Bu sene benim ve birçok tanıdığımın sınırlarını zorlayan bir sene oldu.
Bu cümlemi hiç sevmedim aslında. Şikayetçi bir tınısı var. Yazdığın, yaptığın her şey kalıyor geçmişinde. Geri dönemiyorsun silmek için. O cümlemin yerine, “Bizler zor koşulların insanlarıyız, sınırlarımızı zorladık bu sene!” deseydim, umutlu bir tınısı olurdu. Umut nasıl da incecik bir çizgiyle umutsuzluktan ayrılıyor. Ben, zorlandıkça açılıyorum. Kamçılanıyorum. İnadım, uğraşım kendimle ve kendi hayatımla! Kimseyle bir derdim yok çok şükür. Başkalarının bahçesinde ve hayatında da yok gözüm. Mutluluklarım da, hüzünlerim de benim. Bu ikisi kalbimde iyi arkadaş. Şanslı olduğumu da biliyorum. Çok şükür. Bir de anneciğimden bana “Haydi kalk toparlan kızım, hele bir yarın olsun halledersin. Hayatta mucizeler var, inan...” geni geçmiş. İyi ki geçmiş! Annemin bana verdiği en büyük armağandır bu mucizevi inanç. Allah ondan bin razı olsun. Umarım ben de çocuklarıma geçirmişimdir o geni... Geçmediyse de, öğretebilmeyi umuyorum. Ocak ayından 21.12.2012 gününe kadar yaşadığım şeylerden aldığım dersleri gizli bir yere not aldım. Notları dönüp okumak ve yaralarımı deşmek için almadım. O kağıda içimi dökmüş ve kağıdı katlayıp kaldırmış olmak için aldım. O kadar. Çok fazla şeyi haddinden fazla düşünüp-irdeleyip-didikleyip-sorgulayıp deşiyoruz. Zaten yorgun olan gönlümüzü daha da yoruyoruz. Kimi zaman, tatsız bir şeylerin hiçbir açıklaması yok. Kimi zaman açıklaması var da ne oluyor? Hayat sana bazen bir tokat atıyor, korktuğunu sandığın şeyler unufak olurken, yüreğinde yepyeni korkular beliriyor. Sonra hop bir yenisi geliyor ve önceki de eskiyor. Ama hepsi geçiyor. İstisnasız hepsi! “Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor bir gün/ Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür/ Ömür imtihanla geçiyor” demiş ya Sezen Aksu “Gidemem” şarkısında, var mı ötesi? Hüzünlerinizi çok uzatmayın lütfen. Bu lafım kendime de! Hüzün, hüzün doğuruyor. Hayatta en çok inandığım şey mutluluk ve umut. Bu ikili her daim, her yerde var. Doğada varsa, vardır çünkü. Ve ben en çok doğaya inanıyorum. Baksanıza insanların açgözlü betonseviciliğine rağmen kuşlar hâlâ uçuyor, ağaçlar hâlâ yeşeriyor. Çok şükür. Siz kitlenin mutluluğa ve umuda. Bakış açınızı değiştirdiniz mi, bu ikiliyi görmeniz kolaylaşıyor. Benim için bugün hayatımızdaki hüzünleri, hataları, acıları, günahları geride bırakıp kendimizi yeniden yarattığımız gün. Hayata iyiliklerle bağlanma gündönümü. Her türlü güçle donanmış bir beden ve ruha sahibiz madem, bugün de yapabileceğimiz bir şeyler vardır elbet, dedim. İlk önce; Yaşadığım kalp kırıklıklarımı kendi ellerimle sardım gitti. Bunu yapmak ancak benim elimde çünkü. Sonra da derin bir nefes aldım ve hem kendimi hem de kalbimi kıran kalpleri affettim. Kırıcı kalplerin de bir gün kendilerini affedebilmelerini dilerim. Aralık ayı bana, sonları değil de başlangıçları düşünmeyi öğreten bir ay oldu. Dünyanın en uzun gecesi bu gece. Kalp kırıklarımızı ellerimizle sarmak, kendimize merhem olmak, affetmek ve sil baştan yapmak için zaman verilmiş bakın hepimize. Gece kafamızı yastığa koyup affedecek uzunca bir zamanımız var. Bunun farkında olmamak kıyAmet, farkında olmak ise, kıymet bilmek demek. Alt tarafı bir minik ve tek “a” harfi kadar fark var iki kelime arasında baksanıza. Alfabenin ilk harfi ama.. Her şeyin başı “A”... Kıyameti kıymete çevirmek elimizde. “Acı tatlı ne varsa hazinemdir” demeyi bilip, her duygunun kıymetini bildin mi, kalp kırıkları geçiveriyor. Ben affettim. Siz de affedin lütfen. Buna değeriz. Kıymetliyiz. Yonca “Güzel şeyler şimdi başlıyor”