Paylaş
Adı Hayat.
Öyle yazıyor kapağında.
İçinde bir dolu beyaz sayfa var.
Açıp baktım da, ağır bir defter. Kalın da.
Sayfaları koparırsam hafiflermiş, ama ben kopartmam gibi geldi.
Asla!
En kötü sayfasını bile gözüm gibi saklamayı düşünüyorum şu anda.
Bunu bana veren, vermeden önce çok düşünmüş. Aslında bu defteri verdiği her insanı çok düşünmüş. Öyle zormuş ki o insanı bulup bu defteri vermek, o insan öyle çetin bir uğraşın sonunda gelmiş ki o defteri almaya, bulmak da vermek de hiç kolay değilmiş sırf bu yüzden, bunu her zaman hatırlamak lazım mesela.
Defter sahibi insan olmak da, insan olmak da çok güçmüş eninde sonunda.
Defteri veren, sayfaların hepsini bilerek beyaz tutmuş.
Defteri eline alan kendi hikayesini kendi başlasın karalamaya diye.
Sayfalar doldukça, karalandıkça, bazen renklenip bazen simsiyah oldukça, kendisi karar versin istemiş bir arka sayfaya geçip geçmemeye,
Yeniden başlamaya.
Ya da sayfayı koparıp atmaya...
Kimi insan sayfalarının bembayaz kalmasını istemiş. Hiç ellememiş.
Defter nasıl geldiyse öyle gitmiş... Bir köşede unutulmaya terk edilmiş, önemsenmediği için o da sahibini önemsememiş. Sayfaları dökülünce bakımsızlıktan, kaybolup gitmiş.
Kimi insan defterini sadece artıklarıyla çöpleriyle kirletmiş. Aklına bir kere bile bir sayfasına da çiçek resmi çizip onu koklamak gelmemiş. Defter çürümüş kokuşmuş gitmiş.
Benim gibi bir başka defter sahibi ise, alacalı bulacalı boyamaya başlamış her sayfasını,
Ne varsa aklına gelip geçen not etmiş.
Hayatına değen renklerin her birini, kokusu güzel olan çiçeklerin resmini, sesi güzel bülbüllerin notalarını çizmiş, teker teker yerleştirmiş. Onu ağlatan sahneleri, üzen dostları, nankörlük eden ahbaplara birer renk hediye etmiş...
Arka sayfalara geçerken, bir önceki sayfayı iyi muhafaza etmeyi de ihmal etmemiş.
Başkaları önceki kara sayfaları koparıp atıp defterini hafiflettiğini sanıp sona hızla yaklaşırken,
Bizimkisi sayfaların hepsini biriktirip
Defterin dolu dolu yapraklarına bakıp
Hatıralarıyla gülüp ağlarken
Ömrünü tüm iyi kötü
Güzel çirkin
Siyah gri çizgileriyle beraber ağırlığıyla koruyup
Hatıralarına bakıp uzatarak
Yaşamayı tercih etmiş.
Kalın defterde beyaz sayfa kalmayana kadar, kalan sayfalara da arkadan geleceklerin gönül rahatlığıyla devam etmesini düşünerek tek bir sayfa heba etmeden muhafaza etmiş.
Meğer,
Defteri icad eden için bembeyaz bir defter, bomboş bir hayat gibi geldiğinden,
Defteri alanın,
İcabında,
Dibine kadar yaşandığı için kararmış,
Dipten çıkınca da gökkuşağıyla kaplamış sayfalar yapması amaçmış.
Defteri verenin verme nedeni,
İşte bu sebeptenmiş.
Bunu anlayan anlamış.
Anlamayan,
Geç kalmış.
Sonsuz yapraklı defter hikayesi, Yonca Tokbaş tarafından Radyo Ben için kaleme alınmış, arkadaşı Ayşen Gilroy tarafından seslendirilmiştir. Hikayenin esin kaynağı Neden Ben? adlı kitabın yazarı Özlem Aysoy’ dur.
Özlem, meme kanseri teşhisiyle bir memesini kaybetti ama, kendi deyimiyle, o giden memesi yerine, yepyeni bir sayfa açtı hayatında.
Japonya’ da yapılan 2. Asya Meme Kanseri Sempozyumu’ na konuşmacı olarak katılan tek Türk kadını oldu!
Yetmezmiş gibi, sempozyumun dördüncüsünü 2010 yılında İstanbul’ da gerçekleştirmek için kolları sıvamış!
Özlem hızını bununla da alamadı...
Ne yaptı biliyor musunuz?
İnanın gözlerim doluyor anlatırken... Şu andan itibaren sözü ona bırakacağım. Özlem’ den gelen mektubu noktası ve virgülüne kadar sizinle paylaşacağım!
“Yonca,
Düne kadar "kanser" kelimesini bir kenara bırak, yakası dekolte bir elbise gördüğüm anda bile yüreğimde bir yerler titriyor, gözpınarlarıma dolmasına engel olamadığım yaşlar, zamana ve içinde bulunduğum mekana göre ya ince ince süzülüyor ya şaldur şuldur akıyordu.
Artık bitti......
Nedeni çok basit.
Ben artık toplum içinde "Pembe Güç Derneği Başkanı Sn. Özlem Aysoy" olarak tanıtılıyorum. Bugün Tepe Nautilus'ta defalarca yapıldı bu anons! Alışverişe gelen kadınlar beni dinlemek için karşıma dizildiler dizi dizi. Hepsine Acıbadem Kozyatağı Hastanesi ile ortak bez çanta, not defteri, dernek ve meme kanseri hakkında tıbbi bilgiler ve önemli konu başlıklarını hatırlatan broşürler dağıttık.
Hikayemi anlattım, "karşınızda meme kanserinden muzdarip" biri olarak oturuyorum dediğimde gözlerinde beliren endişe, konuşmanın ilerleyen bölümlerinde "hastalığım sırasında yaşadığım, hissettiğim eksikliklerden yola çıkarak aynı zamanda benim gibi olan pek çok dostumla biraraya gelerek kurduğumuz dernekle, sizlere ulaşmaya çalışacağız, çünkü aslında kadın olmakla hepimiz potansiyel hastalarız. Yaşadıklarımızı paylaşarak, bu karanlık yolu, korku dolu anları paylaşarak umut olacağız, ışık olacağız birbirimize" dediğimde ise gözlerinde gördüğüm onuru, gururu kelimelerle anlatabilmem mümkün değil.
İşte o yüzden sevgili kardeşim, ben gerçek anlamda "BUGÜN İYİLEŞTİM".
Benim artık ağlama gibi, sızlanma gibi bir lüksüm yok; çünkü ben umut dağıtacağım, ışık olacağım, önder, lider olacağım. Yeni misyonum içinde ağlamaya, sızlanmaya yer yok; çünkü ben ağlarsam arkam yıkılır. Tutunmak isteyenlere kalkan olmam lazım benim, dediklerimi, hayallerimi gerçekleştirmem lazım benim. Japonya'da gözlemlediklerimi ülkemde yeşertmem lazım benim.
Biliyor musun belki de ben bu misyon nedeniyle seçildim.
Ne garip....
Geriye dönüp baktığımda bu konu yüzünden gözlerimden akan yaşlar, şimdi gururumu okşuyor.....
Bunun adı ne bilmiyorum ama umarım ve dilerim ki yolum hayallerimle aydınlanır, yaptıklarımla uzar, hayatım, eline ve kalbine dokunduğum insanlarla daha da güzelleşir.
Bilmem anlatabildim mi uzakları yakın yapan ve her anlamda beni anlayan dostum, sevgili Yonca'm,
En içten ve sıcak sevgilerimi sunuyorum sana,
Özlem Aysoy
"Pembe Güç Derneği Başkanı"
Paylaş