem Babam hem geriden geliyorlar, hem de geriden gelenleri de alkışlıyorlar. Hatta sonuncu gelene kadar alkış devam ediyor..” duygusuna tanıklık etmek bence koşunun insana çocuk yaştan kazandırdığı en önemli şey.
Daha geçenlerde kızım bana: “Sen zaten 80km koştun, benim 2km sana saçma geliyordur” dediğinde çok üzüldüm. Her bir metre, her yaptığın spor önemli. Koşan insan bunları asla karşılaştırmaz. Bunu anlattım.
Bir de “Bir kere birinci geldin mi insanın çevresi hep aynı beklentide Anne. Üzerimde baskı var sanki. Bugün koşmak istemedim; ama arkadaşlarım sen yine birinci gelirsin dediği için kendimi zorladım, hiç keyif almadım…”dedi. Kalakaldım.
Ben de; “Bana bir kere 5km yarış dediler, ölüyordum stresten, ben kısa mesafe stratejisi bilmiyorum. 15km’den sonra daha iyi koşuyorum. İnsanlar anlamıyor ve bilmiyor ve sanki bir kere 80km koşan 5km birincisi de olur sanıyor, alakası yok. Hem hiçbir mesafeyi küçümsemem güzel kızım. Sen 100m koşsan ve zor desen, onu da anlarım.” dedim.
Bir de, “Arkadaşlarına gayet rahat bugün koşasım yok...” diyebilmelisin, “spor baskıyla değil, keyifle yapılır” diye ekledim. İşe yarar umuyorum.
Ilgaz: Yonca'cım tam ben de koşunun sosyal tarafına gelecektim ki benden hızlı davrandın! Evet, bence bu bahsettiğin “izleyici” katılımı da, koşarak katılım kadar değerli, önemli. Sen de hem yurt dışında hem Türkiye'de koştun, seyirci olayını yakından biliyorsun. Bizde koşana deli gözüyle bakılır, kimse seyretmez, öte yandan Almanya'da Berlin Maratonu 42km boyunca, yağmur altında bile yolun iki tarafı seyirci dolu geçiyor, kaldırımda boş yer bulamayanlar balkonlardan camlardan tezahürat yapıyorlar, el sallıyorlar. Bu spor kültüründen kaynaklanan bir şey aslında. Olay maç seyreder gibi izlemek değil ki, zaten ortada seyredecek bir şey yok, bir takım adamlar önünden koşup geçip gidiyor. Önemli olan orada bulunmak, destek olmak, bir bakıma takdir etmek. Bu da küçük yaştan edinilebilecek bir bilgi bence. Çocukların ileride koşup koşmaması önemli değil, herkes koşacak ve koşmayı sevecek diye bir zorunluluk yok ki. Ama herkes sporu sevmeli, bir şekilde dahil olmalı. Bir insanın "hayatında spor olması" demek bence bu. Biraz ana baba olarak bizlere düşüyor bu noktada görev.
Geyik Koşuları bence bu anlamda da güzel bir olanak, çocuklar hem kendileri koşabiliyor hem de koşan anne babaları görüyor. Gidip yol kenarında herhangi bir maratonu seyretmekten de öte, koşucuların arasında kendileri gibi çocukları görüyor, aile ortamını yaşıyor, hatta belki o anda farkına varmadan "büyük bir koşucular/sporcular ailesi" ne dahil oluyorlar. Bence önemli olan çocuğu "yarışa götürmek" değil, koşu günü "ortama götürmek". Koşu her ne kadar bireysel ve "bencil" bir etkinlik olsa da, işin bu türlü bir sosyal tarafı da var. Maksat birbirini yiyen, birincilik hırsı ile yanıp tutuşan değil, beraber koşan, tanışan-gülen-eğlenen, çocuklar görmek olmalı orada.
Çocuğu birinci olduğu halde ayrı madalya almadığı için gerginlik yaratan bir anne görmüştüm mesela.
Macera Akademisi güzel bir mesaj veriyor, çocukların hepsinin göğüs numarası "1", diyorlar ki, "bizim için tüm çocuklar bir numaradır!"
Anne babalar "evet bütün çocuklar bir ama bizimki daha bir!" diyebiliyor.
Sıkıntılı bir durum, okul sisteminin de gazladığı bir hırs bu; ama apayrı yazı konusu olur bundan, şimdi oralara dalmayalım hiç.
Gene de kendi kızlarımda gözlemlediğim bir şey, başarının ille de sıralama ile olmadığını anlatmak zor bir çocuğa. Önce anne babanın bunu özümsemesi lazım ki çocuk da bu kafada olsun. Biliyorsun koşularda her bitirene madalya verilir, adı da "Bitirme madalyası"dır. Önemli olan o yarışa katılma cesaretidir bence.
Sen de uzun mesafeler koşuyorsun, bu duyguyu gayet iyi biliyorsun. Bütün gün 80km koştuktan sonra 5. olmuşsun 55. olmuşsun fark eder mi? Sen kalkıp o yolu koşup bitirmişsin.
Beni, “Sen ve dünyanın geri kalanı" ilgilendirir. İlle bir skor isteniyorsa “Yonca: 1 - dünyanın geri kalanı: 0” Benim gözümde sıralama budur. Hızlı-yavaş, uzun-kısa koşan yoktur, koşan-koşmayan, spor yapan yapmayan vardır.
Ultramaraton dünyasında bir laf var: "En son bitiren en yavaş kazanandır" diye. Bunları şunun için anlatıyorum, çocukların çekinmesinden bahsettik ya, bence işin altında o yatıyor, kazanamama, geçilme, birinci olamama ve hatta sonuncu olma endişesi.
Yonca: Nefis anlattın. NEEE FİS! Tam da bu işte. Ve bence bizim ülkemizde en çok eksikliğini hissettiğim duygu bu. Katılım cesareti ve gidilen yola takdir. Bunu anlatabilirsek, müthiş bir katkımız olur. Bunun için en önce anne babaların bu duyguyu aşmaları gerek ve bence bunun için ilk önce güzel seyirci olmayı denemek, sporcuyu koşulsuz desteklemek, alkışlamak da müthiş başlangıç olur.
Sen bir de baba olarak, babalara özel “Çocukla spor” için ne demek istersin?
Ilgaz: “Belgrad Ormanı, ayağınız alışık değilse şehre uzak, ormanda koşma fikri de daha önce yapmadıysanız gözünüze zor gözükebilir. Çocukları da kapın gelin, böyle olmadığını hep beraber görün, güzel bir Pazar geçirin.” derim.
Yonca: Ben bu yazışmaları yazı yapma fikrini sevdim Ilgaz, arkası gelsin derim.
Ilgaz: Olabilir...derim. ?
"Kızımla ilk koşumuz, son metreler. Hanımefendi yere inmiş koşuyor. Hatırlıyorum "Şimdi elini kaldır, kazandık..." demiştim"
Yonca
“sporelçisi”
Geyik Koşuları bilgileri için Facebook: www.facebook.com/geyikkosulari
Twitter: @GeyikKosulari
Paylaş