Paylaş
Olay şu aslında özetle:
Sadece ama sadece gülümseyen, koşulsuz yardımlaşan, anlaşan, azimli, çalışkan, dayanıklı, kucaklayıcı insanlarla doğanın içinde, ama tam içinde, kalbinde üstünde geçen bir 6 gündü.
Bir hafta boyunca bu ülkenin, canım Anadolu’nun toprağının ve insanın gücüne yine yeniden tanıklık ederek geçirdim. 1 avuç insandık bunları yaşayan, Tuz Gölü dahil, gece gündüz koşan.
1 hafta boyunca hepimiz yerli-yabancı bu canım ülkeye şükrettik, teşekkür ettik; sevgi, birlik, beraberlik, aklıselim, sağduyu ve barış diledik.
Yollarda, tarlalarda, vadilerde gördüğümüz güzel insanlarımızla iki kelam ettik. Çocuklarla sohbet edip gülen gözlerinin içine baktık.
Yörük çadırlarında uyuduk, yıldızların altında; güneşle bir uyandık toprağın üstünde.
Sürekli canım ülkemizin iç ya da dış dolduruşlara gelmeden birlik olmasını, bu olağanüstü güzel toprakların ve insanların artık korku ve endişe içinde değil de sevgi ve barış içinde yaşamasını temenni ettik.
Yarışmaya gelen yabancı katılımcılardan duyduğum şeylerden bazıları kalbime dokundu. Siz de duyun dediklerini diye notlar aldım:
- Stefan Schlett (Alman, ekstrem atlet): “Hayatım boyunca kritik dönemlerden geçen ülkelere özellikle yarışmaya gittim. İnsanın yerinde gördüğü gerçekler hep farklı. Türkiye’de olanları duyunca, daha da çok gelmek, yanınızda olmak istedim. Çünkü bunca yıllık tecrübemle şunu biliyorum; bir ülkede politik sorun varsa özellikle biz sporcuların oraya gitmesi, desteklemesi gerek. Hem halkı yalnız bırakmamak için hem de emek verilen iyi işlerin devamı için.”
- Erica Terblanche (Güney Afrikalı ultra maratoncu): “Bu ülkenin insanlarının olağanüstü naif, saf ve temiz bir kalbi var. Siz herkesi kucaklıyorsunuz. Toprağınızın, doğanızın, insanlarınızın enerjisi iyi. Olanları duyunca, yapabileceğim tek şey gelip burada yanınızda olmaksa, gelir yarışırım dedim, atladım geldim. Sizin üstesinden gelemeyecek olduğunuz şey yok.”
- Thomas Eller (Alman gazeteci, ultracı): “Runfire Cappadocia’da koşabilme şansım olduğunu öğrenip uçağı da bulunca tek saniye düşünmeden geldim. Olanlar beni asla bu güzel ülkeye gelmekten alıkoyamaz. Ben buraları ileride torunlarıma anlatmak için koşuyorum.”
- Brice Rohaut (Fransız eğitimci, gazeteci): “Bu sene çok zordu. Olanlar karşısında kimi insanların yaptığı yıkıcı, ayrımcı söylemler beni çok üzdü. Ben dünya vatandaşlığına, birliğe ve sevgiye inanıyorum. Terör yüzünden tüm Müslümanları kötü görmeyi, veya ülkenizde olanlar yüzünden koca bir ülkeyi yıkılmış saymayı asla kabullenmiyorum. Türkiye, bu tarih, bu coğrafya çok güçlü. Sizleri Runfire Kapadokya’da tanıdım, zor günde asla yalnız bırakmam diyerek özellikle gelmek istedim.
Her koşulda hayata asılmanız bana da güç ve ilham veriyor. Sizlere ve bu yöre insanına baktıkça gülmeyi ve umudu hatırlıyorum.”
Yonca
“iletken”
Minnet ve şükranla
Uzunetap ve Argos, siz bizim ailemizsiniz.
Sizin çalıştığınız herkes de çok özel. Sadece benim için değil, Runfire Cappadocia ve Likya Yolu Ultra Maratonu’na gelen herkes istisnasız aynı kanıda.
Her canlıya, doğaya, hayata dair saygı dolu değerleri olan insanlarsınız!
Elai Catering mesela... Bize dağ eteklerinde, baraj kıyılarında, uçsuz bucaksız ovalarda yokluk içinde bolluk yaşatan; çadır kur sök, yemek pişir, duş tuvalete su ayarla; bir de yetmezmiş gibi sucuklu kuru fasulye vardı mesela ve ben et yiyemiyorum diye tam üzülecekken o da ne! Şakir Amca “Kızım ben sana etsiz ayrıca pişirdim” demez mi mesela! Ellerinize, emeğinize sağlık o sıcakta.
Ve Set Adventures çılgınları. Teknik insanlar onlar. Araziyi, haritasını, yapısını, taşını toprağını pusula gibi bilen ve her daim keyifle çalışan insanlar.
Bitti diye tam üzüleceğim, derken aklıma geldi; Likya Yolu Ultra Maratonu’na kaldı 56 gün. Bu ülkede insana umut veren, gücünü hatırlatarak birleştiren çok iyi işler var ahali.
Yonca “gayretli”
Paylaş