Paylaş
Acı ama gerçek.
Sözüm ona destek, sözüm ona anlayışlı filan ama, için için hiç de öyle değil.
Bunu başarabileni çok az.
Harbi az.
Geçenlerde bir kokteyl sırasında kadın arkadaşlarımın kocalarını bir başka işkadını arkadaşımla tanıştırıyordum. O işkadını da, aslında diğer kadınları az çok tanıyıp kocaları ilk defa gördüğü için “Ali, Ayşe’nin kocası... Veli, Zeyno’nun kocası...” gibi cümleler kuruyordum.
Bu cümlelerden peş peşe 10 tane kurunca, o işkadını arkadaşım -ki kendisi süper bir kadındır- şak diye; “Hayatım daha fazla ‘şu kadının kocası, bu kadının kocası’ deyip durma adamlara, boşanırlar bak valla...” dedi.
Hepimiz güldük tabii.
Hemen o anda bir kadın arkadaşım; “Ama benim kocam bundan şikayetçi değil ki, kendisi de gurur duyuyor bu durumdan” deyince, bir önceki uyarıyı veren arkadaşım “Hayatım, benimki de çok gurur duyuyordu inan. Ama n’ooldu? Boşandık. Şimdi, o kadının bir şeyi olarak tanıtılmayacağı bir sevgilisi var. Ha şimdi çok mutlu kendisi. Sıkışınca hâlâ beni arıyor gerçi” dedi.
Gülsek mi, ağlasak mı bilemedik iyi mi!
Sonra düşündüm.
Etrafımda öyle çok buna benzer hikâye var ki. Yani erkeğin kadının başarısını çekemediği durumdan. Ezmeye çalışmalar, kinayeler, herkes içinde küçük düşürmeler vesaire...
Bunun adı da psikolojik şiddet. Berbat bir şey.
Düşünceler aldı beni.
Yahu koca Prens Charles, Diana ile evlendiydi değil mi?
Rüya gibi bir kadın, rüya gibi bir aşktı.
Adam Prens, kraliyet onun yahu.
Daha ne olsun değil mi?
Ama ne zaman ki Diana, Prens Charles’ın önüne geçti, herkes “Lady Di” diye diye bir hâl oldu, adam pörtledi.
Olacak iş miydi yani?
Diana mutsuzluk hapsine müebbet yemiş gibiydi.
Anlattı da bunları kadın.
Kimse acımadı. Kimse anlamadı.
Yetmedi, öldü.
Prens Charles ise Camilla ile gayet mutlu.
Camilla’yı seven var mı diye düşündüm. Sağıma soluma sordum, herkes aynı cevabı hiç düşünmeden verdi.
“Hayır.”
Kimse Camilla’yı sevmiyor. Peki neden sevmiyor?
Hiç bilmiyorum. Yani kadın bize bir şey yapmadı ki!
Biz kadını değil, adamı tanıyoruz.
Adamdan biliyoruz kadını. Diana’nın mutsuzluğunun cezasını ona kesiyoruz.
Oysa hepsi Prens yüzünden.
Yine de kadın ödüyor bedeli.
Düşünsenize, ne fena.
Bu nasıl bir düzen anlayan var mı?
O erkek, o kadını taşıyacak da göreceğiz bir gün, öyle mi?
Kral olsa ne fark eder.
Uzaylı olsak belki.
Yonca
“E.T”
Tavır ve üslup meselesi
Şu tavır var ya, o kadar önemli bir mesele ki...
Üslup denen şey öyle bir elmas, öyle bir değer ki!
Bir olay karşısında insanların takındıkları tavır, sergiledikleri duruşun şekli, o kadar önemli ki.
İnsan o duruş ve üslupla ya rezil, ya vezir oluyor.
Haklıyken haksız, haksızken haklı duruma düşebiliyor.
Berbat bir olay karşısında serinkanlılıkla ve saygıyla, belirli bir seviyeyle durabilmek önemli bir meziyet.
Bu tavır meselesi, zamansız bir kavram.
Eskiden de önemliymiş, şimdi de önemli, gelecekte de önemli olacak.
Bazen de susabilmek en büyük altın.
Bunu da arada hatırlamak gerekiyor.
Bütün bunları kriz anında iyi tartabilmek ve uygulamaksa, insanın üzerinde zaman harcaması, çok çalışması gereken bir ders.
Duruş, tarz, tavır, üslup çok önemli.
Yonca
“denge”
Paylaş