Paylaş
Ne kadın kocasının ne ara onu bu kadar aldattığını anlar, ne de adam ne ara her şeyi bu kadar batırdığını... İş işten geçtikten sonra, vardır diplerde bir yerlerde bir takım pişmanlıklar ama; kimse içindeki duyguları mertçe dışa vuramaz. Utanır. Sıkılır. En iyisi öyle değilmiş gibi yapmaktır.
Öyle bir geçer zaman ki...
Kocaman bir aile dağılır.
Kadın çocuklarıyla beraber -kendi güvendiği, hayat arkadaşı, kocası, çocuklarının babası tarafından- aç biilaç sokakta bırakılır. Çocuklar perişan, anne perişan. İş yok. Ev var sözüm ona, pencere-kapı yok.
Öyle bir geçer zaman ki...
Adam çoktan egosuna köle olmuş, insanlığını, ailesini unutmuş, ihtiraslarına kapılmış gitmiştir. Egosu, ihtirasları uğruna kaybettiklerini göremeyecek kadar, etrafındaki sahte sevgi tarafından yıkanmış yağlanmış cilalanmış şişmiştir. Adam kapılıp giderken o sahte sevgiye, acı söyleyen tek dostunu da öfkesiyle harcamıştır, saçma sapan kendi kendini kandırdığı bir nedenle.
Etraf, bir yandan adama ve gaddarlığına kızarken, diğer yandan ondan korkar. Kimse kendinde duruma karışma hakkını-haddini (nedendir bilinmez, adına gelenek görenek diyelim) göremediğinden, hem de alış-verişlerini tıkırında yürütme isteğinden, adamın düğününde bir güzel göbeğini de atar, davul zurnasını da çalar. Ohhh yandan yandan...
Öyle bir geçer zaman ki...
Okul müdürü öğrencisinin sorunlarını görmezden gelir ona sahip çıkmaz. Çocuğa sahip çıkan öğretmeni de “dekolteli” değerlendirmeyi tercih edip, haksızca disiplin suçundan işinden atmaya bakar. Nitekim ateşle barut yanyana durmaz.
Öyle bir geçer zaman ki...
Kızın gözü yoksulluktan dönmüştür, okumayı filan bırakır çareyi zengin kocada arar. Aşkını bağrına basar.
Öyle bir geçer zaman ki...
Küçücük Osman, okulda olması gereken yaşta, annesine yardım etmek için balık halinde avaz avaz balık satar.
Öyle bir geçer zaman ki...
Üniversite öğrencileri idealleri uğruna sürekli birbirlerine kumpas kurar. Araya giren “büyükler” de, her fırsatını bulduklarında, kendine ters düşene bir güzel sopa atar.
Öyle bir geçer zaman ki...
Gelen giden herkes birbirine düşman gözle, şüpheyle bakar.
Öyle bir geçer zaman ki...
Herkes kendi işini gücünü unutup güçlü görünenden korkar.
Öyle bir geçer zaman ki...
Güvensizlik insana basar.
Öyle bir geçer zaman ki...
Adamın gerçek sandığı o sahte aşk, ihtiras, hırs ve öfke, onu giderek daha fazla çamura bular.
Öyle bir geçer zaman ki...
Dün gece seyrederken farkettim, aslında sanki geçmişi değil, bugünümüzü suratımıza “bir zamanlar Türkiye” masalıymışcasına, her hafta pek güzel çarpar.
Ali Kaptan giderek öfkesine yenilip gözden düşerken,
Cemile giderek daha dik ve güçlü bir şekilde kendi ayakları üzerinde durmaya başlar!
Güzel dizi.
Mutlu son daha şimdiden belli!
Yonca
“cin gibi maşallah”
Paylaş