Oğlunu öldürebilmek…

Muhteşem Yüzyıl’ı geçtiğimiz Çarşamba akşamı herkesle aynı anda seyredecek yüreğim yoktu, izlemedim.

Haberin Devamı

Daha sonra, kafam gönlüm kaldırabilecekken izledim.
Zaten bazı şeyleri haydiii hep beraber aynı anda yapmayı da sevmiyorum. Herkesle aynı şekilde düşünürken buluyorum kendimi.
Dizi üzerine yapılan yorumları okumaktan da kaçındım.
Sultan Süleyman’ın kendi öz oğlu Şehzade Mustafa’yı idam ettirme sahnesinin olduğu o bölümden bahsediyorum.
Neyse. İzlediğimden beri de ayarım kaçık.
Hatta çok kaçık.
Tam olarak şunları düşündüm:
1- Bugünün Türkiye’si o sahneleri nasıl izledi, ne anladı, ne anlam çıkarttı çok merak ediyorum. Çünkü, bugün de iktidar/güç/para vesaire için çocuğunu satmaya, çocuğuna kanunsuz iş yaptırmaya, kanunsuzluğa ortak etmeye hatta satmaya hazır çok insan var. Dahası haksız idam kararları almak/vermek hala çok kolay bu topraklarda.
2- Başkalarının lafıyla iş yapmak, yargılamak; meğer bizim Osmanlı’dan beri genlerimizde olan bir hastalıkmış. Nitekim, ne Sultanlar, ne Padişahlar gördük öz oğluna elalemden duyduğu laf/itiraf üzerine kıymayı bildi mi cart diye? Bildi.
3- İletişim tarihimizde binbir facia varmış bizim. Ta o zamandan lanetlenmişiz sanki. Baksanıza, Sülüman iki dakika duraydı da oğluna soraydı işin aslını, cevap hakkını vereydi de öyle kararını vereydi ne olurdu sanki? Yok kardeşim. Laf çıktı ya, bitti. Gerçeğin çok da önemi yok o noktadan sonra. Kendini ispatlamak, gerçeği ispatlamaktan daha önemli o zaman da, şimdi de!
4- Şimdi babalar ve oğulları, yöneticiler ve yönetilenler birbirleriyle konuşuyorlar mı peki? Soruyorlar mı ne nedir? Cevapları dinleyecek vakitleri var mı? Birbirlerine güvenleri ve saygıları var mı? Verilen cevapları sağduyu ve gerçekliğiyle kabul edecek cesaret var mı?
YOK YOK YOK işte! O peki günden bugüne ne değişti yani?
5- İnsanın tarihte bildiği, okuduğu şeyi bir dizi aracılığıyla bu kadar içselleştirerek yaşamasının ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Geç veya değil, benim jetonlar çok daha iyi düştü şimdi. Şunu düşündüm, belki bu dizi sayesinde bir oğulun nasıl katledilebildiğini göremeseydim, yüzyıllardır üzerimizdeki iletişimdeki kopukluk kara lanetinin nereden geldiğini, nasıl geliştiğini kendi kendime sormaya devam edebilirdim. Bazen okumak ve bilmek yetmiyor. İşin canlandırılması ve gözümüze sokulması iyi oluyor. Oh olsun bana! Şimdi, her şey kafamda daha net. Acı ama gerçek, biz sorgusuz sualsiz, bir iftira üzerine evladını katledebilmiş Devlet’in mirası üzerinde yaşamaktayız. Bunun toprağımızdan, derimizden, ruhumuzdan arınması için, harbi zaman lazım. Zamandan öte, bu “kafayı” değiştirmeyi isteyecek özeleştiri, düşünce yapısı ve iyi niyet lazım. Affedilmek lazım. Özürler lazım... Yürekten özürler. Her kime haksızlık yaptıysak, kime iftira attıysak; her biri için tek tek özür dilememiz lazım. Ki bu konuda şüphelerim var, çünkü biz garip bir doyumsuzlukların, kendi kendini kandırmayı her şeyden önce sevenlerin ve hatalarımız için özür dilemek yerine, su gibi üste çıkmayı tercih eden ruhların toplamıyız hala! Biz özür dilemeyiz. İnkar ederiz, yok sayarız. Oh ne ala!
6- Bugün çocuğuna yalanı, dolanı, dolandırıcılığı öğretebilmiş; bu konularda ona “yanlış” örnek olabilmiş, ona kanunsuzluk onayı verebilmiş; yetmemiş hem kendi suçunu hem başkasınınkini kolayca aklayabilmiş ne kadar çok zavallı varsa... ta Osmanlı’dan bu yana o lanet olasıca hırslardan arınamadan hala bu topraklarda barınıyorlar işte.
7- Sıra geldi kadınlara. Kadının gücüne dair tarihi bir ürkme yaşadım. Keza sadece Osmanlı için değil, tüm Dünya tarihinde kadının gücüne bakarsanız, iki dakika düşünürseniz siz de ürperirsiniz. Kadınların erkekler ve her türlü iktidar ve “şey” üzerindeki gücü gerçekten akıllara zarar. Bu açıdan bakınca erkeklerin sürekli kadınların kafasını ezmeye çalışması ve her ne kadar ezdi sansa da ezememiş olması da manidar. Çok karışık işler güçler dengeler cümleler bunlar. Ama öyle...

Haberin Devamı

Dedim ya, dizinin o bölümü beni her türlü düşündürdü. Etkiledi. Acaba bu dizileri yeterince bilinçli ve sorgulayıcı şekilde izleyebiliyor muyuz kısmı ise, beni daha çok gıcık etti.
“Ah vah..” ya da “müstahaktı” deyip geçiyor muyuzdur?
Dizi deyip küçümsemek de bi başka kaçış.
Bunların bi tık ötesine gidip, bugünkü sorunlarımızın köklerine dair birazcık düşünme noktasına varıyor muyuz acaba?
Ben, Şehzade Mustafa’nın idamından bugüne, bugünlerde yaşadığımız rezilliklerin her birine tek tek bakınca elimde olmadan “hala aynı terane” dedim, ve
Harper Lee’nin “Bülbülü Öldürmek” Romanı’nı düşünmeden edemedim.
Bülbülü Öldürmek evet...
Yer zaman dil farklı.
Ama hikaye hep aynı.
Yonca
“yalancının mumu...”

Haberin Devamı

Yapılabilecek iyi bi şey arayanlara dip not:
TOG Gençleri’nin bizim yapamadıklarımızı yapabilmeleri, geleceğimizi kurtarmaları için çalışmalarına devam edebilmeleri adına ben bu Pazar 23 Şubat’da Vodafone Malta Maratonu’nda ve Runtalya’da toplam 52km koşacağım, siz de TOG’a bağış yapabilirsiniz.
TOG’a bağışlayacağınız,
Her 90 TL 1 gencin tüm sosyal sorumluluk projeleri eğitimlerini almasına,
Her 630 TL, 21 gençten oluşan bir grubun sosyal sorumluluk projeleri eğitimi almasına yardımcı olacak.
Her türlü sorunuz için: 4yaprakliyonca@gmail.com
TOG Bağış bilgileri
Garanti Bankası Bağlarbaşı Şubesi (422)
Hesap: 6295999
IBAN: TR78 0006 2000 4220 0006295999
Alıcı: Toplum Gönüllüleri Vakfı
Web üzerinden bağış: http://tog.org.tr/bagis_206
PAYPAL: http://tog.org.tr/paypal_207
Açıklama: YTOKBAS AA ADINIZ SOYADINIZ
Koşudu Kodu: YTOKBA veya YTOKB de olur.

Yazarın Tüm Yazıları