Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

İşten ayrılmış bir kadının duyguları

Kocaman bir şirkette 10 yıl çalıştıktan sonra geçtiğimiz 29 Şubat’ta istifa ettim. Çalışırken işten gelir, çocuklarla ilgilenir, gece onlar uyuduktan sonra yazılarımı yazardım. Uykusuz, perişan bir yedi yıl da böyle geçti. Çalışıp yazarak.

Herkese pek kolay hallediyormuşum gibi gelirdi. Ben de kolay gibi gösterdim zaten.
Değildi. Geberdim!
Arada kalarak. Aile, iş, yazılar... Öldüm dirildim kuyruğu dik tutmak için.
Hayatım boyunca en çok yapmak istediğim tek şey yazmak, yaratmak, hayal kurmaktı oysa.
Bir gün, her şeyi göze alıp kendi kanatlarımla uçmayı denemeye karar verdim. Yani sevdiğim şeyi yaparak hayatımı devam ettirebilmeyi denemeyi göze aldım. Ailece göze aldık bunu. Ailem destekledi bu kararımda beni, çünkü sanki içim çürüyordu git gide. Kuyruğum dik durmayı bırakın, kopmuştu...
Altı aydır profesyonel iş hayatından ayrıyım. Gönlümün patronuyum. İstifa mektubumda yazdığım şeyleri yapmak için yola çıktım. Hatta bir kısmını çatır çatır yapıyorum bile. Amaaa...
Aman Allah’ım ne kadar zor bir süreçmiş kurumsallık kölelikten, kişisel özgürlüğe geçmek!
10 yıldır devasa bir şirkette, parmağımın ucunda sihirli güçler, elemanlar vesaireler ile bambaşka bir sihirli kutu içindeymişim ben. En iyi o dünyayı bilirmişim.
O kutunun efendisi ve kölesi olmuşum. O kutuda çok şeyi bilen, dışarıda cahil birine dönüşmüşüm. Dış dünyada işler nasıl olur bilmiyorum. Şaka gibi.
Hani hayatında hiç sokağa çıkmamış ev kedileri vardır ya, sokağa çıktığında kuyruğunu bacaklarının arasına alır, tıslar, kıpırdayamaz, titrer, yürüyemez, pelte gibi olur. Gözünden anlarsınız endişesini, tüylerinden anlarsınız kalbinin korkuyla atış ritmini, miyavlayamaz bile hani... Ben, işte sokağa kaçmış o ev kedisiyim sanki şimdi.
Gündüz vakti sokakta ne yapacağımı bilemiyorum.
10 yıl boyunca hiç o saatlerde sokakta olma şansım olmamış ki! O saatleri nasıl kullanacağımı, nasıl o saatlerde de kendimi disipline sokacağımı bana benden başka öğretecek, dayatacak hiç kimse ve şey de yok iyi mi!
Dünyanın en disiplinli, en planlı programlı insanı olmam lazım. Yoksa koca gün benim; ama hiçbir şey yapamamış olurum. Öyle şaşkınım ki! Öyle küçük bebek adımlarıyla dünyayı yeniden tanıyorum ki!
“Ohoo böyle giderse dünyanın sonu gelir Yonca” oluyorum. Oysa yok, aceleye de gerek yok. Oluyor yavaş yavaş. Şaka maka bayağı da yol aldım gibi.
Öyle çok şeyi yeni baştan öğreniyorum ki. Mesela bunları yazarken azıcık ağlamak geliyor içimden, ama tutuyorum kendimi. Güçlü olmam da lazım.
Evden çalışmaya, yeni şeyler üretmeye, ürettiğim şeylerle hayatımı kazanmaya çabalıyorum.
Çok çabalıyorum. Yavaş yavaş meyvelerini toplamaya da başladım sanki.
Çok şükür.
Yıllardır her sabah işe gitmemek için yalanlar peşinde koşarken, şimdi ilk defa neler yapabileceğimin hayalini kuruyor olmak büyük bir hafiflik.
Aynadaki yüzüm değişti.
Hayaller yüzümde parlıyor. Bu iyi bir şey. Bir ışık geldi üstüme. Ne acayip hisler bunlar bir türlü anlamıyorum neremden ürüyorlar.
Şirketsel davranışlarda bulunduğum komik hallerim de oluyor olmadık yerlerde.
Evde güvenlik kontrolü yapmayı filan aklımdan geçirirken yakaladım kendimi. Hatta geçen gün göndermem gereken basit bir şeyi baktım power point sunum gibi hazırlamışım içinde excel dosyalarla!
Yok artık Yonca!
Çocuklarla toplantı filan yapıyorum, gündem maddeleri önceden belli.
Kalabalık bir arkadaş buluşmasında yaptığım bir yorum üzerine yanıma gelen, daha önce beni hiç tanımayan bir Amerikalı “Siz hangi
Amerikan kurumsal şirketinde çalışıyorsunuz?” diye sorunca koptum. O kadar bariz halim yani.
Arınmaya çalışıyorum.
Açık havada birkaç adım atabileceğimi, bir kafeden yazabileceğimi, ne bileyim, istediğim anda istediğim yerde olabileceğimi kendime hatırlatmam gerekiyor arada.
Ben artık her şeyi yapabilen bir insanım! Bu cümleyi sık sık tekrarlamam gerekiyor. Giderek adımlarım hızlanıyor. Açılıyorum.
Kedi evden kaçtı bir kere. Sokağı keyifle keşfediyor.
Azimle.
Yonca “miyav”
Yazarın Tüm Yazıları