Paylaş
Annem, ikramiyesi ile üniversiteyi kazanma hediyesi mor bir palto diktirdi bana.
Ankara’nın meşhur terzisi Sabri’ye. Yurt odamdaki minicik dolapta gözüm gibi bakıyorum ona, giymeye kıyamıyorum.
Yaş deli 18’imden, daha da deli 19’uma doğru yol alıyor.
Kulağımda ‘walkman’im, kaset bitince piller bitmesin diye çıkarıp kalemle vıjı vıjı vıjı başa sararak, çılgınca Freddy Mercury dinliyorum okulun yollarında.
Freddy Mercury “The Show must go on!” “Kalbim paramparça olsa da, makyajım aksa da, yine de gülümsemem kalacak suratımda...” diyor ya...
Ben de söylüyorum onunla.
Avaz avaz!
Okulu bet sesimle çınlata çınlata.
Umurumda mı dünya!
Tarih 24 Kasım 1991, haber bomba gibi düşüyor aramıza; Freddy Mercury ölmüş... Yer yerinden oynuyor, allak bullak oluyorum, başlıyorum ağlamaya.
O zamanlar Pasha çok moda.
Demezler mi Pasha’da Freddy Mercury gecesi yapılacak, tüm gece Freddy müzikleri çalacak... Giriş ücreti 50 bin liraymış, harçlığım hayatta yetmez, kahretsin.
Gitmem lazım ama!
Gözü kararttım.
Yurda geldim. Dolabı açtım. Gözlerimde yaşlarla mor paltomu aldım, indim anons odasına ve koca yurda haber saldım; “Satılık palto var, ilgilenenler 201 Yonca’ya”.
Bir kız geldi, İzmirli.
90 bin liraya anlaştık.
Kız paltomu aldı, ben paramı.
Akşam soluğu zor alıyorum Pasha’da.
50 bin giriş parası sayıp, kalan paramla iki tekila içip, ne kadar insan varsa hep bir ağızdan “Show must go on!” söylüyorum.
Sel gibi yağan yağmurda, buz gibi İstanbul sokaklarında, mor paltomsuz Freddy Mercury şarkıları söyleye söyleye yurda dönüyorum.
Tek başıma.
Tarih 26 Haziran 2009.
Geçtiğimiz cuma.
Bomba gibi düşüyor haber sabah kahvaltımıza, “Michael Jackson öldü!” diyorlar anasayfamızda...
Kalakalıyorum.
Tarih yazmış bir adam daha, efsane oldu hayatımda!
İnanılacak gibi değil ama, bizim için zaten tarihi bir gündü o gün; çünkü kızımız ilk defa o gün, Michael Jackson’la çalışmış, şovlarının koreografisini yapmış Tony Stone’la dans derslerine başlıyordu oysa...
Kızım da dayanamıyor, başlıyor ağlamaya!
Babam bana onu ilk defa gösterdiğinde, “Billy Jean” söyleyerek “moon-walk” yapıp su gibi kayıyordu ekranda... Ne çok uğraştım ben “moon-walk” yapmaya!
Kızım, en yakın arkadaşım ona “Thriller” klibini seyrettirdiğinden beri deli gibi dans ediyor şarkılarıyla.
Oğlum, kendinden geçiyor “Beat it” çalınca.
Üç jenerasyon demektir bu baksanıza!
Michael Jackson, babamdan çocuklarıma tarih yazmış hayatımda.
Gözlerimiz yaşlar içinde, açıyoruz müziği, başlıyor Jacko “Black or White” söylemeye... “Hayatta mucizeler var inanırım, siyah veya beyaz hiç fark etmez hepimiz biriz...” diye. “Thriller” başlıyor ardından, “Hayatın için savaşıyorsun, ama kaçış yok” diyor...
Doğru, kaçış yok.
Saat su gibi akıyor, dans dersine gitme saatimiz geliyor.
Kızım gözleri dolu dolu, sırt çantasını alıyor.
Arabaya biniyoruz.
Freddy çalıyor.
“The show must go on!” diyerek kızımla beraber avaz avaz söylüyoruz...
“Şov devam etmeli”, evet!
Derse geliyoruz.
Salona girerken Michael Jackson çalıyor; “Childhood”...
“Çocukluğumu gördünüz mü?” diye soruyor bize...
Tam 100 kişiyiz, Tony Stone dahil.
Ağlayarak dans ediyoruz...
Gümbür gümbür başlayan “Beat it!” eşliğinde.
Yonca
“Billy Jean”
Paylaş