Paylaş
İşin kötüsü, bunun da farkındaydım. Ailem sabırlıymış, beni kapının önüne koymamış. Bu nedenle, ne zaman çocuklarım “garip” bir şey yapsa, “Anneme, babama ne ettiysem aha şimdi onu biçiyorum!” diyerek hemen annemi arar, can-ı gönülden özür dilerim. Hani zararın neresinden dönsem kârdır mantığıyla.
Memleket hallerine kahrolmaktan perişanız ya, bari size mazimden bir hikâye anlatayım da, içimiz ısınsın dedim bu soğukta. Başladım bu anımı yazmaya.
Yonca
“anıcı”
Turuncu dantelli elbiseli kız
4 yaşındaydım. Turuncu bir elbisem vardı. Kenarları fırfırlı ve dantelli, kısacık eteğinin altından tüller fışkıran. Kolları da karpuz. Belki en az 3 ay boyunca, her gün, o elbiseyle yattım kalktım. Öyle severdim o elbiseyi ve tabii Anneannemi! Yuvadan vesikalık resmimi istediler. Üzerimde yine o elbisem, anneannemle soluğu fotoğrafçıda aldık. Ama daha gitmeden fotoğrafçı abiye; banyomuzda, o boyumun bir türlü yetişemediği ayna karşısında, tabure tepesinde bolca poz verme provası yaptım sırıta sırıta. Pek severdim sırıtarak poz vermeyi. Severim hâlâ da... Lavabonun kenarına tırmanmıştım, az kaldı düşecektim; ama o yaşlarda insanı melekler koruyor ya, düşmedim. Neyse...
Anneannemle gittik apartmanımızın karşısındaki fotoğrafçıya, girdik içeri, bıyıklı ve jön abi “Geç otur bakalım ufaklık!” dedi bana. Ben de güzelce, o banyoda özene bezene uğraşıp karar kıldığım pozumu verdim; sağdan sola bütün dişlerimin görünmesine olanak veren bir “Gülen Yonca” pozu. Tam ben pozu... Bıyıklı jön abi fotoğrafımı şipşak çekip “Afferin sana akıllı bıdık!” dedi. Bu çok harika bir iltifattı, çünkü o zamanlar adı “Akıllı Bıdık” olan ve çok sevdiğim bir çizgi film vardı. Iltifatı duyunca, beni daha da güzel bir sırıtma hali aldı. Ama tam abi tabureden inmeme yardımcı olurken, içimi acayip bir heyecan bastı. Pozumu bozmamak için hâlâ sımsıkı sırıtmaya çalışıyordum, çünkü bütüm derdim, fotoğrafçıdaki aynanın karşısına geçip bir an önce verdiğim pozu kontrol etmekti. Pozumu doğru vermeyi başarabilmiş miydim, yeterince gülebilmiş miydim, acilen tespit etmem gerekliydi.
Çocuk Yonca meraklı ve titizdi. Koştum aynaya, anneannem de arkamda... Hiiii! O da ne? Poz tamam olmasına tamam da, saçlarım sapsarıymış ya! O ana kadar meğer hiç değilmişim farkında. Ben kendimi hep annem gibi, kızıl kestane hayal etmiş, öyle de zannetmişim. Dikkatli bakmamışım aynalara. Hiç de öyle annem gibi değilmişim. Meğer ben, tam da babamın kızı imişim. Tevekkeli bana “sarı civciv” deyip duruyorlar, ah ben ne kekmişim...
Yapıştım bir hışım annanemin eline, çeke çeke ve sinir içinde döndüm acele acele eve. Kapadım kendimi banyoya. Anneannem “Ah kızııım, ne oldu anlat hele bakiiim!” diye çırpınıyor banyonun kapısında. Benden çıt yok. Çünkü çok meşgulüm
Saçlarımı kesmekle!
İnanır mısınız, dibinden kargacık burgacık kestim bütün saçlarımı. Aklımca, sarılar gidince bi daha gelmezler diye düşündüm. Işimi bitirdim, çıktım banyodan. Nasıl da mutluyum anlatamam size. Ohhh! Kuş gibi hafiflemişim. Iyice sırıtık olmuşum kendimce. Sarılarımdan kurtulmuşum; hayallerdeyim “Kesin annem gibi olacağım çok yakında!” diye. Anneanneceğizim, beni görünce cin görmüş gibi oldu. “Yoncaaa n’aaaptın sennn! Annen, baban beni yiyecek. Vallah yiyecek billah yiyecek! Ben ne diyecem şimdi akşamaaa onlaraaa! Aaaa!” diye önce uzun hava okuyup, sonra bir süre dövünüp, arkasından da birden kendine gelip fırladı ayağa, gözü dönmüş kadının valla! Bu sefer ben onu o halde görünce cin görmüş gibi çarpıldım korkudan ama... Anneannem elinde terlik, başladı beni kovalamaya. Bu o zamanlar benim için bir rutindi adeta. Anneannem arkada ben önde çok koşmuşluğum vardır, salonda masa etrafında. Biliyorum; yakalarsa biliyorum, kesin bittim!
Dikdörtgen bir yemek masamız vardı. Bayağı hızlı, iki-üç tur attık etrafında. Kaçamadım daha fazla. Anneannem beni yakaladı ve patlattı bir tane popoma.
80 küsur yaşında, annaneme benim yüzümden inme inmedi ya!
İnanın gerisi hiç koymadı bana.
Saç bu.
Uzadı sonra.
Yonca
“Kırpık”
Paylaş