Paylaş
Yıllardır bitmek bilmedi bu kararsızlık, ne yapacağımı bilememezlik, tutarsızlık…
Utanıyorum bazen kendimden hala aynı yerde sayıklıyor olduğum için. Bundan 5-6 yıl önce duygu ve düşüncelerim neydiyse hala daha aynılarıyla boğuşuyor olduğum için utanıyorum evet. Hala, cesaretimi toplayıp da vermem gereken öncelikli kararları bir türlü veremediğim için, çok kızıyorum kendime. Ha ama buna izin vermeyen dünya düzenine de kızıyorum pek tabi. J
Sözüm ona çok okumuşum, sözüm ona gayet özgürmüşüm, sözüm ona hayatta hiçbir şeyden korkacak bir şeyim yokmuş...
Peh! Hepsi laga luga.
Gerçekler karşına şak diye oturdu mu, ne okuman, ne özgürlüğün, ne cesaretin pek bir anlamı kalmıyor açıkçası.
Sıkışıp kalıyorsun o yere.
“Hadi sıkıysa ayrıl işten!” diyorum kendime mesela, ıh ıh! Zerre cesaretim yok. Maaşım olmazsa ne yaparım bilmiyorum. Ne yaparız daha doğrusu, hiç bilmiyorum. Yok böyle bir lüksümüz. Kimin var ki!?
“Hadi sıkıysa yazılara ara ver..” madem diyorum. Ne mümkün! Kalbime daha o an saplanan ağrıyı tarif edebilmem mümkün değil. Bu işin içinde feci bir ego da var. Bunu hep söylüyorum. İnsan her sabah bu sahnede spotların altında olmaya aşık oluyor. Yuhlansan da, kafana domates atılsa da, alkışlar inletse de aynı his. İnanın bana öyle. İnsan bekliyor tepki almayı. İnanılmaz ama çıplak gerçek bu. Bir de “Neden en sevdiğim şeye mola verip en sevmediğim şeye devam edeyim ki yaaa!” diye isyan ediyorum tabi! Ayrıca, soran oldu mu, göğsümü kabarta kabarta şurada çalışıyorum, şöyle bir iş yapıyorum diye de ağzımın suları akarak söylüyorum.
Yemin ediyorum, kendime inanamıyorum! Hem şikayet et, hem caka sat! Babam hayatta olsa, edeceği lafı çok iyi biliyorum. Haklı...olurdu.
“Hadi sıkıysa boşver bi sürü saçma sapan vaktini çalan şeyi” diyorum. Yok kardeşim, onu da yapamıyorum.
Hayatımı çok sevdiğim, her şeyimden çok önemsediğim, ailem-yazılarım-spor-doğa arasında döndüreyim istiyorum. Öyle çok zamanım artar ki… yok yapamıyorum. Ne kimseyi kırabilip “Hayır” diyebiliyorum, ne de önüme gelen bir işi bekletip erteleyebiliyorum. Sanki madalya verecekler göçüp gittiğimde.
Ha bir de sanki ben kolay kolay “hayır” diyebilen bir insanmışım da hep “hayır” dermişim gibi, kırk yılın bir başında özür dileyip utana sıkıla “gelemem, yapamam” dediğimde sitem işitmiyor muyum, çok üzülüyorum o an. “Abi bana yapmayın bari, el insaf!” diye kısık sesle içimden isyan ediyorum siteme. Ama sitem etmeyi sevmediğimden, ben sitem etmiyorum. Yutuveriyorum.
Sitemin esprilisini de sevmiyorum inanın. Çünkü içinde sitem var ne olursa olsun. Ve sitem eden “Espri yaptım..” filan dese de, durumu kurtarmaya çalışarak lafını sokmuş oluyor aslında. Gülesim gelmiyor.
***
Her sene aynı zamanlarda buna benzer bir yazı dökülüyor bu sayfaya benden.
Her sene bu yazıyı bir sene sonra yazmayacağımı hayal ediyorum.
Her sene gönül rahatlığıyla yaz tatiline çıkmayı, hiçbir şeyi zerre kadar düşünmeden doğala dönmeyi hayal ediyorum. Yahu var mı bunu yapabilen de ben yapayım. Amma uçmuş ve iflah olmaz bir hayalperestim...
Her sene, bir sene önce cesaretimi toplayamadığım konularda cesaretleneceğimi söylüyorum kendime.
Her sene, hayatta paradan çok daha önemli şeyler olduğunu, kaybettiğimiz zamanın içinde kayıp giden o şeylerin, paha biçilmez, geri dönüşü olmayan şeyler olduğunu söylüyorum kendime.
Her sene... Aynı zamanlarda, aynı yerde...
Aslında neler yaptığımı unutup, neleri yapmadığımı düşünüyorum. Hata esas bu işte!
Hayat da dünya gibi yuvarlak. Durduğumuz yerde dönüyoruz, geliyoruz o yere. Ufacık minicik farklılıklarla...
Her şey nasıl olsa olacağına varıyor ve aslında;
Arada derede bu hiçbir şeyi değiştiremediğimi düşündüğüm süre içinde bile, bir bakıyorum ne çok şey değişmiş, ne çok yol katedilmiş, ne çok ilerleme kaydedilmiş bile.
Yavaş belki ama değişim,
Sağlam bence.
Oh, yine yazdım ama, bu sefer farklı bi rahatlama oldu içimde.
Çünkü bu sefer;
Kendime haksızlık yaptığımı farkettim. Bütün bu kısır döngü içinde, pekala olan, değişen, eskisi gibi olmayan bir sürü şey de var.
Mesela çocuklarım da ben de, eşim de büyüdük. Daha güzel yüzleşiyoruz yapabildiğimiz ve yapabilemediğimiz gerçeklerimizle.
Ümit var yani.
Bence...
Yonca
“sifon”
Paylaş