Paylaş
Uzun zaman oldu yapmayalı.
Bugün size, dünkü yazıma gelen “eleştiriler”den örnekler vereyim dedim.
Bu vesile ile,
Fikrini beyan etmekle, derdini anlatmakla, eleştiri yapmakla, ithamda bulunmakla, bir konuya katılmamak arasında farklar var,
Hem bunların aktarılış şekli yüzünden, haklıyken haksız duruma düşmek de var,
Diyeyim dedim.
İnsan anlatacağını güzel ve adabıyla anlattıktan sonra, kızdığını dayak yemişten betere de çevirir.
Tabi aklı ve terbiyesi varsa,
Ve hatta o çok övünerek başkalarına dersini verdiği “İnsanlık”tan kendi nasibini almışsa!
Ama insan öfkeyle kalktığı zaman, kendini daha kolay ezdirir.
Hatta vezir edeceğine rezil eder,
İcabında.
Mesela, şekil 1-A:
“Çünkü sizler isterdiniz ki, merhum Ecevit gibi Tayyip’ de iki büklüm sel sefil dursun. Sizler isterdiniz ki, yahudi essin, gürlesin, vursun, öldürsün ve kimse bir şey demesin.
Sizler isterdiniz ki Türkiye’ de din kalksın (sizlerin zaten dini olduğuna da inanmıyorum) herkes yabancı gibi yaşasın.
Bugün Amerika’ ya bir bakın gençliğin, insanlığın durumu nasıl! İnançsız insanların yaptıklarını bir görün de bakın bakalım sizin hayalinizdeki özgürlükçü, çağdaş ve demokratik toplumun haline.
Neden açık açık itiraf edemiyorsunuz, neden korkuyorsunuz? Neden diyemiyorsunuz bizler halkın seçtiklerini tanımıyoruz diye? Halkı sevmiyoruz diye?
Çağdaşlık diye diye soyunmalar, yataktan yatağa girmeler sizce ne kadar güzel değil mi?
Size örnek verdim işte, en çağdaş, en özgürlükçü, en demokrat USA, Canada, İngiltere, Fransa vs.. sırf sizin inandığınız çağdaşlığı yaşadıkları için aile kavramları yok.
Kimin kimden çocuğu olduğu belli değil, bir hanımefendinin bilmem kaç sevgilisi var.
Bu mudur sizin istediğiniz Türkiye?
Benim eşim Kanadalı ve Türkiye’ deki uygulamaları söylediğimde emin olun kıçıyla gülüyor. Çünkü karımın zihninde yasak diye bir şey yok.
Unutmayın Yonca Hanım, bir gün siz de o musalla taşına başınızı koyacak ve kefenin içine gireceksiniz. O zaman sizi ne çağdaşlık, ne laiklik, ne ilericilik, ne elinizde tuttuğunuz şarap kadehi, velhasılı kelam hiç ama hiçbir şey kurtaramayacak.” (Murat U.)
Dünkü yazımdan buralara nasıl vardınız?“Sizler” diyerek “yabancılaştırdığınız” kişiler ve “inançsız” olarak konumlandırdığınız gayrimüslüm insanlar dahilinde, Kanadalı eşinizi veya arkadaşlarını da rencide etmekte olabileceğinizi hiç düşündünüz mü acaba?
***
Şekil 2-A:
“Siyonist zihniyet nasil sindirsin hakikati, nasıl hissetsin yavrusunu yitirmiş annenin feryadını! O feryadı duyamazsın ki; çünkü orada patlayan bombaların gürültüsü sana şampanya patlaması gibi geliyor...” (Muratcan)
Şampanya patlaması benzetmesi...! Sükut altın oluyor bu durumda.
***
Şekil 3-A:
“Küçük düşürülmek, ezilmek gibi unsurları benimsemeye; bunların kendisine yaratılış hediyesi olarak verildiğine inanmış, hep kaybedeceğinden kuşkusu olmayan, kendine güvensiz milletimizin Başbakanı Davos’ ta dünyanın arkasındaki gizli güçlere hükmeden bir adama yaptığı zulümü bağıra bağıra haykırdı.
Oradaki komploda amaç, sözü önce Erdoğan’ a verip konuşturmak, sonra Perez’ le bitirtip Erdoğan’ ı rezil edip göndermekti, dünyanın gözü önünde hem de.
Baykal bile temkinli konuştu, Erdoğan’ a hak verdi, insanları itidalli olmaya çağırdı. Baykal bile bunu yaptı; çünkü eminim ki Baykal Gazze’ de yapılanları görünce biraz olsun üzülmüştür. Ama senin üzüldüğünü sanmıyorum.
Edebi bir altyapıya sahip değilsin, çok basitsin, belli ki eğitimlisin; ama ustaların gibi slogan atmayı becerebiliyorsun ancak, işe yarar doğru dürüst bir şey okumamışsın hayatında,
Sapık saçma felsefeler ve ideolojilerden medet ummuş durmuşsun, dağdaki çobanla oyunu bir tutmamışsın asla, hep “ben” demişsin önce,
Hayatında hiç Ramazan ayında pide kuyruğuna girmemişsin, Etiler’ den Bebek’ ten dışarı çıkmamışsın, monşerlerle düşüp kalkmışsın, Sabetaistsin büyük ihtimalle, bu ülkenin gerçeklerini görmeden yaşamışsın hep, çantandaki makyaj malzemelerine harcadığın para asgari ücretten eminim ki fazladır.
Yıllarca konuşulacak bu olay senin içine sinmiyor. Belki senin içine siniyor da, gazetenizin ve patronlarınızın içine sinmediği için sen de sindiremiyorsun.
Bence sen bunların içine sinmesini istiyorsan, önce bi gusul abdesti al, manevi kirlerinden arın.
Tabi gusul abdesti hayatında hiç aldın mı bilmiyorum, sanmıyorum da.
Nasıl alındığını öğrenmek istersen sana bir e-posta daha atarım söz.
Sakın Beyaz Hoca’ ya sormaya kalkma; din adına bildiğin iki kuruşluk bilgi bile heba olur. Bu ülkenin halkına bu ülkeyi seven, bu ülkenin içinden gelen samimi insanlar hizmet edebilir. Sizin gibi devşirme Türkler ancak bizi sömürür.” (Ömer Faruk Ö.)
Bilmem yorum yazmama gerek var mı bu noktada?
***
Bir de eleştirisini medenice dile getirenler vardı mesela;
“Neden açık yürekli olup başbakanımızın yanında olamıyorsunuz? Sırf olaylara siyasi bakmanızdan ötürü. Kendi düşüncenizden olmasa bile, haklıya haklı demek, doğru yaptı demek erdemdir Yonca Hanım.” (Aynur Ç.)
Düşüncenizi güzelce aktardığınız için teşekkür ederim Aynur Hanım. Hem de konu dışına taşmadan! Her zaman sizin de dediğiniz gibi hemfikir olmak gerekmiyor. Ama bunu medenice dile getirmek sanırım tartışabilmeyi bilmek demek oluyor. Hatta bu tutum insanı kavgaya değil, daha çok düşünmeye davet ediyor.
***
“Sizin içinize sinmemiş olabilir; amainsanımızın içine sinmiştir başbakanın “asil” çıkışı.
Diğerleri için lider dediğin; Nobel Barış Ödülü almış (halkın önündeki bir yazar olarak bu nobelin de kimler tarafından ve hangi kriterlere göre verildiğini, bu ödülün nemenem şey olduğunu araştırabilirsiniz) masum insanları katlederken zevkten kuduran, karşısındakine (bir ülkenin başbakanı da olsa) çok pervasızcahakaret edebilen, insan katletmeyi kendine ideal olarak seçen biri olmalıdır.
Çocuk katilinin yanından Başbakan’a diplomasi dersi vermeye kalktılar.
Yonca Hanım, benim içime de Peres ve onun hakaretleri önünde reverans yapanlar sinmiyor, Başbakan’ın tavrı ise içime bırakın sinmeyi bütün benliğimi kuşatıyor.” (Latif N.)
Latif Bey, sanırım atladınız, ben de yazımda Peres’ in tutumunu tasvip etmediğimi, haddini birinin bildirmesi gerektiğini söyledim. Sadece endişem, bu çıkışın devamının gelip gelmeyeceği ve bu tavırla hayırlı bir sonuca, çocukların artık ölmeyecek olduğu bir çözüme gidip gidilemeyeceği konusunda.
***
Sırada bu konudaki eleştirel sorularını “öfke” yerine “serin bir dille” medenice sıralamış son bir okura;
“Bugünkü (dünkü) yazınız çok doğru.
Bizimkiler, ya bu oyunun bir parçasıdırlar, ya da ciddi biçimde kullanılmaktadırlar. Her ikisi de kötüdür.
Başbakan’a bazı sorular soralım birlikte:
1- Madem çocuk ve masum insanların katledilmelerine bu kadar karşıydınız ve duygusal tepkiler gösterebiliyordunuz, Darfur’da 200 binden fazla masumun katledilmesinden sorumlu ve insanlığa karşı suçlardan yargılanmak üzere olan Sudan devlet başkanı Ömer el Beşir’i niye iki kez davet edip, kırmızı halılarla ve resmi protokolle karşıladınız?
2- Hamas, kuruluş bildirgesinde açıkca, İsrail’i yeryüzünden silmek ve tüm yahudileri ortadan kaldırmayı amaçladığını ifade eder. Bunu kabul ediyor musunuz?
3- Filistin’in resmi ve seçilmiş yönetimi FKÖ’tünü bile tümüyle karşısına alan, sadece Gazze’de etkin olan Hamas’ın yanında yer alan bir devlet, orta-doğuda nasıl arabuluculuk üstlenebilir?
4- Bu son hamleyle, İran-Hamas-Türkiye biçiminde bir paktın kuruculuğunu mu yaptınız?
5- Bu toplantıyı siz isteyip organize ettirdiniz. Perez dışındakilerin hepsi, aslında İsrail’i suçlayan konuşmalar yaptılar. Bunların topuna birden yanıt vermek halinde kalan kişiye daha fazla söz hakkı ve süre verilmesi yanlış mıdır?
6- Orada, Perez’e yanıt verip, “Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” diye sokak ağzıyla birisini suçlamak neye hizmet eder?
7- Bu suçladığınız kişinin, İsrail’de 10 yıldan bu yana Filistin’in bağımsızlığına destek olan, daha iki gün önceye kadar Gazze’ ye saldırıların durdurulması için, vatan hainliği suçlamalarına karşın sokaklara dökülen, yaklaşık %50 dolayında muhalefetin temsilcisi olduğunu, bu nedenle Nobel Barış ödülü aldığını biliyor musunuz?
8- O toplantıyı terkedip ülkeye döndüğünüzde, matbaalarda basılmış afişler, broşürler gecenin yarısında nasıl insanlara dağıtılabildi?
9- Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan bu yana gelen diplomatik ağırlığını nasıl bu kadar hafife alabildiniz?
10- İki yıl kadar önce Yahudi Toplulukları Federasyonundan aldığınız ödülü ne yapmayı düşünüyorsunuz?” (Lütfü)
***
Ben,
Dünkü yazımdan sonra gelen bir takım tepkiler sonucunda,
Prof. Dr. Binnaz Toprak "Türkiye'de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakárlık Ekseninde Ötekileştirilenler" araştırma raporunda ne anlattı da bu kadar taşa tutuldu, şimdi çok daha iyi anladım.
Posta kutumu, insanın neyi nasıl anlatabildiğinde, nasıl göründüğünü örnekleyebilmek adına sizinle paylaştım.
Bu yazının en başında,
Son sözümü zaten aktarmıştım.
Ondan, daha fazla uzatmayayım.
Yonca
“daralık"
Paylaş